Uygur Masalları


 01 Nisan 2025


Kadi ile Serçe 

Kediyle serçe karşılaşmış. Kedi hemen dostluktan söz açıp: 

- Kıymetli dostum, ne kadar güzelsin, ben çok uzaklardan senin tatlı sesini işitip geldim demiş gülerek. Bir kerecik şakır mısın?

Lakin serçe tedbiri elden bırakmayarak kediye fazla yaklaşmamış. Geç olup ayrılacakları çağda:

- Kardeşim sen ne kadar iyisin, bundan sonra sık sık görüşelim, demiş kedi.

Sonraki buluşmalarında:

- Arkadaşım bizim dostluğumuz yeteri kadar sağlam değil mi? Sen neden çekinmeden yaklaşarak cıvıldayıp dans etmiyorsun? demiş kedi gülerek. Baksana ben de dans ediyorum.

Serçe kedinin sözüne güvenip yakınlaşınca, kedi onu pençelerinin arasına alıvermiş.

Serçe bu esnada:

- Düşmanın tatlı sözlerine ve verdiği vaatlere hiçbir zaman güvenilmezmiş, demiş.

 

Tilki ile Turna

Turna ile tilki iki sıkı dostmuş. Günler geçmiş, turnanın yavruları yumurtadan çıkmış. Turna onları gözünün bebeği gibi sakınır, özenle beslermiş. Tilki, turnanın yavrularına göz dikmiş: -Bunları yesem ne kadar hoş olur, diye düşünmüş.

Bir gün turna ile tilki yiyecek aramak üzere evden çıkmışlar. Turna uzaktaki göle doğru uçup gitmiş. Tilki ise tekrar turnanın evine dönmüş. Onun yavrularından semiz olanını tutup yiyerek karnını doyurmuş.

Turna dönüp geldiğinde onun önüne çıkıp gözyaşı dökerek:

- Kara bahtımız. Dönüp geldiğimde ne göreyim, yavrularından biri yok…

Bunu duyan turna ağlayıp perişan olmuş. Günler geçmiş onlar yine yiyecek aramak için çıkmışlar. Gece vakti dönüp geldiklerinde turnanın bir yavrusunun daha olmadığını fark etmişler.

- Bunu kurbağa yemiş, kurbağanın burada gezindiğini görmüştüm, diye yalan söylemiş tilki.

Sabahleyin turna kurbağadan öç almak için göle gitmiş. O, kurbağaları yuvalarına kadar kovalayıp geri döndüğünde bakmış ki kalan iki yavrusu da yok. Turna durumu anlamış.

- Ne oldu, diye sormuş turna.

- Evin yandı, demiş tilki ve turnayı da yemeyi aklına koymuş. Tilkinin niyetini anlayan turna: 

- Dostum burada görecek günümüz kalmamış, yürü gidelim, gölün diğer tarafında yiyecek çok, demiş.

- Gölü nasıl geçeyim, benim kanadım yok ki, demiş tilki.

- Ben uçurup geçiririm, demiş turna.

Tilki bu fikri kabul etmiş. Turna tilkiyle beraber uçarak yükselmiş. Onlar iyice yükseldikten sonra:

- Yeri görebiliyor musun? diye sormuş turna.

- Evet yumruğum kadar görünüyor, diye cevap vermiş tilki.

- Peki ya şimdi? diye sormuş turna daha yukarı çıkarak.

- Pul kadar görünüyor.

- Güzel, demiş turna ve tilkiyi bırakıvermiş…

Tilki tepetaklak yere düşüp tıpkı bir darı gibi paramparça olmuş.

 

Nar

Geçmiş zamanlarda bir padişah varmış. O, bir yaz günü ava çıkmış. Hava çok sıcakmış. Susadığı anda yıkık dökük bir bağ evi görmüş. Padişah içecek bulabilmek amacıyla hemen bağ evinin kapısına gelip atından inmeden:

- Kimse yok mu? diye seslenmiş.

- Buyurun, diye bir ihtiyar açmış kapıyı.

- Yiyecek içecek bir şeylerin var mı? diye sormuş padişah.

-Olmaz olur mu efendim, diyerek iki tane nar getirmiş ihtiyar adam. Padişah narları yedikten sonra: “Ben bu memleketin padişahıyım, ancak benim bağımda bile olmayan böylesine lezzetli bir narın fakir bir ihtiyarın evinde olması benim için utanç kaynağı sayılmaz mı? En iyisi ben bu bahçedeki nar ağacını söküp sarayımın bahçesine götüreyim.” diye düşünmüş ve ihtiyardan birkaç tane daha nar getirmesini istemiş. İhtiyar bahçıvan önceki narların aynısından iki tane daha getirmiş. Padişah narın tadına bakar bakmaz öfkeyle:

- Neden az önceki narlardan getirmedin, demiş ihtiyara.

- Olur mu efendim, bunlar da az önceki yediğiniz narlardan, diye cevap vermiş ihtiyar.

- Öyleyse neden demin yediklerim tatlıyken bunlar çok acı?

- Benim yalnızca bir tane nar ağacım var, her ikisinde de aynı ağacın meyvesinden getirdim.

- Yalan söyleme! diye haykırmış padişah hiddetle.

- Anlaşılan suç bizim değil padişahımızındır, onun niyeti bozulmuş diye cevap vermiş ihtiyar.

- Onu da nerden çıkardın?

- Padişahın niyeti bozulursa her şeyin tadı bozulur, demiş ihtiyar.

Padişah ihtiyarın bilgeliğine hayran kalmış ve kötü niyetinden utanarak vazgeçmiş.

 

Dost Arayan İhtiyar

Eski zamanlarda bir ihtiyar yaşarmış. Bu ihtiyar, çocukluğundan beri hiçbir kusuru olmayan bir dost ararmış. Ancak ak saçlı bir dedeye dönüşene kadar böyle bir arkadaş bulamamış. Belki hayvanlar âleminden gönlümce bir dost bulabilirim düşüncesiyle ormana doğru yola koyulmuş. İhtiyarın arkadaş arayışıyla ormana geldiğini öğrenen hayvanlar sıra sıra dizilip onu karşılaşmışlar. 

- Seninle arkadaş olalım, sana her gün yabani meyvelerden getiririm demiş maymun ve elindeki taze koparılmış kıpkırmızı, koskocaman şeftaliyi ihtiyara uzatmış.

- Olmaz, sen hayvanların en yaramazısın.

- İkimiz dost olalım. En ağır işlerinde sana yardım ederim, demiş fil.

- Olmaz. Sen çok tez canlısın. Öfkelendiğinde gözün bir şey görmüyor. 

- İkimiz dost olalım, senin için her gün dans ederim, diyen tavus kuşu kanadını açarak raks etmeye başlamış.

- Olmaz. Senin işin gücün başkalarıyla güzellik yarışına girmek.

- Siz insanların “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” sözünüz yok muydu? Sen en iyisi insanların yanına geri dön ve orada yaşamaya devam et. Çünkü bizim aramızdan aradığın gibi bir dost bulamayacaksın, demiş bir serçe. 

Serçenin sözleri biter bitmez hayvanlar ihtiyar adamın yanından uzaklaşmışlar.

Çok geçmeden bilge bir kişi belirmiş ve ihtiyara “Karşındaki kişinin kusursuz olmasını beklememelisin. Aksine başkalarına kusurlarını düzeltmesi konusunda yardımcı olmalısın.” demiş.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 220. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 220. Sayı