Yusuf'un Güzelliği ve şiirler


 01 Temmuz 2021



YUSUF’UN GÜZELLİĞİ

Züleyha yatıyordu, inleyerek, yumuşacık yatağında

Önünde soyluların eşleri, Mısırlılar oturuyorlardı.

 

«Züleyha, söyle bize hangi hastalıktan muzdarip olduğunu?

Üzgün görünüyorsun, yanıyorsun sen, bir mum gibi eriyorsun».

 

«Çok acı çekiyorum, dostlar, hastalığım asi bir tutku,

Ah, düştü talihsiz kalbime yakıcı bir arzu »

 

«Zevk deryasına dalmışsın zenginlik içinde

Sen iç çekmeyi bilmez misin, heveslerin yerine gelmeyince!»

 

«Ah keşke sahip olsaydım, dostlar, istediğim herşeye!

Ah, ne yapabilirim ben, eğer iradem sınır tanımıyorsa!»

 

«Ama ne lüzum var imkansız olan hülyalara;

Akıl almaz arzulara, çılgınca akan gözyaşlarına!»

 

«Sizler için, ah dostlar, anlaşılmaz çektiğim işkence,

Ama güçlü özlemimin sebebini göstereceğim size.

 

Benim gibi şiddetli acı çekeceksiniz sizler de».

Züleyha bir bahaneyle, sessizce haber etti köleye.

 

Ve yeniden dönüp dostlarına:«Haydi yiyiniz meyveleri,

Ah keşke, kaybolsaydı dertler tatlı bir unutkanlıkta»

 

Henüz, turunçlara dokunurken altın bıçaklar

Girişin renkli perdelerine odaklanıp kaldı bakışlar.

 

Perdenin ağır kıvrımları aralandı çevik bir el ile

Girdi içeri yakışıklı Yusuf ve eğildi alçakgönüllülükle,

 

Yürüyordu, basarak çıplak ayaklarını kuvvetle

Yaklaştı misafirlere ve bakışlarını indirdi yere,

 

Alevlendi yanaklarında dolaşan sıcak kan

Güneş esmeriydi vücudu, endamı muhteşem.

 

O an, kadınlar çığlık attılar, gözlerini Yusuf'dan alamadan,

Farkında olmadan, bıçakla kendi ellerini doğradılar.

 

Meyveleri kana bulandı acıyı hiç hissetmedi misafirler

Züleyhamemnun- gülümsedi onlara gayr-ı ihtiyârî

 

«Sizler de onu görür görmez, heyecana kapıldınız,

Ne acılar çektiğimi, varın hesap edin, şimdi kendiniz!

 

O, benim kölem! Ama hergün ben yalvarıyorum, kölesi gibi,

Hiç bir şekilde ulaşamıyorum onun bir tek busesine»

 

" Ah dostum, biz anladık artık, çektiğin aşk acısını

Kendi gözlerimizle gördük, şiddetli arzunun sebebini!»

 

 

 

 

Su Akarken Testiden

 

Devrilmiş testiye bakarken

Dönmüştü çoktan, adn cennetlerinden,

Geçen sadece bir lahzaydı sahrada,

Ama asırlar yanarak akmıştı orada.

 

Yaşıyorlar bizden göçüp gidenler

Tel tel dökülmenin prangasını kırmış olanlar…

Ama biz, hızla kayıyoruz zaman düzleminde,

Terketmediğimiz zincirimizle.

 

Zamanın cazibesini

Sonlandıramıyoruz halen daha

Ruhumuz hapsolmuş karanlığa;

Şimdi, yavaş yavaş gücümüzü artırıyoruz.

 

Ne kadar zamandır karanlık Kazan

Oysa ilham cennetiydi evvelden;

Sarsmıştı Öklid’in teorisini

Bizim aydınlık dahimiz Lobaçevskiy

 

Aralandı yeniden sis perdesi

Einstein’ın kartal uçuşu kuramıyla,

Ama halen sımsıkı kapalı

Dört boyutlu uzay-zamanı

 

Geri dönüşü yok zamanın

Zayıf düşmüş bedenlere

Ayrıca, serbestlik verilmedi bize

Ulaşmayı istemek için diğer limitlere.

 

Bizim dumanlı gözümüz, kör maalesef

Bize tanıdık gelen sadece satıh

Bizim en geniş dünyamız- bir türbe

O da, sanat evinin bodrum katında.

 

Ama biz öngörülerimizle yaşıyoruz.

Yalan söylemez ihtiyaçlar ve çabalar

Zaman gelecek, - ve kazanacağız

Açılacak hürriyete taşıyıcı kanatlar.

Şubat 1923

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 175. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 175. Sayı