Yaşamadım


 01 Ekim 2021


Balkon ışıklarından duvara yansıyan silüetiyle bana “Sen hiç yaşamadın mı ?” dedi.

Havada loş karanlık, fikrimde fikirsizlik hüküm sürer vaziyette masanın ucuna iliştim. İçimden oturmayı diledim, dört ayaklı sandalyeden bile tereddüt ettim, bu denli basit bir eylemi gerçekleştirmek için hangi insan bu kadar düşünürdü diye geçirdim içimden. 

Her gece yaptığım gibi loş karanlığa tanıttım kendimi, “Merhaba ben kendim, kendimin en büyük sebebiyim, duvara yansıyan silüet benim, kendimin hem dostu hem düşmanıyım, merhaba ben kendim.”

Yavaşça duvara dönüp yere çömeldim, bana sorsan kendim hakkında bildiklerim üç satırı geçmezdi, ben kendimi bile tanımaya izin vermemişken başkasına tanıtma fikri mi? İnsanlar delirmiş olmalı, bunca kalabalık içinde nasıl yaşıyorlar aklım almıyor dedim. 

İçeri girdim, kanepenin sağlamlığını yokladım ve oturdum. Masada son resim çalışmalarım dağılmış vaziyette beni bekliyorlardı. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. Bugün Sima’nın dediklerine takılmış olmalıydım, garip sorular aklımı karıştırıyordu. Yine balkona çıktım, karanlığa içimi daraltan saçma sorularımı anlattım:

“Sima çocukluk arkadaşım, bir tek onunla görüşüyorum. Merak etme böyle dedim diye telefonla görüşüyorum demek istemiştim, o da ayda yılda bir kez, üst komşumuzun kızıydı, babam fenalaşmış, hastaneye kaldırmışlar, bu ilk değil başka seferlerde hastaneden döndükten sonra haber verirdi Sima, bu kez gider gitmez aradı, kötü dedi, ben bir şey olmaz her zamanki gibi tansiyonu çıkmıştır diye geçiştirdim, bana bir dizi söz söyledikten sonra yüzüme kapattı, içim bir huzursuz, aklıma tuhaf sorular geliyor, söyle karanlık her gecenin bir sabahı var mıdır?” dedim. 

Mahmur gözlerle odama gittim, gerisini hatırlamıyorum. Hemen sızmış olmalıyım. Öğleye doğru Sima uyandırdı. Kapıya gelmişti, tam on yıldır bir kez bile görmediğim çocukluğum karşımdaydı, her şeyi değişmiş ama gözlerinden tanıdım. 

“Burada ne işin var?” dedim.

“Bir kez olsun görmeye gelmediğin babanı belki son kez görmek istersin gel benimle.” dedi.

“Seninle bir yere gelemem” dedim.

Kolumdan tuttu çekiştirdi, cılız bedenim onun iri yarı kollarına karşı koyamadı. Taksiye bindik.

“Karacaahmet.” dedi.

Orada ne işimiz var dememe izin vermeden sus işareti yaptı ve konuşmama izin vermedi. Mezarlığa girdik. Beni yine kolumdan çekiştiriyordu. Hatırı sayılır bir kalabalık mezarlığa  toplanmıştı.

“Toprağa gömdükleri adam benim babam değil di mi?” dedim.

Bakışları ateşten, sözleri alevden bağırmaya başladı.

Yağmur yağdığı için kokusu havaya karışmıştı. Şaşkınlıkla ve umarsızca bu kokuyu hiç sevmem dedim.

Sima bana dönüp, “Biliyor musun toprağın altında hatıraların yatmazsa havaya karışan kokusunun güzelliğini hissedemeyecek kadar katılaşırsın ve yaşanmışlıkların olmaz.” dedi.

Beklemedim, koşar adımlarla çıktım, taksi buldum ve eve geldim.

Kirpiklerim gözyaşlarımın ağırlığıyla kapanmıştı, yüzümde yıllardır hatırlamadığım bir hissin yapışkanlığı, sırtımda ilk defa yaşamadıklarımın ızdırabıyla aynanın karşına geçip sordum,

 “Sen hiç yaşamadın mı ?”

(AYB Balkanlar Online Hikâye Atölyesi, Eylül 2021)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 178. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 178. Sayı