HaftanınÇok Okunanları
Kader Pekdemir 1
HİDAYET ORUÇOV 2
ELMİRA ACIKANOAVA 3
Gülzura Cumakunova 4
Kardeş Kalemler 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
Böyledir bu gönül erleri; idealleri uğrunda koşarkenkendi sağlıklarını unuturlar. Yakup kardeşim de Galip Ağabey’den el almış olmalı ki, rahatsızlığı son safhaya gelinceye kadar üstüne almamış. “Griptir, geçer…” diyerek koşturmaya devam etmiş. TRT için tarihimiz ve medeniyetimizle ilgili birbirinden güzel belgesel programlar yapıyordu. İşte yine onlardan birini hazırlamak üzere önce Hindistan’a, arkasından Irak’a gitmiş. Ancak döndüğünde hastaneye uğramak gelmiş aklına. Ama bu sefer de iş işten geçmiş tabii!...
Ben de kendi kendime; uğrarım, seyahat anılarını dinlerim, “Emir Timur’dan, Babür Şah’tan selam mı getirdin?” diye şakalaşırız diyordum ki, durumun ciddiyetini öğrenerek yıkıldım… Hemen hastaneye yatırıp tedaviye başlamışlar ama çok geç kalınmış. Ziyaretine gittiğimde, solunumu rahatlatmak için oksijen tüpüne bağlamışlardı. Konuşamadık; ancak gözlerimizle anlaştık. Ayrılırken de;
-Yemeğini ihmal etme. İştahın olmasa da zorlamalısın. Savaşmak için güçlü olman gerek. Bak, Elif yeğenin yendi bu hastalığı, sen de yeneceksin; diye moral vererek ayrıldım yanından. Sarılarak vedalaşmak mümkün değildi. Zaten oksijen maskesi mâni oluyordu. Riskli olmasın diye ancak çıplak ayağını kuvvetle sıkarak vedalaştım. Meğer bu son görüşmemiz olacakmış… Onun her zamanki mücadele azmine güvenerek hiç ümidi kesmemiştim. Ama ne tedbir alırsan al, O ezelî ve ebedî dost çağırmışsa takdir bozulmuyor…
O anda bütün mâzi, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. En çok da Kazakistan’da, Yesevî Üniversitesindeki gurbet günlerimiz canlandı. Kendisi de Ehl-i Beytten olan Yesevî Hazretleri’nin manevî iklimine sığınarak bir teselli arıyorum bu acıya… Zîra Yakup’la arkadaşlığımız, aile dostluğumuz orada pekişti.
İşte yine bu çaresizlik içinde, yirmi yıl önceye; hayâlimdeki o mübarek beldeye, Yesevî Hazretleri’ne makam olan Yesi’ye kaçıyorum. Yakup’la Havva yenge daha yeni evliler ve şimdi üniversiteden mezun olup hayata atılan Özge kızımız da orada doğmuş, yeni yeni yürümeye başlamış. Onun için ben Özge’yi hep “Kazak kızım” diye severim. Şimdi benimle meslektaş olan küçük kızım Elif de orada okuyor. Sağ olsun, Havva yengesinin şefkati sayesinde hiç anne hasreti çekmedi.
Türkiye’den giden öğretim elemanları Yesi’de, şehrin iki üç km. dışında Turan Konuk Evi denen güzel bir kampüste kalıyoruz. Akşamları lobide toplanır sohbet ederdik. Orada görevli Kazak kardeşlerimiz de eklenince sayımız sanırım elli kişiyi aşıyordu. Bazen şakalaşmaların veya siyasi sohbetlerin dozu sertleşir, kırgınlıklara sebep olurdu. Pratik zekâsı çok kuvvetli olan Yakup, hemen buna da bir çare buldu: Şehrin dört beş km dışında adına daça dedikleri küçük, bahçeli evler vardı. Hafta sonu tatillerini geçirmek üzere oradan bir daça kiralayalım dedik. Ama baktık fiyatı o kadar ucuz ki… Mülkiyetini satın almaya karar verdik. Yakup’un arabası da vardı. Daçayı da aldıktan sonra her Cuma günü mesai bitiminde arabamıza biniyor, daçaya kaçıyorduk. Orada geniş bir aile olmuştuk. Bendeniz, Elif’in ve Havva’nın babası, Yakup’un ağabeyi, Özge’nin Ali dedesiydim… Hey be… “Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” derler ya… Daçamız türlü meyve ağaçlarının arasında cennetten bir köşe gibiydi. Hem de ev eşyalarıyla birlikte; möbleli, dayalı döşeli almıştık… Türkiye’ye dönerken de Özge’ye bakan Kazak aileye hediye ederek döndük. Yazımın sonundaki Türkistan Günlüğü adlı şiiri de o günlerde yazmıştım.
Ruhun şâd olsun Yakup Hoca. Gencecik ömrüne çok şeyler sığdırdın. İnşallah öğrencilerin de senden çok şeyler öğrenmişlerdir, hayırla yâd ederler…
Ruhun şâd, mekânın cennet olsun aziz kardeşim.
İnşallah “mülâkî oluruz bezm-i ezelde…”
TÜRKİSTAN GÜNLÜĞÜ
Hadi agay,
Hadi Yakup
Bir "mağna" daha yakalım
Yakıp dumana bakalım
Yakılan servetimizdir
Bu servet yemekle bitmez
Bu servet derya denizdir
İnekler soylu ve sağmal
Koyunlar saf ve semizdir
Kızmasın şehrin sahibi,
O sahip bilir gâibi
Sitemimiz ona değil
Ona eğil, buna eğil
Çekilmez oldu bu Yesi,
Yesi’de yükseldi ısı,
Yine lobi duman duman
Bunalıyorum anbean
Burda bir gün aya bedel
Gurbette geçmiyor zaman
Hadi agay,
Hadi Yakup
Yine daçaya kaçalım
Daçada bir çay içelim
Bu serin bahar akşamı
Savar belki derdi gamı
Uzaktaki bülbül sesi
Bir hazin hasret bestesi
Kazak’ın da bizim gibi
Mecnun’u var, Leyla’sı var
Şirin’i var, Ferhad’ı var
Kopuzların nağmesinde
Mazlumların feryadı var
Yol üstünde Deli Şaman
Okusun encâmımızı
Nedir içimdeki sızı
Yerine koyacak var mı
Ömrümden çalınan yazı?..