HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
HUDAYBERDİ HALLI 3
Osman Çeviksoy 4
KEMAL BOZOK 5
İdris Özler 6
UFUK TUZMAN 7
Ben öldüğümde, gömün beni
Yüksek kurganda,[1]
Bozkırların ortasında,
Aziz Vatanımda,
Uçsuz bucaksız yaylalar,
Hem Dnipro, hem kayalıklar
Görünsün, duyulsun,
Gürleyen dalgalar.
Ukrayna’dan alıp götürürken
Mavi denizlere
Düşman kanını… Uzaklaşırım
Yaylalar ve dağları bırakırım
Ve yükselirim o an Tanrı katına,
Dua etmeye... O ana kadar ise
Ben Tanrı’yı çalışmam tanımaya.
Gömün beni ve ayağa kalkın,
Zincirleri kırın,
Ve zalim düşman kanı ile
Özgürlüğe varın,
Ve beni bu büyük,
Özgür ve yeni toplumda
Hayırla yâd ederek,
Unutmayın sessizce anmayı.
(Pereyasliv, 25 Aralık 1845)
hapishanede iken
Benimle parmaklıklar ardında olanlara armağanım
I.
Ah! Yalnızım ben, yalnızım,
Savrulan saman gibi ovada,
Tanrı bana güzel bir kısmet,
Yazmadı yazgımda.
Ancak Tanrı bana
Güzel, kömür gözler verdi,
Ne yazık ki onlar da yaş doldu
Gençliğimi yalnızlığın ayaklarına serdi.
Ne erkek, ne de kız kardeşim oldu,
Yabancı insanların arasında yüzüm soldu.
Yıllar geçtikçe de âşık olamadım!
Neredesin eşim benim?,
Neredesiniz iyi insanlar? Sizleri bulamadım.
Onlar yok, ben tek başıma,
Eşim ise hiç olmaz… Bekleyişim boşuna!..
(Sankt-Peterburg, 17 Nisan – 19 Mayıs 1847)
II.
Yamaç ardında yamaç,
Orada bozkır ve mezar küskün
Onun içinden Kozak
Kalkar yaşlı ve yorgun.
Gece yarısı kalkar,
Bozkıra yol alır
Hüzünlü, hüzünlü
Şarkı mırıldanır:
Toprakla üzerimizi örttüler
Ve evlerine döndüler.
Kimse de hatırlamaz
Bizler üç yüz mü, yoksa daha mı az!
Cam gibi birliğimiz kırıldı
Toprak ise kabul etmedi, darıldı.
Hetman’ın emriyle Hrıstıyanları,
İnsanımızı kölel gibi sattı,
Bizler ise arkasından koşturduk,
Kendi toprağımızda
Kanlarımız akıtıldı,
Kardeş, kardeşe düşman edildi.
Kardeşin kanını içtiler,
Ve burada da can vererek
Lanetli mezara girdiler.
Sonra sustu hüzünlü,
Mızrağına eğildi,
Mezarın üzerinden Dnipro’yu seyretti,
Gözyaşları damla damla aktı,
Mavi bulutlar süzülüp aktı.
Dnipro’nun ardından,
Köy tarafından,
Yeşilliğin sesi yankılanmaya başladı
Horozlar şafakta ötmekten hoşlandı.
Göçtü Kozak,
Dere sarsıldı, kaldı
Mezar ise inleyerek
Hüngür hüngür ağladı.
(Sankt-Peterburg, 1897)
III.
Benim için fark etmiyor
Ukrayna’da mı, yoksa
Başka yerde mi yaşamak.
Karların arasında, yad ellerde
Hatırlayan olmasa da
Benim amacım değil hatırlanmak.
Zindanda büyüdüm,
Yabancılar arasında,
Ve ağlayanım olmadı,
Yine de burada,
Yaş dökerek ölürüm.
Her şey benimle gider,
İzim de kalmaz burada,
Bizim şanlı Ukrayna’da.
Evet! Bizim; ama değil ki benim toprağımda
Baba oğlu ile hatırlanmaz,
Oğluna nasihatte bulunamaz:
“Dua et, dua et oğlum!
Vatanın için
Ona eziyet ettiler zamanında”.
Benim için fark etmez, onun oğlu
Duaya duracak mı anında...
Ancak, benim için farkı var
Nasıl ki Ukrayna’mı kötü insanlar
Uyutuyorlar, ateşli oyunları ile,
Satıyorlar hilekâr,
Ah! Benim için işte o zaman fark eder..
(Sankt - Peterburg, 17 Nisan – 19 Mayıs 1897)
VIII.
Vişne bahçesi evin yanında
Ağaçları böcekler sarmış,
Çiftçiler pullukları ile yolda,
Kızlar türkü ile eve varmış,
Analar ise akşam yemeği için
Sofraları hazırlamış.
Aile evin bahçesinde sofranın etrafında,
Kutup yıldızı göğe doğrulmuş.
Küçük kızı yemeği tabaklara koymakta,
Anası ise ona öğretmeye koyulmuş
Ancak bülbül sesi mâni olmakta…
Ana, evin yanında çocuklarını
Uykuya yatırmış,
Kendisi de yanlarında uyuyakalmış.
Her şey uyumuş, ancak kızlar ve bülbül
Kendi türküleriyle ile uyanık kalmış.
(Sankt - Peterburg, 17 Nisan – 19 Mayıs 1897)
talan edilen mezar
Sakin dünyam, aziz vatanım!
Benim Ukrayna’m
Neden seni harap ettiler,
Niçin mahvoluyorsun,
Söyle bana anam?
Yoksa güneş doğmadan
Ellerin duaya açık değil miydi?
Yoksa şımarık çocuklarına,
Gelenekleri mi eksik öğrettin?
«Dua ettim, acı çektim,
Gece gündüz uykusuz,
Çocuklarıma baktım,
Gelenekleri de öğrettim kuşkusuz.
Benim güzel güllerim,
Benim iyi çocuklarım,
Büyüdüler.
Zamanın birinde güzellikler içinde
Ben de yaşıyordum.
Bu aydınlık dünyada
Sefa sürüyordum…Bogdanım!1
Benim akılsız oğlum!
Şimdi ise bir bak anana,
Bak öz vatanına.
Bir zamanlar kahpe felek için
Şarkı söylerdim,
Söyledikçe ağlardım,
Özgürlüğü beklerdim.
Ah Boğdanım! Boğdanım!
Eğer görebilseydim
Kaderin ağını,
Duygularımı
Daha beşikteyken öldürürdüm,
Kalbimde ezip götürürdüm…
Bozkırlarım kirli Yahudilere, Almanlara
Büsbütün rehin verildi.
Oğullarım gurbette
Çırak olarak kaldı.
Benim kardeşim Dnipro’m
Kuruyup gidiyor,
Beni terk ediyor.
Kutsal mezarlarımı ise
Moskal eşeliyor...
Eşelesin, açsın,
Kendi malını arasa keşke,
Bu arada ise dönekler
Biraz daha büyüsünler.
Moskallere daha sonra
Sefa sürmekte yardım etsinler,
Ve anaların insafsızca,
Donunu indirsinler!
Yardımcı olun hortlaklar,
Anaya tecavüz...
Dört bir yandan,
Delik deşik edilmiş mezar.
Ne aradılar ki onlar?
Dedelerimizin anılarını mı
Bulmaya çalıştılar?
Ah! Ah! Keşke bulsalardı, onların gömdüklerini;
O zaman çocuklar ağlamaz,
Olmazdı annelerin üzüntüsü.
(Berezan, 9 Ekim 1843)
Kafkas
(İçten Dostum Yakov de Balmen’a, T.Ş1)
Keşke başıma bir pınar,
Gözlerim bir gözyaşı kaynağı olsa!
Halkımın öldürülenleri için
ağlasam gece gündüz.
(Yeremya. 9 madde, şiir 1.2)
Dağlar ve ötesini, bulutlar kaplamış
Kederle ekilmiş, kanla sulanmış.
Prometeüs’ten3 bu yana,
Orada kartallar egemen.
Her gün ciğerleri
Ve kalpleri söküyor zalim.
Söküyor, fakat içemez
Akıttığı sımsıcak kanı.
Çünkü canlanıyor o kalp, yeniden
Bize gülümsüyor hani!...
Kalbimiz durmaz bizim,
Özgürlüğümüz bitmez.
Deniz dibi çöllerde
Aç gözlü toprak sürmez.
Ayakta kalıp da sözlerini
Kimselere duyurmaz.
Yüce Tanrı sevgisi
Hayatında insanların
Kalplerinden silinmez!
Seninle biz, kavga edemeyiz!
Seni yargılamak bize düşmez!
Biz ise durmadan göz yaşı dökeriz
Kan ter ile ve gözyaşlarıyla
Bugünlük ekmeğimizi yoğururuz
Cellatlar sarmış etrafımızı
Gerçekler ise sarhoş, tatlı uykuda.
O ne zaman ayılacak?
Dinlenmeye çekileceksin
yorgun, Tanrım?
Yaşamaya izin vereceksin, bize
İnanırız gücüne!
Canlı ruhun kudretine!
Uyanır hakikat!, uyanır özgürlük!
Ve sadece sana
Yeryüzünde tüm diller,
Dualar eder şanına!
Ama halâ nehirler…nehirler
Kanlı nehirler akar!
Dağlar ve ötesini, bulutlar kaplamış,
Kederle ekilmiş, kanla sulanmış.
İşte, orada “merhametli” biz
Fakir, yalın ayak
Candan aziz, özgürlüğü yakalayınca
Köpekleri üzerine saldık.
Budur, amacımız. Fakat
Kurban verdik, birçok askerleri.
Ya gözyaşları, ya bunca kan?
Tüm imparatorları,
Çocukları ve torunları ile,
İçirmeğe yeterdi, inan!
Ya genç kızların geceleri?
Gizlice akan gözyaşları!
Ya yüreği yanan anaların hıçkırıkları!
Ya yaşlı, sakat ve babaların,
Gözlerinden akan yaşları!
Gölden, denize taşar, sızlamaları!
Alevli denize!
Şan ve şöhret olsun!
Tazılara, itlere ve bakıcılarına.
Ve şan, şeref baba çarlara!
Size de şan şeref.
Buzla kaplı mavi dağlar.
Size de, Tanrı’nın unutmadığı
Yüce kahramanlar!
Savaşın, yeneceksiniz,
Tanrı sizin destekçiniz!
Sizinle hakikat, şan ve şeref
Ve kutsal özgürlük!
Çörek ve çadır, hepsi senin.
Onlar zorla alınmadı, rüşvet değil,
Kimse el koymaya da yetkili değil,
Zincirlere vurup demez, götür.
Ya bizler? Biz ise eğitimliyiz.
Tanrı dediklerini okumaktayız!
Ve en kötü hapishaneden,
En yüksek tahta kadar,
Parlak ve çıplak durmaktayız.
Bizde ilim! Öğretiriz biz
Ekmeğin ve tuzun değerini,
Bize sorun siz.
Bizde hristiyanlar; kilise ve okullar,
Tüm bereket bizde,
Hatta Tanrı da kâlbimizde!
Ancak bir çadır göze batar:
Biz mi size verdik?
Acaba sizde o ne arar?
Neden biz, size sizin çöreğinizi,
Köpeğe atarcasına atmayalım.
Neden, güneş için
Bize ödemiyesiniz siz!
Ancak bu kadarı değil! Biz insanız;
Biz, gerçek hristiyanız.
Biz az ile yetiniyoruz! Lâkin
Bizimle dost olsaydınız,
Çok şeyler öğrenirdiniz!
Bizde hayat uçsuz bucaksız Sibirya.
Ya hapishaneler! Ya mahkümlar!
Sayıları hesapsız!
Moldova’dan Fin’e kadar
Herkes lal, suskunuz biz.
Çünkü güllük gülistanlık her yer,
Bizde kutsal İncili
Aziz keşiş okumakta.
Ve öğütlerinde,
Bir çarın domuz otlattığını,
Dostunun karısını ayarttığını,
Ve dostunu öldürdüğünü
Şimdi ise cennete vardığını..
Anlatmakta aziz keşiş!
Görüyor musunuz kimlerin,
Göklere çıkar sesi!
Siz halâ cahilsiniz,
Kutsal haçla kutsanmadınız.
Gerekli eğitimi almadınız.
Bizden kopar, kopar da ver,
Cennet kapısından, kolayca gir.
Hatta tüm sülaleni alıp,
Beraberinde götür!
Biz de! Bizler neyi bilmiyoruz ki!
Yıldız sayar, buğday ekeriz.
Fransızlar’ı kötüleriz.
Satarak veya kumarda,
İnsanları kaybederiz.
İnsanları, zencileri değil,
Salt, bizim gibi vaftiz olanları,
Ama soysuz insanları
Kabzımal değiliz;
Tanrım koru bizi,
Yahudiler gibi çalarak satmaktan.
Biz yasaya uygun yaparız!
Olmaz bizi onlarla bir tutmak!
Havarinin mezamirlerine göre
Seviniz kardeşlerinizi!
Nankör ve riyakârlar
Tanrıdan lanetli!
Kardeşinizin ruhunu değil,
Soyacağınız derisini seversiniz!
Kızınıza yasal yoldan,
Çeyizleri dizersiniz.
Oğullarınıza miras,
Kadınlarınıza ayakkabı,
Kendinize ise sülalenizin
Bilmediği hazine de belki az.
Ey, Tanrı’ın oğlu, Hazreti İsa
Kimler için çarmıha gerildin?
Bizim için mi, yoksa hakikat
Sözü için mi?... belki de biz,
Seninle alay edelim diye mi?
Lâkin her şey öyle de oldu.
Kilise, şapel ve ikonlar,
Şamdanlar ve tütsü dumanları.
Ve karşısında, Senin suretini,
Yorulmadan selamlamak…
Hırsızlık, savaş, şiddet ve
Kardeş kanının akıtılması için
Sana yalvarıyorlar.
Sonra da sana hediye diye
Yanmış evin küllerini getiriyorlar!
Aydınlandık! işte
Başkasını aydınlatmak gayemiz
Kör çocuklarımıza,
Güneşi sevdirmek gayemiz!
Her şeyi gösteririz!
Ancak imkân verin
Kendimize gelelim.
Biz öğretiriz.
Hapishaneleri yapmaya,
Ve zincirleri dövmeye,
Ve onları giymeye!
Biz öğretiriz.
İlmekli kamçıları örmeğe,
Her şeyi öğretiriz; ancak verin,
Kalan son yüce dağlarımızı, bizim.
Denizimizi ve tarlalarımızı
Nasıl olsa aldınız, bizi onlarsız bıraktınız.
Benim tek, candan dostumYakov!
Seni de mi yok ettiler? Hayır, Ukrayna için değil
Onun katili için döktün helâl kanını.
Şimdi ise bardağınla,
Moskovalı’ların elinden zehir içmek, sana düştü!
Ey, dostum benim ! unutulmaz dostum benim!
Canlı ruhunla Ukrayna’yı selâmla,
Kozaklar ile deniz kıyılarında kuş gibi uç,
Bozkırlarda kazılan mezarları gözetle.
Acı gözyaşları ile, Kozaklar’la ağla,
Ve esaret dönüşü beni, bozkırlarda bekle.
Şimdilerde ise benim düşüncelerim,
Benim acı kederim,
Bozkırlara dağılsın.
Rüzgârlara danışsın.
Ukrayna’nın sakin rüzgarı.
Sabah şebnemi ile
Sana kadar ulaşsın!
Sen, dostum onları alıp
Sessiz okuyacaksın...
Mezar, bozkır, denizleri
Ve beni hatırlayacaksın.
Pereyaslov, 18 Kasım 1845
1 Bogdan Hmelnıtskıy, Ukrayna’nın askeri, siyasi ve devlet adamlarından biridir. İlk defa resmî olarak Kozak liderlerin üstünde kendisine Hetman ünvanı verilmiştir. O, Ukrayna devletini kurmaya çabalamıştır. Bu süre zarfında Kırım Hanlığı ve Moskova Çarlığı ile barış anlaşmaları imzalamıştır. Taras Şevçenko şiirlerinde, bu devlet adamına karşı tutarsız bir tutum sergilemektedir. Şair; birkaç eserinde Bogdan Hmelnıtskı’yı “şanlı”, “âsil”, “dürüst Hetman”, “zeki Kozak” olarak adlandırırken diğer birkaç eserinde ise onun Moskova’ya tabi olmasının olumsuz sonuçlarından bahsetmektedir ( wikipediya, 4).
[1] Kurgan, mezar anlamına gelir.Kurganlar topraktan veya nadiren taştan yapılır. Ukraince etimolojik sözlüğe göre kurgan kelimesi Polovets (Kıpçak) dilinden Ukrainceye geçmiştir. Burada yüksek mezar, kale anlamını taşımaktadır. Bu kelime Farsçada gurxane şeklinde olup gur- mezar, hane ise ev anlamını taşımaktadır (ESUM (Ukrayna etimoloji sözlüğü) 1983, 152).