Uzaklardaki Dost Cornell Fleischer’in Ardından


 01 Temmuz 2023


Her yaşın farklı farklı ilgi alanları var. Biraz çevremizle birlikte var olduğumuza göre etrafımızdaki atmosfer de böyle teşekkül ediyor. Artık bu hayatın germ ü serdine tanıklık edip yaşı yetmişlere merdiven dayayanlar için sık sık, “falan arkadaşımız şöyle bir rahatsızlık geçirmiş, bazen de daha kötüsü ”falan arkadaşımızı maalesef kaybetmişiz” gibi haberler duyuyoruz. Üzülerek belirtelim ki geçen ay içinde epey uzaklarda yaşayan bir arkadaşımız, değerli bir meslektaşımız Cornell Fleischer için böyle bir üzücü haber aldık. 21 Nisan 2023 günü vefatı ile ilgili beklenmeyen haber, hepimizi çok üzdü.

Cornell Fleischer’i ülkemiz ve akademik dünya onun Tarihçi Mustafa Âlî, Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı isimli çok değerli çalışması yayınlandıktan sonra tanıdı. Oysa bizim tanışıklığımız çok daha eski tarihlere gitmekteydi. İkimizin de doktora hazırlıkları içinde olduğumuz yetmişli yıllara. Süleymaniye Kütüphanesi’nin pek de öyle kalabalık olmayan okuyucu salonunda üzerinde bir akademik çalışma yapmaya başlayacağım Künhü’l-ahbâr nüshalarını elden geçiriyorum. Ele aldığım nüsha ile işim çok uzun sürmüyor, çünkü benim ilgi alanımda sözü edilen eserin dördüncü rüknü var. O yıllarda elde sağlıklı kütüphane ve nüsha tavsifi bilgileri de mevcut değil. Eğer nüsha önceki rüknlere aitse iade edip yeni bir nüsha istiyorum. Zaman zaman görevli bu taleplerime nüsha başka okuyucu elinde diye cevap veriyor. Bu kez kim acaba benim gibi Âlî üzerine çalışan kişi diye merak edince bana ileriki masada her haliyle yabancı olduğu belli sarışın bir genç adamı işaret ediyor. Uygun bir zamanda kendisine tanışmak istediğimi bildiriyorum. Birlikte Süleymaniye Kütüphanesi’nin orta avlusuna çıkıyoruz. Cornell Fleischer ile tanışmamız böyle başlıyor. Ben ona Erzurum Üniversitesi’nde çalıştığımı anlatıyorum. O da bana çocukluğunun babasının görevi dolayısı ile Ortadoğu ülkelerinde geçtiğini, önce Arapça üzerinden bir akademik çalışma yapmak istediğini ama hangi konuya el atsa karşısına Türklerin ve Türkçenin çıktığını, bunun üzerine Türkçe ve Osmanlı üzerine çalışmaya karar verdiğini anlatıyor.

Böyle başlayan tanışma sonrasında alaka zaman zaman çeşitli platformlarda karşılaşma, nadiren de olsa haberleşme şeklinde devam ediyor. Hatta bir ara müşterek bir çalışmayla Künhü’l-ahbâr’ı neşre hazırlayabilir miyiz diye düşünüyoruz ama bu gerçekleşmiyor. Olsaydı belki de hala bütünüyle neşri yapılmamış bu önemli eser seksenli yılların başında okuyucuyla buluşmuş olacaktı.

Ben doktoramı Gelibolulu Âlî’nin Türk biyografi geleneğindeki yeri ve özellikle de Künhü’l-ahbâr’da yer alan şair biyografileri üzerine kurmuştum. Fleischer onun bütün eserleri üzerine çalışıyor ve notlar alıyordu. Açıkçası başlangıçta nasıl bir çalışma yapacağını merak ediyordum. Bizde örnekleri sıkça görülen bir yazarın hayatı, sanatı ve eserleri üzerine yapılan rutin çalışmalara benzemeyeceği açıktı. Alana yenilik ve başka bir bakış açısı getirecek bir ürün ortaya çıkacağını tahmin ediyordum. Nitekim öyle de oldu. Önce İngilizce, sonra da Türkçe olarak yayınlanan bu çalışma (Fleischer, Cornell H. (1996). Tarihçi Mustafa Âlî, Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı.  İstanbul) hem yayınlandığı ülkede hem de çevrildiği Türkçede ilgiyle karşılandı. Eserin başarısı, öncelikle arşiv belgelerine dayalı tarih anlayışına bir antitez olarak oluşturulan anlatı esasına dayalı önemli bir figürü esas alarak onun eserleri üzerinden toplumu okuma üzerine oluşturulmuş, mikro tarih tezi anlayışına uygun olarak hazırlanmış olmasıdır. Böylece Fleischer, kumaştan çekilmiş bir iplik nasıl o kumaşa ait bütün özellikleri veriyorsa iyi seçilmiş bir aydının üzerinden de toplumsal yapının okunabileceğini göstermek istemişti. Bu iş için de kendi döneminin en tipik isimlerinden biri olarak Gelibolulu Âlî tercih edilmişti. Çünkü Gelibolulu Âlî (1541-1600) bir anlamda geleceği okuyarak aslında en ihtişamlı dönemini yaşayan Osmanlı Devleti’nin çöküşe doğru gittiğini gören ve bunu önlemeye çalışan bir aydındı. Ama bu işlem ancak iğneyle kuyu kazılarak onun çok sayıda eseri gözden geçirilerek ve bu malzeme analitik bir anlayışla değerlendirilerek yapılabilirdi. Fleischer dikkatli bir araştırıcı olarak bunu başardığı için eser alan uzmanları arasında ilgiyle karşılandı.

İyi seçilmiş bir tez konusu kişiye alan açar. Gelibolulu Âlî tam da böyle bir isimdi. Kendi tezimden biliyorum, o, İslami gelenekteki biyografi anlayışı üzerinden metinler üretirken gelenekselin içinde bile farklı olmayı başaran biridir. Bu haliyle diğer tezkire yazarlarından ayrılır. Ama başarılı araştırıcı da ele aldığı konuyu iyi işleyerek üzerinde çalıştığı ismi ya da konuyu bir adım ileriye götürür. Nitekim Fleischer de bu çalışmasıyla Gelibolulu Âlî’nin uluslararası düzeyde tanınırlığını daha ileriye götürdü.

Cornell Fleischer doktora tezinden sonra çalışmalarını daha çok 16. yüzyıl merkezli olarak devam ettirdi. Bunların her biri kendi alanında iddialı örnekler olarak alan uzmanları tarafından dikkatle takip edildi, ediliyor.

Benim Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğim zamanında bilim ve sanatta Türkiye’nin uluslararası alanda tanıtılması ve yüceltilmesini sağlayan yabancı akademisyenlere Liyakat Nişanı tevcih edilmesi düşüncesi gündeme geldiğinde ilk aklımıza gelen isimlerden biri Cornell Fleischer oldu. Nitekim onunla birlikte seçilen 14 yabancı araştırmacıya   liyakat nişanları,  11. Haziran 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Gül’ün ev sahipliğinde Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle  verildi.  

Toplantıda bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı, “Liyakat nişanlarının başta Türkoloji, Türk dili, tarihi ve mimarisi olmak üzere Türk kültürünün bütün alanlarında faaliyet gösteren yabancı bilim insanlarına verildiğini hatırlatarak, “Türkiye dışında Türkiye’nin zenginliğini bütün insanlığa tanıtan, bu uğurda büyük gayretleri olan, ilim, sanat, kültür dünyasında öne çıkmış ve bu alandaki faaliyetleri, başarıları herkes tarafından takdir edilen Türkiye dostları var. O dostlarımıza bugün burada liyakat nişanı veriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak veya Türk vatandaşı olarak Türk kültürüne, diline, medeniyete hizmet etmek, tanıtımını yapmak bizim görevlerimizdir. Ama Türk vatandaşı olmadan Türkiye dışında, Türk kültürünün, tarihinin, medeniyetinin kıymetini fark edip bu alanda çalışma yapmak, bu alanda çalışmalarıyla ilim hayatında temayüz etmek, kültür hayatında öne çıkmak, büyük üniversitelerde ders vermek, uluslararası makaleler yazmak ise çok takdire şayan bir çabadır. Bundan dolayı Türk ve Türkiye dostu olan değerli bilim adamlarını tebrik ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk halkı adına kendilerine teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Bu törende ödül alan araştırmacılar adına da bir konuşma planlanmıştı. Fleischer’le kırk yıllık dostluğumuzun hatırına bu konuşmanın onun tarafından yapılmasına karar verdik. Değerli dostumuz Türkçe olarak yaptığı konuşmada, Liyakat Nişanına layık görüldüğü ve nişanı alanlar adına konuşma şerefi kendisine verildiği için teşekkür etti, ardından  “Hepimiz hayatımızın önemli bölümünü Türkiye, Türkçe ve Türkiyeli meslektaşlarla hemhal olarak geçirdik. Kurduğumuz ilişkiler kariyerlerimize motivasyon kattı, gurur ve sevinç verdi, diye devam etti. Türkiye ve Osmanlı çalışmalarında ABD doğumlu birinin bu nişanı almasının biraz garip görünebileceğini söyleyen Fleischer, çocukluk yıllarını anlattı. II. Dünya Savaşı gazisi olan babasının, diplomatlık yaptığını, Kahire ve Bağdat’ta çok mutlu bir çocukluk geçirdiğini aktardı, çocukluk yıllarının etkisiyle Arapça ve Farsça okuduğunu, Kahire ve İran’da bulunduğunu daha sonra da akademik hayata girmeye karar verdiğini dile getirdi.

Kendisini, 40 yıl önce İstanbul’a gönderen hocasının “Eğer tam anlamıyla bir İslam tarihçisi olmak istiyorsan Arapçayı, Farsçayı ve Osmanlıcayı ve bu dillerin arkasındaki kültürü ve tarihi muhakkak öğrenmelisin” dediğini belirten Fleischer, “Bu nişana layık görülen faaliyet tek bir kişinin başarısıyla sınırlı değil” dedi. Fleischer, nişanı, kendisinden önce kurulan ve gelişen, farklı coğrafyalara yayılan bir zümrenin mensubu olarak kabul ettiğini vurguladı. 

Günümüz Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça, Latince ve İspanyolca gibi bir bölge araştırmacısının bilmesi gereken bütün dilleri bilen ve bu birikimle Osmanlı Tarihi çalışmalarına yönelen Cornell Fleischer, çalışmalarına Chicago Üniversitesi’nde İslâm ve Osmanlı Tarihi Profesörü olarak devam etmekteydi. Kendisi aralıklarla Mısır, Türkiye, İran, Irak ve Almanya’da bulunmuş ve çeşitli üniversitelerde ders vermişti.

Artık kemale ermiş yaşıyla Osmanlı tarihine daha bütüncül yaklaşımlar çerçevesi içinde eserler vermesini beklediğimiz değerli dostumuz Cornell Fleischer’in vefatı haberiyle sarsıldık. Tesellimiz, eserlerinin adını yaşatmaya devam edecek olması.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 199. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 199. Sayı