HaftanınÇok Okunanları
COŞKUN HALiLOĞLU 1
KEMAL BOZOK 2
HİDAYET ORUÇOV 3
Kardeş Kalemler 4
Emrah Yılmaz 5
BAYAN AKMATOV 6
MARUFJON YOLDAŞEV 7
Kırgızların sayısız evlatları, asırların bir bir geçtiği tarihî yolda, ta Manas Babamızın devrinden başlayarak, milletinin adını uzak-yakın dört bir yana duyurmuş ve bayrağını zamanların üzerinde dalgalandırmanın gururuyla yaşaya gelmişlerdir. Halkımız ise, zamanı geldikçe o er oğlu erleri adeta avucunda taşımış, onların isimlerini tarihin sayfalarına altın harflerle yazarak günümüze kadar taşımışlardır. “Halkın ismini yiğit duyurur, yiğidin ismini halk duyurur” dedikleri bu olsa gerektir. Her bir devrin, kendine göre yiğitleri ve ölçüsü olduğu gibi, günümüz dünyası ise kılıcından kan damlayan dövüşçülerle değil, maneviyat dünyasının, ilim-bilimin, edebiyat ve kültür hayatının üstün yetenekli insanlarıyla ölçülmektedir. İşte bu ölçüden yola çıkarak şunu söylememiz mümkündür ki, Kırgız Halk Şairi Omor Sultanov’un, 80 yaşına girmesi dolayısıyla, 2015 Türk Dünyası Yılın Edebiyat Adamı seçilmiş olmasına, sadece onun değil, Kırgız edebiyatının ve Kırgız halkının üstün yetenekli insanlara sahip olduğunu gösteren önemli olaylardan biri olarak bakmamız gerekir. Kader, şairi yetenek yönüyle üzgün bırakacak bir durumda bırakmamıştır. Çünkü: birincisi, o, edebiyatımızın altın hazinesine dâhil edilen, manzum “Adamdın Turmuşu” (İnsanın Hayatı) romanını, felsefî dizelerden oluşan “Çarçoonun Cüzünçü Irı” (Yorgunluğun Yüzüncü Şiiri) adlı şiir kitabını, “Sen Cönündö Poyema” (Senin Hakkında Poem) başta olmak üzere her biri kanatlanırcasına uçan lirik şiirleri kaleme alan verimli bir şairdir. İkincisi, onun kaleminden “Ak Col, Kök Asman” (Ak Yol, Mavi Gök), “Piratı Ponevole” (Esir Korsanlar), “Ostrov Drakona” (Ejderha Adası), “Tainstvennıy Vsadnik” (Gizemli Atlı), “Vesti s Togo Sveta” (Işıktan Gelen Haber) gibi büyük romanların döküldüğü büyük bir nesircidir. Üçüncüsü, Omor Sultanov aynı zamanda, P. Neruda, Y. Lermontov, G. Mistral, B. Breht, N. Hikmet, K. Kuliyev, D. Kugultinov, R. Gamzatov, E. Mecelaytis gibi ünlü şairlerin eserlerini Kırgız halkıyla tanıştıran başarılı bir tercümandır. Evet, bu konuda lafı uzatmak istesek, devamının geleceği muhakkaktır. Eğer bu saydığımız özelliklerden bir tanesi bile onun özelliği olarak kalmış olsaydı, o, yine de ünlü edebiyatçılardan biri olarak kabul edilirdi. İşte tüm bunlardan yola çıkarak, omzunda taşıdığı onca ağır yükle Omor Sultanov’un, Türk dünyasının semasında parıldamaya devam eden yıldızların biri olduğunu söylememizde abartı olmasa gerektir. Bununla birlikte onun sadece bir sanat insanı olmadığını da söylememiz gerekir. Kuşun ikinci kanadı misali, onun sosyal alanda da birçok önemli görevleri yerine getirdiğini; Kırgızstan Yazarlar Birliği’nde ve Kırgız Edebiyatı dergisinde yöneticilik, BDT Yazarlar Birliğinde sekreterlik, Avrasya Yazarlar Birliğinde eş başkanlık gibi görevleri yapmış ve devam ediyor olması yönüyle de gurur duymaktayız. Kısacası, Omor Sultanov’un Kırgızistan’ın en güzel köşelerinden biri olan Isık göl’den başlayan dalgaları, yıllar geçtikçe büyüyüp, güçlenerek Orta Asya’ya, hatta dünyanın birçok ülkesinin edebiyat âlemine kadar yayılma başarısı göstermiştir. Onun bu özelliğinin artarak devam etmesini diliyoruz. O, kaleminden günümüze kadar otuzu geçkin şiir, nesir, film ve belgesel senaryosunu ortaya çıkarırken; “Vatan varken, yapacak çok iş vardır, Koşturmadan amaca yol alınmaz. Yüce yüce dağlarımız dururken, Çukurlarda ömür sürmek yakışmaz.” diye bir şiirinde de dile getirdiği gibi o, Vatan denen anlayışı her şeyden yüksek tutarak, hep yüce maksatlar ve hayaller ile yaşaya gelmiştir. İnsanoğlundaki müzmin hastalıklardan biri, birisinin doğruluğundan, doğrudan ödün vermeyen kararlılığından hoşlanmayarak, köşe başını tutup ona engel çıkaranların olmasıdır. Buna örnek olarak, şair 1993 yılında “Halk Şairi” unvanını aldığında: “Seni verdi, ancak biraz gecikip, Reddedemem buna yanlış diyerek. Büyük hatam, rahatsızlık duysam da, Diyemedim dildekini çözerek. Otlattılar takaraktan ağızlık, Tam coşmuşken doru ata benzeyip. Sağrısını tekmeleyip bırakmaz, Ben dayandım, yaşayarak ses kesip.” diyerek, düşüncelerini dile getirmiştir. O, kendisinin de dediği gibi her engele dayanmış; eğilmiş, ama kırılmamıştır. Bugüne kadar da hep o karakteriyle yaşaya gelmiştir… Sonraki nesiller Omor Sultanov’un şiirlerini okuyup büyüdüler. Onun şiirleri vasıtasıyla, şiirin ne olduğunu anlayıp, edebiyattan haberdar oldular. “Gülle doldu, ağaçların dalları, Bu gün, canım, seninle bir olalım. Aşkımızla, gönlümüzü dolduran Bir meçhule doğru yola çıkalım.” diyerek nice birbirini seven gençler birbirlerine aşk mektupları yazdılar. Rıspay Abdıkadırov, Asankalıy Kerimbayev gibi ünlü bestekârlar onun birçok şiirine beste yaparak müzik dünyasını zenginleştirdiler… “Onun sanat dünyasını dört bir taraflı inceleyip, anlayabilmek için eserlerini derinlemesine araştırmak ve hakkında ciltlerce kitap yazmak gerekir. Bunun için de özel zaman ayırmak ve şart oluşturmak gerekir.” diyor ünlü edebiyat eleştirmenlerinden K. Dautov. Ancak gerçeği söylemek gerekirse, günümüzde bizde kitap yazmak için şart da, vakit de yok, ne yazık ki. Ünlü şairimizle ilgili şimdilik sadece her türlü övücü sözlerimizi söylemenin yanı sıra, onun 80. doğum yıldönümü kutlamalarının, en yüksek seviyede ve hak ettiği şekilde yapılması dileğimizi bildirmekle yetinmek durumundayız. Günümüzde Kırgızistan’da çok sayıda şair bulunmaktadır. İşin gerçeği, elinde birazcık parası olanlar, işi ticarete dökerek, sanat dünyasının biraz kirlenmesine yol açtılar. Hangisinin kitabını eline alıp, hangi eseri okuyacağını bilemez hale geldik. Nüfusu bir buçuk milyara yakın Çin’de bile 300 civarında şair ve yazar varken, bizim beş milyonluk ülkemizde de neredeyse o kadar edebiyatçı bulunmaktadır. Nüfusu bunca az bir ülkede bu kadar çok edebiyatçı gerek midir, orası da meçhul. Diğer yandan, kaleminin gücüyle halkının adını duyurup, ününü artıran yetenekli insanlar hakkında söz başka. “Zirveden öte zirveler vardır,” darb-ı meselinde olduğu gibi, Omor Sultanov onların arasında kendine has yüceliği, gözü daldıran yüksekliği ile kendini açıkça göstermektedir. O, tam bir yetenektir. Birazcık yeteneğiniz, azıcık yatkınlığınız varsa, az uğraşarak şiir yazma tekniklerini öğrendikten sonra, birkaç şiir kaleme alıp, şair olarak adlandırılmanız mümkündür. Ama büyük bir şair olmak için, onun kanıyla-canıyla, ortaya koyduğu kalbî duygu ve düşünceleriyle, göğsünün derinliklerinden nağmeleri bulup çıkarabilen ve insanın içini eriten komuz gibi dizelerin o şairle bir bütün oluşturması gerekir. Şiirin, onun aldığı hava, başından geçireceği kaderi olması gerekir. Sultanov’un “Otuzunçu Stantsiya” (Otuzunca İstasyon), “Aeropanorama” (Hava panoraması) kitaplarından “Aşuu Tör” (Tör Geçidi) kitabına kadar okuyup, ebedî inceleme yapan bir insan, eğer edebiyatla ilgili biraz anlayışı varsa, kitaplardaki özellikleri fazla zorlanmadan anlayabilir. Onun şiir dünyasına kapılıp, güzellikleri gözünü doyurur. Onun bir vatandaş olarak duruşunun sağlamlığını, Vatanı için yanıp tutuşan şairlik duygularının derecesini fark eder. Bu düşüncemize dayanak olarak, şairin “Üzöngü Kuuş Menen Koştoşuu” (Üzöngü Kuuş İle Vedalaşma) adındaki şiirine bakmamız gerekir: “Zirveleri ak bulutlar kaplamış, Dört bir yanı alacakaranlık Üzülerek veda için geldim ki, Yaşlı nehir kıvrılarak akarmış. … Sonsuza dek veda ben size, Kalın hasret bozkırıyla iç içe. Önüm çıkmaz, arkamdaysa uçurum, Veda için geldim çarem bitince. Hoşça kalın ötüşen tüm karakuşlar, Ardıç, kayın dolup taşan yamaçlar. Kan dökerek savaştan sağ kurtarıp, Kalan erler, yüreğinde ateş var. Hoşça kalın, ab-ı hayat pınarlar, Kutsal geyik, çift toynaklı ceylanlar. Bu gidişler sizleri de atarım, Yüreğimde kayboldukça kalanlar.” diyor. Üzöngü Kuuş,* günümüzde Kırgızların gönlünün derinliklerinde yer alan, onulmaz bir derttir, bağrına kara bulut gibi dolan hüzündür, yeri doldurulamaz bir boşluktur. Şairin yukarıdaki şiirini, yürekte sızı olmadan, gözlerden damlalar düşmeden okumak biraz zordur. Kokuşmuş siyasetin neticesinde, vakti zamanında kabul edilen çözümlere, imzalan anlaşmalara içinizden öfke duymaya başlarsınız. Şiirin dili, onu okuyanları bu estetik yola yönlendirir. Böyle olmasına rağmen, bugün medeniyet seviyesi gelişen toplumda bir şair olarak diyeceklerini rahatça demek, kendini gösterebilmek kolay değildir. Onun için geniş çaplı bir düşünce, orijinal bakış açıları, hayata farklı açılardan davranış sergileyebilme, sadece sana has resmetme becerisi, stil farklılığı, bu alanda harcanacak çaba olması gerekir. Bunların hepsini Sultanov’da görmek mümkündür. O, bizim yukarıda değindiğimiz gibi, dünya klasiklerinin eserlerini Kırgızcaya tercüme etmiş, bu sırada da onlardan talim-terbiye almıştır. Onların hayatı kabul etme tarzlarını, sanatsal özelliklerini inceleyerek, bunları daha da geliştirmek suretiyle kendisi de edebiyat dünyasında onların derecelerine yükselmeyi başarmıştır. Bu yönüyle bence onun kendine has tarzını altını üstüne getirerek, ek bir şeyler aramaya bile hacet kalmaz. Bendeniz de, âcizane aşk hakkında lirikler kaleme almaktayım. Bazen, ‘acaba benim en çok sevdiğim ve en güzel şiirleri kaleme alabildiğim konu bu mu ki,’ diye sorduğum olur. Yaş ilerlemesine rağmen, gençliğin yorulmayı aklından bile geçirmediğin dönemlerinden uzaklaşmak istemezsin. O bir o kadar sıcak ve yakın görünür. Ama Sultanov’un aşk liriklerini bir araya getirdiği “Sen Cönündö Poyema” (Senin Hakkında Poem) kitabı baştan sona en güzel şiirlerin yer aldığı, aşkın millî marşı seviyesinde görülebilecek bir yapıttır. Aşk hakkında Puşkin de, Yesenin de, Blok da şiirler kaleme almışlardır. Petrarka’nın lirikleri genç kızları adeta eritip, gençlik duygularının masalına dönüşerek bir daha tekrar etmeyecek olan güce sahip olmuştu ya. Belki de aradan uzun yıllar geçtiği için onların günümüze, gönlümüze tam olarak ulaşmayan kısımları da vardır. Öyle olmasına rağmen, Sultanov’un aşk lirikleri duyguları adeta uçurup, gönle farklı bir duygu verip, düşünceleri dünyanın acayip bir taraflarına doğru götürür. İnsanın sevmek ve sevilmek isteği artar. Hangi yaştan olursanız olun, gençliğin romantik günlerine yeniden yelken açarsınız, hayatın dalgalarına doğru kulaç atıp, gönlün derinliklerinde birkaç kelamla dile getirilemeyen bir ahvale duçar olursunuz: “Meçhul bir duygu bende çiçek açtı, Sırrım yoktur hiç kimseden sakladığım. Uçmakta olan yıldız gibi geceleri, Sana kavuşmak için ne kadar uğraşırım.” diyor şair bir şiirinde. Şimdi bizler de, şairin şiirine ulaşmak için uğraş verelim. Onun şiirlerinin, zamanın sınırlayıcılığına bakmaksızın, tükenmek bilmeyen bir hazine, sıra dışı bir zenginlik olarak tüm Türk dünyası halklarına asırlar boyunca hizmet edeceğine şüphe yoktur.
*Üzöngü Kuuş: Kırgızstan’a aitken, her hangi bir gerekçe olmadan yakın zamanda Çin’e verilen Kırgızstan - Çin sınırındaki vadi.