HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
FATİH SULTAN YILMAZ 4
İ. M. Galimcanova 5
Gülzura Cumakunova 6
Kader Pekdemir 7
C.Aytmatov’un tüm edebi eserleri arasında en çok film uyarlamasına alınan “Selvi Boylum, Al Yazmalım” (1961) öyküsüdür. Farklı yıllarda ve farklı ülkeler tarafından beş kez filmi çevirilmiştir. Yazarın daha da ilginç sayılan diğer öyküleri, romanları ve hikayeleri yalnızca bir veya iki kez filme çevirildiyse, bu çalışması yönetmenlerin dikkatini daha çok çekmiş olup; Film yapımcıları neden tüm eserleri arasında bu özel konuya ilgi duyuyor? Fikrin, olay örgüsünün, hikayenin ve görüntülerin benzersizliği veya uygunluğu nedir? - sorularını gündeme getiriyor.
“Ankara Sinema Derneğitarafından 1914-2004 yıllarıarasında yapılmış 6.000'den fazla Türk filmi arasında ilk 10'a giren”[1] “Selvi boylum, Al Yazmalım” eserinin çarpıcı versiyonu olan ünlü Yefılçam döneminin klasik Türk filmi, “1977 yılında Türkan Şoray'ın kendi girişimiyle, Türk sinemacıları; ünlü yönetmen - Atıf Yılmaz, yapımcı - Arif Keskiner, senarist - Ali Özgentürk, besteci - Zahit Berkay, kameraman - Çetin Tunca, ve başrollerde, o dönemin parlayan yıldızları; Türkan Şoray - Asel (Asya),Kadir İnanır - İlyas (İlyas),Ahmet Mekin - Baytemir (Cemsit),vb. birlikte üretilmiştir.[2] Film sadece sinemaseverler arasında değil, büyük film festivallerinde de başarılara ulaşmiştır; 39. Karlovy Vary Film Festivali'nde retrospektif bir gösterim için seçilmiş, “1978'de “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Sinematografi” dallarında 2.'lik ödülünü sahiplenip, Antalya Film Festivali, Taşkent Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu"[3] ödüllerini kazanmıştır. Oyuncunun bu esere olan ilgisi, 1970'lerde öykünün Türkçe çevirisi yayınlanmış olup, Türkiye de dahil olmak üzere uluslararası alanda tanınan bir yazar olarak, kendisi de Türkiye'yi ilk kez 1975 yılında, edebiyat alanında ülkeye yaptığı hizmetlerden dolayı Turan Ödülü'nü almak üzere ziyaret etmiştir3 .
Anahtar Kelimeler: edebi analiz, film analizi,film uyarlaması
Bu türküyü ne zaman işitsem akşam üzeri bozkırda ilerleyen yalnız bir atlı gelir gözümün önüne. Engin bozkırda uzun bir yolculuğa çıkan insan neler düşünmez ki! Çok şeyler düşünür. Çünkü geniş düzlükte ondan başka kimsecikler yoktur, atının nal seslerinden beşka bir şey işitilmez. Öyleyse ruhu taşıran duyguları türkülere dökmenin tam zamanıdır.[4]
C.Aytmatov
Biz yalnız doğarız ve yalnız gideriz, ve bu ebedi Başlangıç ile Son arasındaki Hayat denilen zaman atlamasında bir şeyler ararız... birilerimiz şöhret ve tanınırlık, diğerlerimiz para ve menfaat, bazılarımız sevgi ve anlayış, başkalarımız ise onur ya da adalet... Ve tüm bu arayışlar; insan için en önemli olan, istediğini elde ettiğinde, içgüdülerinin ihtiyaç duyduğu şeyi aldığında hissettiği ruhsal tatmin duygusu – Mutluluğubulma arzusuna indirgenmez mi acaba? Ama o ihtiyaç duyduğu şey bir bireyin ruhsal gelişiminin; iyi, kötü, terbiyeli, kurnaz, gururlu, şefkatli, aptal, zeki gibi kişisel niteliklerine bağlı olup, eylemlerini ve davranışlarını karakterize ederek, doğru ↔ yanlış, fayda ↔ zarar, iyi ↔ kötü yönlerdeki isteklerini belirleyip ve bunun düzenleyicisi ise; bazen kişini şehvetiyle körleştirebilecek kadar, zihnini bulandırıp, bilinci zayıflatarak yavaş yavaş kendisi ve yaşamı üzerindeki kontrolünü kaybettirebilecek Arzu gücü olmaktadır. Ve bir insan tökezlediği zaman, bilerek-bilmeyerek birbiri ardına ölümcül hatalar yaparak, bir hedef olarak arzu ettiği mutluluğa götürecek yoldan gittikçeuzaklaşabilir. Caştıgım tataal coldon canılışıp, Dolondon kanatımdı kayrıp aldym... (Gençliğimin zorlu yolundan hata yapıp, Geçitten kanadımı kırıverdim)[5]. Bu bağlamda Sanat dünyası insana zengin bir hayat dersi ve bilgelik kaleydoskopu sunduğundan, bir okuyucu veya izleyici, Aytmatov'un “Al Yazmalım”ındaki gibi gerçek insanların gerçek hayattaki kaderlerine dayanan eserlerdeki karakterlerin hikayelerinden, başkalarının hatalarından öğrenebilir.
“Selvi Boylum, Al Yazmalım” hikayesi, hayatın gerçek değerlerini anlamak için kaderin çilesinden geçmek zorunda kalan iki genç insan (İlyas ve Asel) arasındaki karmaşık ilişkiyi konu alıyor: Kamyon deposunda şoför olarak çalışan genç delikanlı İlyas, malzeme teslim etmek için bir köye gider ve yolda kamyonu bir su birikintisine saplanır. Oradan geçmekte olan Asel, yardım edip edemeyeceğini görmek için arabasının yanında durur. İlyas onu kamyonun altında tamır yaparken botlarından yaşlı kadın zanneder ve bu ikisinin komi̇k i̇lk karşilaşması daha sonra aşka dönüşür. Bu arada kızın başka bir adamla evliliksözü verilmiş olmasına rağmen, ailesininisteğine karşı çıkarakİlyas'la birlikte ayrılır.Evlenirler, aile yuvalarını kurmaya başlarlar ve ebeveyn olurlar, ancak evlilik mutlulukları uzun sürmez. Bir gün İlyas, zorlu dağ geçidinden fazladan bir römork taşıyabileceğini kanıtlamak için üstlerinin izni olmadan yük alıp yola çıkar ve o geçitte bir dizi talihsiz olayın başlangıcı olan kaza geçirir. Bela tek başına gelmez dedikleri gibi, kaza sonucunda işinen alınıp, başarısızlığıyla yüzleşememesi onu şişenin dibine ve başka bir kadının kollarına sürükleyerek evliliğini geri dönülmez bir şekilde yıkar. Kocasının kendisini aldattığını öğrenen Asel evi terk eder ve yolda, en zor anında ona yardım elini uzatan başka bir adamla tanışır. Ve böylece ikisi ayrı yollarla giderler. Yıllar sonra kader üçünü bir araya getirir ve karakterlerin dile getirilmemiş, çözülmemiş kalp ağrıları nihayet çözülür.
Hikâyenin ana olay örgüsü şoför İlyas tarafından anlatılıp, Yazar bir bağlantı halkası ve yol ustası Baydemir de ek açıklayıcı halka olarak pozisyonlar alırlar. Bununla birlikte, tüm hikaye Asel'in kişiliği etrafındainşa edilirken, Asel'inimajı iki kişi, İlyas ve Baytemir tarafından yaratılır, çünkü yazarın kendisi hikaye içinde Asel'le karşılaşmıyor, ancak Asel hikayenin ana odak noktasını oluşturup, en önemli vurgu detayı - kırmızı başörtüsü, öykünün başlığının çıkış nedeni oluyor; “Al Yazmalım” - İlyas sevgilisine böyle sesleniyor ve bu şiirsel imge, kızın ince ve narin görünümüyle, açık yüzü ve ciddi gözleriyle onun sert ve nazik ruhunu da uyum içinde ortaya koyuyor.”[6] "İlyas'ın itiraf niteliğindeki öyküsünden “Al Yazmalım” sözleri çıkarılırsa, kahramanının kendini içinde bulduğu çok yönlüdramatik durum bir anda tüm anlamını yitirir. Hikâyesinin en sıradan görünen ayrıntısı bir imge-leitmotife dönüşür ve en önemli şeyi kabartma olarak, plastik bir şekilde ifade eder.”[7] Filmde yönetmenin dramaturjik görselliği başörtünün renk vurgularıyla takip eder: başörtüsünün kırmızı rengi Asel-İlyas arasındaki bağı temsil ediyorsa, başka bir erkeğe kur yaptığında başörtü rengi sarıya dönüşür. İlyas'la kaçtığında kırmızı ekran çerçevesine geri döner ve ayrıldıklarında bir ayrılık işareti olarak onu bankın üzerine bırakır, ve kırmızı renk vurgusubaşörtüden → çocukla ilgili ayrıntılara; Cemşid’in kırmızıya boyadığı bebek salıncağa; İlyas’ın hediye ettiği kırmızıoyuncağa, final sahnesinin ana belirleyici halkası olacak baskın konumun renk transferi üzerinde Asel'den → çocuğa geçer. Filmin sonlarına doğru, karakterlerin kostümlerinde ve Asel'in şallarında, zihinsel olarak İlyas'tan uzaklaşmaya başlayan ve Cemşid'e yaklaşarak onunla olan geleceğini kabullenen Asel'in çekimlerinde sarı tonlar giderek daha baskın hale gelir.
İlyas'ın çağrışımsal sembolü; yakın bir arkadaşı ve içsel durumunun göstergesi olan, görünümü onunla uyumlu olarak değişen Kamyonudur: Başlangıçta araba temiz, yeni, çiçeklerle süslü ve üzerinde – Aldırma Gönül – yazılıdır, tıpkı kahramanın kendisi gibi. Asel'le evlendikten sonra yazı – Al Yazmalım’a değişir ve kazaya kadar bu yazıyı takar. Kamyondan mahrum kalmak İlyas için kendini kaybetmek gibidir ve araba bu arada ekrandan kaybolup, sonra baş kıskanç adam Can’ın (Jantay) üzerinde belirdiği; kahramanın elinden alınan mutluluğunu simgeler. Son sahnelerde, baş karakterler tekrar karşılaştıklarında, bitkin bir İlyası o kadar çekici olmayan, çiçeksiz benzer bir kamyonda görürüz, ve üstteki büyük Al Yazmalım yazısı → aşağı indirilmiş, küçük harflerle numaranın yanında, onun son umudunun bir kıvılcımı anlamını taşır.
Yazar, sadece nesne detaylarında değil, aynı zamanda coğrafi arazide de, değişmez şiirsel üslubunda sembolizm ve anlamlı vurgular yapar, onlara özel bir amaç kazandırır, karakterlerle analojiler kurar ve bunları eserin iç dramına bağlar: İlyas’ın sarp bir dağ geçidinden geçerek seyahat ettiği dağlık Tyan-Shan otoyolu, onun zorlu kaderinin vekişiliğinin imgesinin yan yana gelişi ise, Issık-Göl’ün romantikkıyısı; aşkın sembolü haline gelip,aynı derecede keyiflive mutlu anlarını geçirdikleri, İlyas'ın daha sonra zihinsel olarak vedalaşmaya geldiği Asel'ingörüntüsü gibi güzelliği anlatıyorsa, kar fırtınasında trajik bir şekildeailesini kaybeden Baitemir'in (Cemşid) kısa öyküsü, doğa unsurlarının gücü karşısında insanoğlunun ne kadar çaresiz ve güçsüz olduğunu açıklar.
Film, modern uygarlığın taşranın kapısını çaldığı büyük baraj inşaatının görüntüleriyle başlar ve Asel'in öfkeli annesi, inşaat şirketinin temsilcilerini evinden kovarak, evinin yıkılmasına izin vermeyeceğini ve baraj inşaatı için arazisinden vazgeçmeyeceğini haykırır.[8] Kızı tarafından temsil edilen gençler ise bu konuyu pek önemsemiyor, daha ziyade eski olan her şeyden kurtulup, erkenden şehre taşınmayı tercih eder. Film yapımcılarının mesajı ve niyeti; Osmaniye'ye (çekim yeri) 10 km mesafede bulunan 2000 yıllık Kastabala antik kentinin doğasını, arkeolojik mirasını, ayrıca filmin ana sahnelerinin arka planı olarak çekilmiş önemli tarihi kültürel mekanlar olan Hemite kalesi ve Kırmıtlı kuş cennetini korumaktı.[9] Ayrıca filmde, Türk halkının yaşam tarzının ve gündelik hayatının özelliklerini gösteren etno-geleneksel kültürel olguların aksine → zamanın çağdaş modaları gibi görsel-işitsel çözümler de yer almaktadır; karakterlerin kostümlerinden, iç mekan mobilyalarına, renkli bir müzik kompozisyonunun eşlik ettiği oyun aksesuarlarından, oyuncuların performanslarına kadar; türku şarkıları, kahve telvesi kehaneti, halı dokumacılığı, düğünde geleneksel tabanca atışları, gelinin damatla vals yapmaktan çekinip, ancak ulusal dansı yapmaktan zevk alması → iki manzarayı; eski ↔ yeni, şehir ↔ köy anlayışlarını çarpıştırmaktadır.
Karakterlerin eylemleri ve davranışları kişisel ve sosyal faktörler tarafından belirlenir; gençlik ve hayat tecrübesinin yokluğu (Asel 17-20, İlyas 20-25 yaşlarında), aile yaşam modelinineksikliği, İlyas'ın yetimliğinedeniyle yakınına destek olmanınne anlama geldiğini anlamaması, Asel'in davranışını; - ağzını açıp tek acı söz söylememişti. Bugüne dek anlamış değilim: Acaba bunu zayıflığından, pısırıklığından mı, yoksa, tam tersine, kendine ve bana güveninden mi yapıyordu? Şunu iyice biliyorum ki, birgün benim aklımı başıma toplayıp eskisi gibi bir insan olacağıma inancı vardı.[10] diye, kendinden uzaklaştırdığına neden olan aile ilişkilerinde talihsiz bir özellik haline gelir. Sevdiği kadının karşısında zavallı bir yaratığa dönüşmemek için duyduğu gurur, güçsüzlük nedeniyle utancını kabalıkla gizlemesi için10 gösterdiği saldırganlık, onu doğru yoldan çıkmaya, yanlış yerde anlayış ve teselliaramaya, insanlardan, gerçeklerden kaçıp, kendimi huzur ve güven içinde hissetmesi için...10zihinsel işkencesinin kısa süreli yanıltıcıanestezisine yenik düşmeyeyönlendirir... Bir zamanlar - ...birini korumanın, yakınlık göstermenin bu denli hoşuma gideceğini hiç bilmezdim... ...kimsenin seni üzmesine göz yummayacağım; al yazmalım!10diyen İlyas, ailesinin parçalanmasına ve yaptığı hataların yüzünden sevdiklerini incitmenin derinliklerine itilmesine kendisi neden olur.
Çalışma rekorları kırmayı arzulayan ve devlet çalışma planını fazlasıyla tamamlamayı kafaya takan edebi İlyas’ıharekete geçiren sosyal güdüler,Stalindöneminden sonra 1950'lerin sonlarında bölgelerde büyük reformlar başlatıldığı ve tek tek cumhuriyetleri Birlik içinde bağımsızkılmak için azami çaba gösterildiği için, toplumun o zamanki toplumun sosyo-politik ve ideolojik-psikolojik tutumlarıyla açıklanmaktadır: Reformcular dünyadaki siyasi ve ekonomik kalkınma deneyimine değil, komünist ideolojinin hakimiyeti altında konumunusürekli güçlendiren komuta-idari sisteme güveniyorlardı. Kırgız SSC liderliğinin reform çerçevesinde haklarını ciddi bir şekilde kullanma girişimleri, merkezi makamların sert direnişiyle karşılaştı. Kruşçev dönüşümünün başlamasından sadece iki yıl sonra, SBKP Merkez Komitesi Plenumu (Haziran 1959),... çok fazla faaliyet ve inisiyatif gösteren ... liderleri; dar görüşlülük ve devlet disiplini ihlalleri nedeniyle eleştirdi vekınadı.[11] Herkesin eşit olduğu ve herkesin kamu yararı ve devlet için çalıştığı bir toplum yapısında, İlyas’ın karakter özelliği olan bireyselliği → övinmeolarak, kamyonlara bir römork takarak yükü zamanında geçitten geçirip iş planına uymak dahiyanefikri → delilik olarak algılanır, çünkü kolektifte böyle bir deneyim önceden hiç olmamıştır ve az önce başka bir arabayı gece geçitten geçirdiğini iş arkadaşlarına kanıtlayamamıştır, ve tek tanık, rakibi Jantay (Can) ise kıskançlıktan susmuştur. İlyas'ın yaptığı kahramanlığa inanılmamasını hazmedememesi onu bir kez daha haklı çıkarmak için harekete geçirir; düşüncesizce ve o anın sıcaklığıyla bir yük çalar →zorlu bir yüksek dağ geçidinin kış gecesi yolunda, yanında ortağı olmadan tek başına başarısız olup kaza geçirir → çaldığı remörkü bırakarak kaza yerinden kaçıp gider → umutsuzluğu ve çaresizliği yüzünden korku, utanç, suçluluk[12],[13]gibi güçlü psikolojik travmalarla karşı karşıya kalır. Edebi İlyas içinbu olaylar dizisi,sosyal kınama ve başkalarının kişiliği üzerindeki psikolojik baskısıyla daha da güçlenen ve onu psikolojik bir çöküşe sürükleyen oldukça şiddetli bir şoktudur.
Ekrandaki İlyas, İstanbullu bir şehir çocuğu... özel bir nakliye firmasında şoför olarak çalışıyor ve bu yüzden çalışma rekorları kırma arzusu yoktur. Ama hikayede bu güdü önemliydi...[14] Filmin ana çatışma noktası; Can’ın ihbarı nedeniyle yönetimin İlyas'ı şoförlük görevinden atma ve çok sevdiği kamyonunu elinden alma yönündeki haksız kararındadır. Bu durum İlyas’ın karakterini dikkatsizve güvenilmez gösterip,sorunları çözmeye ve kendisinin neden olduğu aptalca durumu düzeltmeye bile çalışmadan çok kolay ve hızlı bir şekilde yıkılması, kişiliğine karşı acıma veya sempati uyandırmamaktadır. Dileğ’e (Kadiça) gelince, onun eylemi de kendini kaybetmiş sayısında değil, daha ziyade onu kendi çıkarı ve rahatı için sinsice kullanmış, filmde olduğu gibi Asel ile tanışmadan önce zaten bir ilişkileri olmuş ve ona kendini açıklamadan Asel ile evlenimiş oluyor. Başı derde girdiğinde, Dileğ'e sığınarak anlayış ve kendini teselli arayışına girip, bencil özelliklerini ortaya çıkarır ve antagonist rolünü onun elinden alarak onu kurban haline getirir,aslında sinsi bir şekilde onun için savaşmiş,ancak suçunu geç fark etmiş ve bu da ikisine de istenen mutluluğu getirmemiş pozisyondaki edebiKadiça’nın aksine.
Baitemir’in (Сemşit) karakteri edebi imgeyle neredeyseaynıdır; - Ayrıca ben çok temkinli davranıyor, ağzımdan çıkacak bir sözle, herhangi bir tavrımla onları incitmemeye, anlaşmalarını engellememeye çalışıyordum.[15] aynı derecededüşünceli, terbiyeli, şefkatli,insan mutluluğunun ve acısının, sevincinin ve kederinin bedelini bilen birisi, hikayede; Başı derde girenin bir söylediğinin ardında on tane söylemediği vardır,15 diyerek, filmde de kızın sadece güzelliğini değil, talihsizliğini de fark eder.
Tüm hikayenin etrafında döndüğü ve belki de onsuz hikayenin oluşamayacağı Asel'in kendisi hakkında ne biliyoruz? Gerçek kadın hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü Yazar’ın kendisi onunla hikaye içinde karşılaşmıyor ve onun imajı yalnızca, kalbinin derinliklerine yeterince nüfuz etmemiş olan İlyas ve Baytemir’in anlatılarından yaratılır: İlyas ona karşı anlayışsız olup, daha çok iş başarısının doruklarını fethetme konusunda kendi duyguları ve çıkarlarıyla ilgilendiğinden dolayı, Asel’i anlamak için yeterince dikkat göstermemiştir. Baitemir ise şimdiki mevcut ilişkilerini bozmaktan korktuğu için, onun geçmişi konusuna dokunmamaya çalışır. Bu ortamda,her iki karakter de onun kişiliğini sadece yüzeyde, dışarıdanbir bakış olarak ortaya koymayı başarıyor, ve bu onu otomatik olarak sevgili kadının sembolü, herkesin anladığını ve kadın ruhunun gizemini çözdüğünü düşünebileceği ana muamma haline getirmektedir. Yine de, her iki kahramanın onunla nasıl bir tensel ilişki içinde olduğu gerçeği göz önüne alındığında, ona aşık olan erkeklerin sözlerinden yola çıkılarak yaratılankişiliğinin, bireysel özelliklerinin ve duygularının tasvirinin doğruluğundan ne kadar emin olabiliriz? Eğer öykü farklı bir yapıya sahip olsaydı, öyküyü onun bakış açısından öğrenebilseydik, nasıl bir öykü dinlerdik? Onun deneyimlerini hangi renkler renklendirirdi? Eylemlerinin ve davranışlarının ardındaki nedenler hangi perspektiften ortaya çıkardı? Onun gerçek kişiliği, irade gücü, karakteri -kırılgan dış görünüşü göz önüne alındığında- hemen ortaya çıkmıyor.Sonuçta, ortalama bir okuyucu muhtemelen İlyas'ı sevdiği gerçeğine, onunla kaçmaya cesaret etmesine, baskı altında evlenmek istemediği için yaptığı gerçeğinden ziyade odaklanacaktır. O günlerde kızların duygularını açıkça ifade etmelerinin sosyal olarak kabul edilebilir olmadığını ve kadın nüfusunun belirli davranışlar içinde yaşadığını varsayarsak, o zaman burada bir devrimci olarak görünür; ailesinden ve nişanlı damadından kaçıp, başka birisiyse evlenmek → sadakatsiz kocasını terk etmek → ihanete tahammül edemeyip küçücük bebeğiyle belirsizliğe doğru yola çıkmak → bir yabancının evindekalmak... Dışarıdan bakıldığında davranışları oldukça yargılayıcı görünebilir, ancak Yazar onun cesaretine ve kararlılığına hayranlıkuyandıran ruhsal çekirdeğinin derinliklerinden gelen içgüdüsünü farklı bir şekildeortaya koyuyor; ne ailesinden ne de yabancılardan gelecek kınamalardan korkmuştur... aldatmaya tahammül etmedenhayatın zorluklarını cesurcamücadele etmeye çalışmıştır... onu kendi isteği dışında kimse zorlayamazdı... yine de nazik ve kırılgandır... ve dürüst ve ilkelerine sadık kalır... Onun kadınsı gücünü belirleyen gururu ve erdemlerini bilmesi, onu sevmemeyi imkansızlaştırır... Prototipinin bu esrarengiz yapısı, onun rolünü oynamak için çok yönlü ve farklı olma özelliğini verir. İlyas ve Baytemir’in karakterleri kesin prototiplere sahipken, Asel’in karakteri farklı film uyarlamalarındaki her aktrisin kendine özgü, farklı, bir öncekinden değişiktir.
Filmin değiştirilen sonu ve Sevgi neydi...? ünlü cümlesi hakkında senarist Ali Özgentürk, günlüğünde; filmin çekimlerisırasında aktrisin filmin sonunu değiştirmek istediğini, aşıklar İlyas ve Asya'yı yeniden bir araya getirmek ve mutlu romantik bir son yapmak[16]istediğini hatırlıyor. Belki de bu arzu patlaması, kadın kahramanın edebi yaşından (17) farklı olan aktrisin oynaması (32), belki de oyuncuların isimlerinin ve yıldızlıklarının gişe başarısını veya filmin yankısını etkilediği film endüstrisinin yazılı olmayan yasalarından kaynaklanmış da olabilir. Bu da aklımıza ilginç soruları getiriyor; film bu şekilde bitmiş olsaydı ne olurdu ve asıl konu Aytmatov'un fikrinden ne kadar uzaklaşırdı? Genel olarak, sinema sanatının amacı nedir? Belirli bireylerin imajını desteklemek mi veya izleyiciyi mutlu hayallerle doyurmak mı?... Eğer sinemayı bir eğlence endüstrisi açısından ele alırsak belki bu kötü bir şey değildir, ancak yüksek sanat seviyesindeki asıl işlevi; her zaman daha fazlası, derin bir şey olmak, insan zihnini ve ruhunu yaşam değerlerini, sıradan gerçekliği ve yaşadığımız duyguları kavramak ve yeniden düşünmek için sarsmaktır.
Tüm zamanlar için önemli olan Aytmatov'un bu eseri, Hayatın var olduğu sürece her zaman geçerli olacak insanın arayışının klasik temasıdır, çünkü hayat, herkesin kendi aziz Mutluluğunu, kendine ait bir şeyde aradığı bir yolculuktur. Ve bu yolda insan ruhu olgunlaşır... ...büyür... iyiliği takdir etmeyi öğrenir... hayatın farklı zorluklarının üstesinden gelir, tökezler, hatalar yapar... Her iki eserin yaratıcıları da bizi arzularımız uğruna neler yapmaya, ve Sevgi, Mutluluk ve Kendini Gerçekleştirme mücadelesinde hangi bedeli ödemeye hazır olduğumuzu düşünmeye teşvik etmektedir...
PS: - Ama saymak başka şeydi, sevmek gene başka şey. Hele eşlerden biri sever,
ötekinde böyle bir duygu olmazsa bence o yaşam yaşamaya değmez. (eser)
- Sevgi neydi? Sahip çıkan dost, sıcak insan eli... Sevgi iyilikti, dostluktu... Sevgi emekti... (film)
KAYNAKÇA
[1] A.Boyacıoğlu, “En İyi On Türk Filmi”,www.ankarasinemadernegi.org, [çevrimiçi], 18.02.2010.
[2] T.Şoray, “Sinemamve Ben”, Türküyeİş Bankası Kültüryayınları, s. 232-237,2017.
[3] A.Şani, “SelviBoylum, Al Yazmalım”ın yazarı: Cengiz Aytmatov”, [çevrimiçi], 09.06.2019.
[4] C.Aitmatov, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” 1961, çeviri; M.Özgül, Cem Yayınevi, 1992.
[5] J.Buzurmankulov, “Geçit”filmi için “Ilyas’ın Şarkısı" film şarkısı,1971.
[6] M.Zaleski, “Literature to assist studentsof the history of the CPSU”, Moskova:Political Literature Publishers, 1963.
[7] K.Asanaliev, “C.Aytmatov (Yaratıcı Evrim), Zaman İçinde Hareketiçinde”, Frunze: Kırgızistan, 1978.
[8] A.Yılmaz, “Selvi Boylum,Al Yazmalım”, [film], 1978.
[9] Radikal, “SelviBoylum'un hatırasına yapmayın”, [çevrimiçi], 28.08.2008.
[10] C.Aitmatov, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” 1961, çeviri; M.Özgül, Cem Yayınevi, 1992.
[11] J.Osmonov, Kırgızistan Tarihi,“Bolungon el charbaynkalybyna keltiruu zhana onukturuu”, Bişkek,“KutBer”, 2007.
[12] Korku, bilinmeyen ya da yasaklanmış bir eylem ya da nesne ile ilişkilendirilen, dışarıdan gelen, farklılaşmamış bir tehlike imgesidir. Utanç, dışdeğerlendirmeye yönelik bir yönelime dayananbir duygudur. Suçluluk,içselleştirmenin bir sonucuolarak ortaya çıkar - değeryargılarının özümsenmesi ve kabul edilmesive kültürel davranışların içsel düzenleyicilerinin oluşumunu ifade eder.
[13] I.Bykhovskaya, “Fundamentals of Cultural Studies”, Moskova: Unitarian UrsS, s. 182, 172, 2005.
[14] Dergi, Ekran, 1977.
[15] C.Aitmatov, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” 1961, çeviri; M.Özgül, Cem Yayınevi, 1992.
[16] İ.Özbey, “TürkanŞoray, ‘Selvi BoylumAl Yazmalım’ın sonundaKadir İnanır’a dönmekistedi”, [çevrimiçi], 2018.