Uygur Şiirinin Ulu Çınarı Mehemmetimin Obul Kasımov (Almasbek Hakanî) 80 Yaşında


 01 Nisan 2023


UYGUR ŞİİRİNİN ULU ÇINARI

MEHEMMETİMİN OBUL KASIMOV (ALMASBEK HAKANÎ) 80 YAŞINDA

 

Şéir Sini

El üçün rehname her şéir sözi

Sen şéir olmakni istiseñ eger,

Bulbulniñ tiliyu bürkütniñ közi

Yolvasniñ jürigi kerek burader!

İlk gençlik çağında esaret ve işgale, orta yaşlarda bağımsızlığa şahitlik eden Çağdaş Uygur edebiyatının, Doğu Türkistan dışındaki en büyük ismi diyebileceğimiz gazeteci, yazar, düşünür, dramaturg, halkiyatçı ve şair olan Memtimin (Mehemmetimin) Obulkasimov, Doğu Türkistan dışında 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde tarihe karıştığı kabul edilen fakat Doğu Türkistan’da 20 yüzyılın yarısına kadar devam eden tarihi Çağatay yazı dilinin halen yaşayan tek temsilcisidir denilebilir. Yazdığı klasik şiirlerde Xumar, diğer şiirlerinde ise Almasbek ve Almasbek Hakanî mahlaslarını kullanmıştır. Bazı eserlerinde isminin kısaltılmış şekli olan Memtimin kelimesi yazılmış olsa da bu kelime mahlas olarak kullanılmamıştır.

Şairin babası Cappar Hacı (1886), orduda binbaşı rütbesine kadar yükselmiş Hanbaba (İbrahim Yağma) oğlu Muhammet Ali’nin oğlu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. 

1930’lu yıllarda Rusların ve Çin hükumetinin entrikalarıyla yaşanan katliam ve yağmalardan dolayı Cappar Hacı 1940 yılında Kaşgar’dan Gulca’ya göç etmiştir. Bu göçte daha önce Gulca’ya göçen kardeşlerin davetinde büyük dedelerinin binbaşılık rütbesine kadar yükselmiş bir ordu mensubunun torunları olması yanında belki Gulca’nın yıldızının parlaması, ekonomik ve sosyal bakımlardan gittikçe gelişmesinin de etkisi olmuştur denebilir. 

Cappar Hacı, Gulca’ya geldikten iki yıl sonra karşılaştığı, Heyrinisahan ile ikinci evliliğini yapmıştır (1942). Heyrinishan hanım, Mahmut Ahun olarak anılan Mahmut Tahir ile Silimihan hanımın kızıdır. Mahmut Tahir ve Silimihan çiftinin Heyrinisahan dışında adları Tacinisahan ve Ayzimhan adında iki kızları ve şairin sayısını belirtmediği erkek çocukları vardır.

Mahmut Ahun, (1896 Kaşgar-1957 Çöçek) Kaşgar doğumlu bir medrese hocasıdır. Kaşgar ve Andican’daki medreselerde, dönemin ünlü hocaları Molla Ahun İmam ve İsmail Molla’dan ders almış bir bilgindir. Hocalık yapacak seviyeye geldikten sonra ders vermek üzere Gulca’ya gelerek yerleşmiştir. Mahmut Ahun, Şeyh Sadi, Hoca Hafız, Abdurahman Cami, Mirza Bedil, Ali Şir Nevai, Sofi Allayar, Meşrep vb. klasik doğu edebiyatının tanınmış sanatkarlarının eserlerini okuyan ileri görüşlü, çağdaş, ufku geniş, sanatkâr ruhlu bir bilim adamıdır. Şair de çocukluk tan itibaren dedesinin gözetiminde bu şair ve sanatçıları okuyarak büyümüş ve yetişmiştir. Babasının ölümünden sonra vaktinin çoğunu torununun yetişmesine ayıran Mahmut Ahun 1957 yılında vefat etmiş olup kabri Çöçek’tedir. Heyrinisahan Hanım’ın annesinin adı Silimihan olup tahsil görmüş aydın bir hanımefendidir.

Cappar Hacı, Kaşgar şehrinin en sıkıntılı döneminde hacca gitmiş olup isminden sonraki Hacı unvanını bu dini görevi yerine getirmiş olmasından dolayı almıştır. 1940 yılında kardeşlerinin daveti üzerine geldiği Gulca’daki kardeşleri kimdir, ne işle meşguller, kaç kardeşi var, isimleri nelerdir gibi soruların cevabı yoktur. Yine Gulca’ya geldikten sonra ikinci evliliğini yapan Cappar Hacı’nın birinci eşi kimdir, birinci eşinden kaç çocuğu vardır, onların ne işle meşgul olduğu gibi soruların da karşılığı yoktur. Şair, babasının birinci eşinden olan Tursun adındaki bir abisinden, onun Kazak bir hanım olan Rebia adındaki eşi ile ondan olan Hamit ve Mecit adındaki iki oğlundan bahsetmektedir. 

Cappar Hacı, Bağımsız Doğu Türkistan Devleti’nin kuruluşundan iki yıl sonra, Geride yeni evlendiği eşi ile üç yaşında bir çocuk bırakarak 1946 yılında Doğu Türkistan’ın en karışık olduğu dönemde vefat etmiştir. 

Şairin genç annesi 1949 yılında, Kaşgar’a bağlı Beşkerem köyünden Obulkasım adında birisi ile evlenmiştir. Obulkasım, Bağımsız Doğu Türkistan Devleti’nin kuruluş yıllarında ordudaki Uygur Taburu’nda imam olarak görev yapmış bir din adamıdır.

Şairin çocukluk yılları Doğu Türkistan’ın en karışık olduğu dönemdir. Fakat annesinin babası bu karışık dönemde torununu yalnız bırakmaz. Daha ilkokula gitmeden Mahmut Ahun torununa okuma yazmayı öğretir ve Kur’anı Kerimden bazı sureleri ezberletir. Bunların yanında kendisinin okuduğu Şeyh Sadi, Hafız, Abdurahman Cami, Mirza Bedil, Ali Şir Nevai, Sofi Allayar, Meşrep gibi şairlerin eserlerini torununa da okutur. Çocukluğu hemen hemen dedesinin dizinin dibinde geçer. Şairin şiir ve edebiyata düşkünlüğü yanında kişiliğinin oluşmasında da dedesi Mahmut Ahun’un çok büyük bir yeri vardır. 

Şair 1952 yılında ilkokula başlamıştır. Şairin ilkokula başladığı yıllar Mao’nun iktidara geldiği ve tüm Çin’e hâkim olduğu yıllardır. Bu dönem, vatandaşın elinde olan bütün mallara el konulduğu, her şeyin devletleştirildiği katliamların yapıldığı, eşkıyaların kendini devlet yerine koyduğu ve devletin adının olduğu kendisinin eşkıyalık yaptığı bir zamandır. Şairin ilkokula başladığı 1952, aynı zamanda Çin hükumetinin toprak reformu uygulamasını başlattığı yıldır. Varlıklı olan ailenin bütün mallarına ve topraklarına el konuldu. Toprakları köylülere dağıtıldı, bütün varlıkları gasp edildi. Abisi Tursun ise tutuklanarak cezaevine konularak işkence edildi. Sebepsiz tutuklamalar ve ölümler, katliamlar, gasplar yaşanırken şairin aile fertlerinin yaşaması bile başlı başına bir mucize idi.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken 1953 yılında Heyrinisahan ile Obulkasım çiftinin bir erkek bebekleri dünyaya gelir. Adı Ahmetcan konulan bebek şairin baba bir anne ayrı Tursun adındaki abisinden sonra anne bir baba ayrı ikinci erkek kardeşidir. 

Bu yıllar henüz şairin ciddiyeti ve vahametinin farkında olmadığı olayların yaşandığı bir dönemdir. Şair ilkokul ve ortaokulu bu olayların yaşandığı Çöçek’te okur. O dönemde Çöçek’te Mahmudiye adında bir kız okulu, Turaniye, Gumuriye (Gülendamiye) adlarında Uygur, kazak ve tatarlar tarafından açılmış okullar yanında Molotov adında Ruslar tarafından açılmış bir ortaokul vardır. Uygur, Kazak ve Tatarların el ele olduğu bu dönemin ileri gelen aydınları ise Mehsut Muhiti (Uygur), Başbay (Kazak) ile Gumur ve Hasen Çanışev (Tatar) bu okulları açan ve ayakta kalmasını sağlayan kişilerdir.

Bu karışık dönemdeki yaşanan olaylardan dolayı annesi kendisine hiç kimsenin verdiği bir şeyi almamasını özellikle tembih eder. Bu tembih şairi o kadar etkilemiştir ki rüyasında bile annesinin bu tembihini unutmaz. Almasbek’in mevcut durumu ile ilişkilendirdiği rüyada bir ihtiyar görür. “Piri fani, nurani yüzlü bir ihtiyar elinde tuttuğu bir kalemi şaire uzatır ve almasını ister. Şair annesinin tembihini hatırlar ve kalemi almak istemez. İhtiyar ısrar eder şair kabul etmez ve bu sırada korkuyla uyanır.”. Uyanınca rüyasını annesine anlatır ve annesi keşke alsaydın, o kişi muhtemelen Hızır’dı der ve aile Hızır olarak yorumladıkları rüyadaki ihtiyarın verdiği kalemin, şairin hayatını kalemiyle kazanacağı anlamına geldiği yorumunu yaparlar.

1957 yılı, şair için iki değerli varlığını kaybettiği acı bir yıl olarak hafızasında kalır. Topraklarına el konulan ve malları gasp edilip tutuklanan ve cezaevinde işkence gören abisi Tursun ve babasının ölümünden sonra dizinin dibinden ayrılmadığı dedesi Mahmut Ahun 1957 yılında kısa aralıklarla vefat ederler. Üvey babası bu zor yılarda ailenin tek büyüğüdür. Sığındığı iki yakınını kaybettikten sonra şairin tek koruyucusu Obulkasım annesinin ikinci eşi yani üvey babasıdır. Belki de bundan dolayı şair ömür boyu onun adıyla anılmayı Obulkasımov olmayı kabul eder.

Vatanım” başlıklı şiir şairin ilk denemesi olup, 6. sınıfta yazdığı bu şiir Çöçek’te Uygurca yayın yapan “Singiang Pioneri” adlı gazetede yayımlanır. Bu ilk şiirden sonra lise yıllarında da şairin başka yazı ve şiirleri bu gazetede yayımlanmıştır.

1950’li yılların başında Doğu Türkistan’daki Türklere yapılan yeni rejimin baskı ve şiddet uygulamaları 1960’lı yılların başında gittikçe artar ve Çöçek’te hayat dayanılmaz bir hal alır. Baskı, şiddet ve katliamlara dayanamayan Kazak, Kırgız, Tatar, Özbek ve Uygurlardan oluşan kalabalık bir topluluk “Kaharlı Göç” (Büyük Göç) adını verdikleri bir yürüyüşle Kazakistan’a doğru yola çıkarlar.

İlerleyen yıllarda şairin bütün şiirlerinde bu göçün izlerini görmek mümkündür ancak bir şiirinde bu göçü şöyle anlatır.

Takdir

Hаsigа tаyanġаn bоvаylаr kéler, 

Nаle qip Teñrige mоmаylаr kéler,

Éçiqаp, inriġаn ösme-gödekler, 

Gülbаhаr körmigen ġunçe-pörekler 

Kélişer, jutuşup аççiq tоpа-çаñ, 

Pekke örligen аhu-zаr, çоqаn.

Bastona dayanmış dedeler gider,

Yalvaran Tanrıya nineler gider.

Acıkıp inleyen küçük bebekler

Hiç bahar görmemiş gonca çiçekler

Giderler yutarak acı toz toprak

Semaya çıkmakta ahuzar figan

 

Bu emes menziller аşqаn çоñ kаrvаn, 

Köç kéler yоlsizdin hаlsirаp-hаrġаn. 

Közlerde egilip yaşlаr pаrliġаn, 

Üzlerde eñdişe, köñül zаrliġаn. 

Bbаġdа bir siqim jutniñ хаki bаr, 

Qаysi  bоldi bu bоlmiş хаkisаr?!

Bu, değil menziller aşan büyük kervan,

Göç gider yollardan yorgun argın.

Gözlerde sızmakta yaşlar parlayan

Yüzlerde endişe, yürek dağlayan

Ceplerde bir avuç yurt toprağı var,

Hangi ülke oldu, bunun gibi hakisar

Şair ve ailesi Kazakistan’a göçtükten sonra Semey Vilayeti’nde Abay Nahiyesine bağlı Arkat köyüne yerleştirilir. Şair burada önce Arkat sonra Karavul ortaokulunda okur 11. Sınıfı ise Mihail Vasiliyeviç Lomonosov adındaki Kazakça eğitim yapan bir okulda okudu. Bu okulda görev yapan edebiyat öğretmenleri Zeytune Yusupova ve Kemen Orazalin şairi en çok etkileyen ve onu şiire yönelten öğretmenlerdir. Kemen Orazalin şairin elinden tutup onu “Sovhoz Tuvı” gazetesinin redaktörü ile tanıştırırken Puşkin gibi kabiliyetli Abay gibi de sade ve hüner sahibi diye takdim etmiş. Bu takdim şairin ömür boyu unutamadığı önemli olaylardan birisidir.

Sovhoz Tuvı” gazetesinde şiirleri yayımlanmadan önce şairin 1962 yılında Kazak Türkçesiyle yazılmış; Minajat (Jidebay, Ağustos 1962), Köktem (Karavul/Arham, Mayıs 1962), Balabulak (Arham, Temmuz 1962), Bozkulın (Arham, Ağustos 1962) isimlerinde dört şiiri vardır.

Almasbek’in kendisi gazeteciliğe Şemey vilayeti Abay nahiyesinde yayımlanmakta olan “Sovhoz Tuı” adlı gazetede “Şıngız Tauga Arnau” (Çingiz Takka Medhiye) başlığını taşıyan köşede şiirleri yayımlanmasıyla başladığını belirtse de ortaokul yıllarında “Singiang Pioneri” adlı gazetede “Vatanım” başlıklı ilk şiiri ve ilerleyen zamanda aynı gazetede başka şiir ve yazılarının yayımlandığını belirtmek gerekir. Belki de bu kalem tecrübeleri şairi gazetecilik okumaya yöneltir.

Yükseköğrenimini Taşkent Devlet Üniversitesinin Şark ve Gazetecilik Fakültesinde yapar ve 1970’li yıllarda üniversiteyi bitirir. Okuduğu üniversitenin son yılında tanıştığı Kaşgar/Opal asıllı Turap Ahun Kurbanov (vefatı 1989) ve Tatar asıllı Müslime (vefatı 2011) nin kızları, Havvahan Kurbanova ile evlenmiştir.

1975 yılında Özbekistan Tevizyon ve Radyosu Devlet Komitesi Uygur Tehriratı Bölümü’nde sunucu olarak çalışmaya başladı. Bu görevi 1983 yılına kadar devam etti. Bu yılları “Materyaller ve haberler Moskova’dan gelirdi biz de okurduk. Hatta Doğu Türkistan’da Uygurların bağımsızlığını kazandığını bile haber olarak verdiler ve okuduk.” cümleleriyle belirtir.

Bir taraftan edebiyatla da ilişkisini devam ettiren şair Taşkent’teki Rozi Kadiriy, İmin Usman gibi Uygur sanatçılar ile Tahir Malik, Abdülhey Nasir, Taşpolat Memetov, Sultan Camal, Gopurcan Niyazhocayev, Osman Memetahunov, Aman Cilov, İrfan Tohtiyev, Abdulhalık Eyitbayev gibi edebiyatçılarla sohbetler yapıp bilgi alış verişinde bulunmuştur. 

A. Kutlukov, S. Memetkulov, Uçkun (Dolkun Yasin), A. Hezimov, S. İskenderov, J. Rozahunov, T. Nurahunov, Hurşide, G. Avutova, N. Ehmetov, P. Mahsetova yanında Abay, Şakerim, M. Makatayev, K. Mirzaliyev, J. Nejimdenov, T. Medetbekov, Fariza Ongarsinova, Erkin Vahidov, Abdulla Aripov, R. Farfi, Usman Ezim, Özdemir Asaf, gibi Türk şairleri ile Lutfî, Fizulî, Ömer Hayem, Haviz Şerazi gibi klasik şiirin önde gelen isimlerini ve Puşkin, Lermontov, Bayron gibi sanatçıları ise bu dönemde eserlerini okuduğu edebiyatçılardır.

7 Ocak 1984 tarihinde Moskova’dan gelen emir gereği Özbekistan’dan ayrılmış ve 9 Ocak 1984 tarihinde  Almatı yayımlanan “Yeni Hayat” gazetesinde muharrir ve edebiyat bölüm yöneticisi olarak çalışmaya başlamıştır. Edebiy Oylar İstirapliri I ve Edebiy Oylar İstirapliri II kitaplarında topladığı makaler ile Beşinçi Okean (1984), Almas Zerriler [D. Turahmetov ile birlikte] (1990), Sadiġan Ketey Helkim (1998), Sen Büyük Derdim (1998), Kök Böreniñ Köz Yeşi (2002) kitaplarını “Yeni Hayat” gazetesinde çalıştığı yıllarda yayımlamıştır.

1984 yılında çalışmaya başladığı “Yeñi Hayat” gazetesi edebiyat bölümünden 2003 yılında müdür olarak emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra Almatı’da yaşamaya devam eden şair, Ana ve Çingizhan (2004), Turanniñ Hakan Qizliri (2004), Abay İcadi Hekkide Oylar (2005), Edebiy Oylar İztirapliri I (2007), Tatatunga ve Tayanhan (2008), Rubaiyat Bostani (2009), Şahkerim (2009), Kök Teñriniñ Söz Beşi (2010), Edebiy Oylar İztirapliri II (2012) ve Tarsus Tañliri (2012) kitaplarını emekli olduktan sonra yayımlamıştır.

2012 yılında yayımlanan Tarsus Tañliri adlı kitap şairin “10. Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları” na katılmak için geldiğinde kaleme aldığı gezi hatıralarından oluşmaktadır. Bu kitabı özel kılan bir diğer konu ise şairin Süleyman Çelebi’nin Mevlüt formunda kaleme aldığı “Atatürk Destanı”nın olmasıdır.

Emekliye ayrıldığı 2003 yılında annesi Heyrinisahan Hanım’ı da kaybetmiş ve onu Taşkent’te defnetmiştir.

Halen eşi ve kendisi hayatta olan şair bir taraftan eser vermeye devam etmekte bir yandan yayımlanmış eserlerini gözden geçirerek yeniden yayımlamaktadır.

En son Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile ilgili açılan bir yarışmaya katılmış ve birinci seçilen şiiri ile ödül almıştır.

Baskı yılı esas alınan ilk üç kitabı dışında genel olarak “Almasbek”, “Tarsus Tañlari” adlı eserinde ve sonrasında ise “Almasbek Hakani” takma adını kullanmıştır.

Eserleri

Almasbek’in birisi şair D. Turahmetov ile ortak yazılmış atasözleri kitabı olmak üzere 16 yayımlanmış eseri vardır. Bunları manzum ve mensur eserler şeklinde iki başlıkta ele almak mümkündür. Toplam 16 eserden 10 tanesi manzum 6 tanesi ise mensur eserlerdir. 

Manzum Eserler

On manzum eserden beş tanesi şiir kitabı olup henüz çocukluk çağında gazetelerde yayımlanan şiirlerinin toplandığı yayım tarihi ve yeri kitabın üzerinde yazılmayan ilk kitabı “Bahar Nahşiliri” ikincisi ise Beşinçi Okean, Almuta 1986, 56 s. olup bunlar Almasbek’in gazete ve dergilerde yayımlanmış şiirlerinin toplandığı şiir kitaplarıdır. Sadiğañ Ketey Helkim (Şeirlar ve Balladilar), Almuta 1998, 110 s.; Sen Büyük Derdim (Şeirlar ve Rubaiylar), Almuta 1998, 119 s.; Kök Börinin Köz Yeşi (Şeirler, Dastan ve Rubaiylar), Almuta 2002, 158 s., adlarını taşıyan birbirini takip eden seri olarak yazılmış şiir kitaplarıdır. 

“Kök Teñriniñ Söz Beşi” kitabı, “Jastık şağında jazgan Kazak tilindegi jırları” ifadesiyle belirtilen şairin gençlik çağında yazdığı şiirlerin yer aldığı kitaptır. Ancak Kazakça şiirler 256 sayfalık kitapta sadece 66 sayfadan ibarettir.

Şairin altı kitabından Ana ve Çingizhan, Turanniñ Hakan Qizliri ile Tatatuñġa ve Tayanhan tamamen destan ve balladlara ayrılmıştır. Ballad veya destan olarak adlandırılan bu manzumeler aslında birer manzum dramadır

Şairin 10. şiir kitabı ise Rudakî, İbni Sina, Ömer Hayyam, Nizamî Gencevî, Sadi Şirazî, Pehlivan Mahmud, Hüsrev Dehlevî, Abdurahman Cami ve Mirza Bedil gibi çocukluk yıllarında okuduğu eserlerdeki rubailerin Uygur Türkçesine manzum çevrilerinden ibarettir.

Mensur Eserler

Şairin mensur eserlerinden ilki Davut Turahmetov ile birlikte kale aldığı Almas Zerriler Uygur Helik Makal ve Temsilliri adındaki atasözleri kitabıdır. 

Nesirlerinden ikisi Kazak edebiyatının iki ünlü isminin doğum yılı sebebiyle kaleme alınmış eserlerdir. Bunlardan birincisi ünlü Kazak şair ve düşünürü Abay’ın doğumunun 160 yılı dolayısıyla yazılan Abay İcadi Hekkide Oylar, ikincisi yine ünlü Kazak şairi Şakerim’in doğumunun 150 yılı münasebeti ile kaleme aldığı Şahkerim adlı eserleridir.

Edebi Oylar İztirapliri başlığını taşıyan ve birbirinin devamı olan diğer üç eser şairin edebiyat ve şiir başta olmak üzere gazetede yayımlanmış farklı konulardaki araştırma ve düşüncelerini bir araya getirdiği eseridir. Birinci kitap daha önce çeşitli gazetelerde yayımlanmış makalelerini bir araya getirdiği, ikincisi; şiir, belli şairler ve değişik konularda yazdığı makalelerden oluşan eserleri, üçüncü kitap ise değişik konulardaki makalelerden oluşur.

Tarsus Tañliri adını taşıyan sonuncu eseri ise Tarsus’ta katıldığı Karacaoğlan Şiir Şenlikleri ile ilgili hatıralar ve tanıtmalardan meydana gelmiştir. İçinde şiirler de vardır. Bu şiirlerin en önemlisi Atatürk destanı diyebileceğimiz “İlahiy İnsan” başlıklı destandır.

Edebi Kişiliği

Şair aklı erdiğinde, bağımsız bir devletin havasını solumuştur. Şüphesiz yaşadığı çevrede yaşanan olaylar üzerine yapılan değerlendirmeleri dinledi ve gelişmelere şahit oldu. Bağımsız Şarki Türkistan devletinin yıkılması, Mao’nun yönetimi ele geçirmesi gibi olaylara çocuk olsa da şahit oldu. Çevresindeki insanların çaresizliğini gördü ve hissetti. Çocuk kalbinde ne fırtınalar koptuğunu bilinmese de verdiği eserler aslında biraz da bu dönemin yansımasıdır denebilir. Buna küçük yaşta dedesi Mahmut Ahun’la birlikte okuduğu şairlerin eserlerini ilave etmek gerekir. Edebi kişiliğinin olgunlaşması Abay ve Şakerim ile tamamlanmıştır denilebilir.

Taşkent’te bulunduğu yıllarda yakın ilişkisi olduğu Rozi Kadiriy, İmin Usman gibi Uygur sanatçılar ile Tahir Malik, Abdülhey Nasir, Taşpolat Memetov, Sultan Camal, Gopurcan Niyazhocayev, Osman Memetahunov, Aman Cilov, İrfan Tohtiyev, Abdulhalık Eyitbayev gibi edebiyatçılarla ve aynı dönemde eserlerini okuduğu A. Kutlukov, S. Memetkulov, Uçkun (Dolkun Yasin), A. Hezimov, S. İskenderov, J. Rozahunov, T. Nurahunov, Hurşide, G. Avutova, N. Ehmetov, P. Mahsetova yanında Abay, Şakerim, M. Makatayev, K. Mirzaliyev, J. Nejimdenov, T. Medetbekov, Fariza Ongarsinova, Erkin Vahidov, Abdulla Aripov, R. Farfi, Usman Ezim, Özdemir Asaf, gibi Türk şairleri ile Lutfî, Fizulî, Ömer Hayem, Haviz Şerazi gibi klasik şiirin önde gelen isimleri verdiği eserlerde etkisi görülen kişiliğinin oluşmasında etkisi sayılabilecek isimlerdir.

Almasbek’in edebi kişiliğinin oluşmasında birinci derecede önemli şehir şüphesiz Çöçek’tir. Çünkü esareti orada fark etmiş ve acısını tatmıştır. Çöçek’te ailesinin mal varlığına el konulmuş, abisi hapsedilmiş, yine o zaman babası tarafından tek kan bağı olan abisi ve kendisine babalık yapan dedesi Mahmut Ahun orada ölmüştür. Orada ilk defa kendi memleketinde garipliği hissetmiş ve ailesi her şeyini geride bırakarak yaşamak için Kazakistan’a göçmek zorunda kalmıştır. Almasbek’in edebi kişiliğinin oluşmasında önemli yere sahip olan ikinci ülke Kazakistan ve şehir Semey’dir. Burası şair için sığınılacak bir sıcak yuva olmuştur. Semey’de ana kucağının sıcaklığını hissetmiş, hocalarından takdir görmüş ve Abay ile Şakerim’in anlattığı insanlık değerlerini yaşadıklarından hareketle özümsemiştir. Almasbek’in edebi kişiliğinin oluşmasında önemli yere sahip olan üçüncü şehir Taşkent’tir. Hayatı boyunca duygularını anlatmasına araç olan akademik bilgileri burada kazandı, kazandığı bilgileri yine buradaki sanatçılarla tartışarak işledi, eserlerini okuduğu şair ve yazarlar vasıtasıyla edebiyatı, edebiyatın dallarını öğrendi, kısaca lise yıllarında başlayan kalem tecrübesi Taşkent’te olgunlaştı.

Yakınlarını kaybetmek insanları olgunlaştırır, büyüdüğünü hissettirir; şairleri biler, kalemini sivriltir, çizgilerini netleştirir, kişiliklerinin hatlarını kalın çizgilerle değişmez şekilde oluşturur. Almasbek abisi ve dedesi yanında gittiği her yerde Çinliler ve Ruslar tarafından öldürülen insanlarla, onların yakınlarıyla karşılaştı, onların acısını yüreğinde hissetti. Bir elmasın toprak altında milyonlarca yılda sertleşmesi gibi bu acılar, işittikleri, gördükleri, yaşadıkları da onu Almasbek yaptı.

Doğu Türkistan Gulca’da gözlerini açan Almasbek, ailesinin Gulca’ya Kaşgar’dan geldiklerini öğrendi. Hayattaki ikinci durak Kazakistan’ın Semey şehri, üçüncü durak ise Özbekistan Taşkent şehri idi. Böylece farklı coğrafyalarda farklı Türk toplulukları ile karşılaştı, onlarla tanıştı, bilgi alışverişinde bulundu. Bu durum onun ufkunu genişletti. Ortak bir tarihin, ortak bir dilin farkına varmasında farklı Türk coğrafyalarında bulunması etkili oldu. Yazdığı nesirlere bu durum bir tarih şuuru olarak yansıdı. Bu tarih şuuru onu bir destan şairi yaptı. Üç ayrı Türk kadın hükümdarın ayrı bölümler olarak işlendiği “Tarihniñ Hakan Kizliri”, hükümdar olmasa da “Tatatunga ve Tayanhan” ile “Ana ve Çingizhan” tarihin dile geldiği destanların yer aldığı eserlerdir. Bunlara yakın tarihin konu edildiği Kazak şair ve düşünürü Abay’ın anlatıldığı “Abay İcadi Hekkide Oylar” ile “Şahkerim” ilave etmek gerekir. Diğer şiir kitaplarında da yakın tarihte yaşanan olaylarla onların muhasebesinin yapıldığını belirtmek gerekir.

Ayrıca şairin tarih, tarihteki olaylar ve Türk dünyasındaki mevcut gelişmeler üzerinde durduğu olayları ve şartları düşünerek kendi kendisine izah etmeye çalıştığı verilen eserlerden ve eserlerdeki üsluptan da anlaşılmaktadır. Şairin destan olarak yazdığı eserler dışındaki pek çok şiirinde tıpkı nesirde olduğu gibi şairin konuşmalara yer verdiği görülür. Kendisinin soru sorarak veya sorduğu soruya cevap olarak yazdığı bu mısralar bir iç muhasebenin yapıldığını göstermektedir. Şair olayları manzum olarak anlatıp nasıl anlaşılacağını veya değerlendirileceğini okuyucuya bırakmak yerine bizzat okuyucuyu yönlendirmektedir. Bu şekildeki karşılıklı konuşmalar şiirde oldukça fazladır.

Almasbek, aruz vezniyle olmasa da beyit nazım birimiyle klasik tarzda şiirler yazmıştır. Bunların bir kısmı felsefi ve hikmetli sözler diyebileceğimiz müstakil beyitlerle, konu olarak klasik konularından farklı gazel, kaside, mesnevi, murabba ve rubailer yazmıştır. Beyitlerdeki mısralar kendi arasında kafiyeli ve geneli 6+5=11’li hece vezniyle yazılmış olup çok azında bazı mısralar 12’li hece vezniyledir. Bunların tamamının 1970’li yıllarda yazılmış olması beyitlerin Özbekistan’da yazıldığını göstermektedir. Beyitlerin tamamı sade bir dille yazılmış olup Arapça ve Farsça tamlamalar kullanılmamıştır. Klasik şiirdeki mazmunlar yerini şairin kendisinin ilk defa kullandığı ve şiire özel hürriyet, eşitlik, adalet gibi mazmunlara bırakmıştır ancak klasik şiirde kullanılan edebi sanatların çoğunu görmek mümkündür.

Gazellerin tamamı da tıpkı beyitler gibi 1970’li yıllarda şairin Özbekistan’da bulunduğu yıllarda yazılmıştır. Gazellerin tamamında şair Xumar mahlasını kullanmıştır. Çoğunluğu beş olmak üzere 26 gazel dört ila yedi beyitten oluşmaktadır. Klasik şiirde beyit sayısı genellikle tek sayılardan oluşmasına rağmen Almasbek’te çift sayılı beyitlerin de olması klasik gazelden ayrılan yönlerdendir. Klasik gazelden ayrılan bir diğer yön ise gazellerin hepsinin başlıklı olması ve beyitlerin mana olarak birbiriyle ilişkili olmasıdır. Gazeller genellikle on dört ve on altılı hece vezniyle yazılmıştır. Zaman zaman beyitlerdeki mısraların hece sayılarının birbirini tutmaması ile hecelerin açık ve kapalı olarak uyumsuzluğunu göz ardı ederek gazellerin çoğunun fāʽilātün fāʽilātün fāʽilātün fāʽilün, bir kısmının da fāʽilātün fāʽilātün fāʽilātün fāʽilātün vezniyle yazılmaya çalışıldığı söylenebilir. Nitekim şairin kendisi de bu durumu kabul etmiş ve bir Uygur aruzu yaratmaya çalıştığını belirtmiştir. Şairin bu ifadesini ikilik, gazel, kaside, mesnevi, murabba ve rubai adını verdiği şiirlerden hareketle yeni bir Uygur şiiri yaratmaya çalıştığı yorumunu çıkarmak da mümkündür.

Şairin beyit sayısı klasik şiirdeki mesneviden ayrılan iki tane mesnevisi vardır. Bunlardan birisi üvey abisi Tursun’un oğulları Hamit ve Mecit’e ithaf edilen “Esleş” ikincisi ise “Esle Dilbirim” başlığını taşır. Her iki mesnevi de “Men Büyük Heqiqet Nursiman Zerre!” başlıklı 14 nida içinde “İkki Mesnevi” başlığı altında yer alır. Bunlardan birincisi 1990 yılında şairin Çöçek’i ziyaret sırasında ikincisi 1993 yılında yazılmıştır. İkinci mesnevi muhtemelen Çöçek ziyareti sırasında depreşen eski bir hatıranın kanattığı yara olmalıdır.

Bu mesneviler klasik şiirdeki mesnevi ile mukayese edilecek olursa ilk dikkati çeken mesnevilerdeki beyit sayısının azlığıdır. Ayrıca mesnevilerde klasik mesnevide olması gereken dibaçe, tevhit, münacaat, na’at, miraciye gibi olmazsa olmaz bölümler yoktur.  Sadece bir hikâyenin kısaca verildiği klasik bir mesnevideki bazı bölümlerin atıldığı ve sadece iki mısrası kafiyeli yazılmış bu mesnevileri konu bakımından mesnevi ve bir geçiş dönemi şiiri kabul etmek gerekir.

Almasbek’in murabbaları da gazel ve mesnevilerinde olduğu gibi kendisi “Murabba” diye başlık koyduğu için murabba olarak değerlendirilmiştir. Murabba olarak yazılan iki şiirin birisi “İçtim” diğeri ise “Uygurum” birisi tarihli diğeri tarihsiz olan murabbaların her ikisi de 70’li yıllarda yazılmıştır. Kafiyelenişleri gerçek murabba gibi değildir. Beyitler, mesneviler ve gazellerde olduğu gibi klasik şiirdeki söyleyiş özellikleri görülmez, her ikisinde de başarısız aruz denemeleri yapılmıştır denebilir.

Almasbek’in şiirleri arasında kendisinin adını “Pehriye” şeklinde koyduğu, konusu övgü olan bir şiir olduğu için kaside olarak değerlendirilmiştir. Ancak diğer şiirlerde olduğu gibi ne vezin ne şekil bakımından kasideye benzemeyen bu şiirin sadece muhtevası kasideyi çağrıştırır. 

Klasik tarzda yazılmış veya denenmiş türler içinde rubai dışındakilerin sayıları çok sınırlıdır. Ancak rubailerin sayısı 328 olup bunlar bütün şiir kitapları içine serpiştirilmiştir. Bunların çoğu 6+5=11, üç tanesi 7+5=12’li hece vezniyle yazılmıştır. Bunların yanında mısralarındaki hece sayısı 11,11,12,12 veya 12, 12, 11, 11 ya da 11, 12, 12, 11 şeklinde karışık vezinle yazılmış rubailer de vardır. Hece sayısı bakımından ikişer mısraı farklı olan rubailer yanında üç mısraı bir vezinde ikinci, üçüncü veya dördüncü mısraı farklı bir vezinde olan rubailer de vardır. Bunlardaki hece sayısı da genellikle 11 ve 12 ya da 10 veya 11’li hece vezinleridir. Kafiyeleniş düzenleri ise istisnaları olmakla birlikte genellikle aaba şeklindedir.

Almasbek’in klasik şiire özenerek yazdığı şiirlerini, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat döneminde şekil olarak eski muhteva olarak farklı şiirlerde olduğu gibi klasik şiirden yeni şiire geçiş şiirleri olarak değerlendirmek mümkündür. Bir taraftan klasik nazım türlerinde klasik nazım birimiyle zaman zaman muhtevası da klasik edebiyatı andıran şiirler yazarken diğer taraftan klasik nazım türlerinde muhtevası klasik şiirden farklı olan yazan Almasbek aynı zamanda hem şekil hem de muhteva olarak çağdaş şiirler yazan bir şairdir.

Almasbek’in yazdığı çağdaş şiirleri iki başlık altında değerlendirmek mümkündür. Bunlardan birincisi milli nazım birimi dörtlüklerle yine milli hece vezni ile aaba/abab/xaxa kafiye düzeninde yazdığı şiirler ikincisi de vezin ve kafiye düzeni olarak tamamen serbest Mayakovski tarzında yazdığı şiirlerdir.

Almasbek’in Mayakovski tarzında yazdığı şiirler toplam içinde sayı olarak fazla değildir. Ancak hece vezni ile yazdığı şiirlerdeki mısra kırılmaları, ilk bakışta onun yazdığı şiirlerin çoğunun serbest tarzda olduğu kanaatini uyandırır. Sağlam bir kulağı olan kişi mısralardaki kırılmaları hemen fark eder. Şiirlerindeki sınırları zorlayan bu uygulamalar dikkate alındığında onun geleneksel hece veznine bağlı kaldığını hatta aruzla yazmaya çalıştığı şiirlerinde bile hecelerin açık kapalılığını değil tef’ilelerin hece sayısını düşünerek yazdığını söyleyebiliriz. Dörtlük nazım birimiyle yazdığı şiirlerde ölçü genellikle 11’dir. Bunun dışında 7, 8, 9, 10’lu hece veznini kullandığını da görürüz fakat bunların sayısı genel içinde çok değildir.

Şiire hâkimiyeti çok güçlü olan şair mısra ve bentlerde adeta kelimelerle oynar. Uygur Türkçesinin henüz yeni bir yazı dili olduğu ve yerleşmemiş imlası da dikkate alınırsa, şiirdeki vurguyu hissettirmek, duyguyu okuyucuya aktarmak adına bir şair için başka çıkış yolu da yoktur.

Nazım birimi, nazım türü, vezin, kafiye örgüsü, mısra kırılmaları, şiirlerin tanzimi ve kitapların düzenlenmesi gibi konularda sürekli arayış içinde olan yeniliğe ve değişime açık şairde değişmeyen tek şey şiir anlayışı ve şiirinin temasıdır.

Almasbek, kendisini milletine adamış bir vatan sevdalısıdır. Halkının yaşadığı sıkıntılar ve esaret, istila edilen memleketi ile mensubu bulunduğu milletin sahip olduğu değerler manzum ve mensur verdiği bütün eserlerin ortak konusu ve temidir.

Yazdığı şiirlerden onun, vezin ve kafiyeye hâkim içgüdüleriyle şiir yazan basit bir şair olmadığını, yaşadığı şartlarda engin bir kültür birikimine, edebiyat ve şiir nazariyatına sahip olduğunu; şiirlerindeki tem ve nesirlerinden hareketle çok okuyan ve bütün sosyal konularla ilgili bir aydın olduğunu söyleyebiliriz. Almasbek sahip olduğu bütün birikimini şiirleştirebilecek edebiyat bilgisi ile şiir nazariyatı ve kabiliyetine sahiptir. 

Sahip olduğu bilgi birikimi sadece edebiyat ve şiirle sınırlı olmayıp, Türk kültürü, inancı, folkloru, tarihi, edebiyatı, coğrafyası, edebi eserleri, edebi şahsiyetleri, düşünürleri, devlet adamları ile bütün şark ve dünya edebiyatı, edebi şahsiyetleri, edebi eserleri, tarihi, devlet adamları, düşünürleri ve sosyal olaylarını da kapsar. Bunlar sadece bilgi birikimi olarak kalmaz, bütün bu bilgiler mukayese edilerek yorumlanır; kendi milleti ve memleketi ile milleti ve memleketinin geleceği için tavsiyelere dönüşür. Bu yönüyle Almasbek, şair ve edebiyatçı olduğu kadar bir düşünür ve filozof olarak karşımıza çıkar. 

Şair Almasbek Hakanî’nin sekseninci doğum yılını kutlar, sevdikleri ile birlikte uzun ve sağlıklı bir ömür, Türk edebiyatına daha nice eşsiz şiir ve yazılar kazandırmasını dileriz. 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 196. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 196. Sayı