Narsuluu Gurgubayeva’nın Şiirlerinde Edebî Zaman ve Mekân Modeli


 01 Kasım 2022



Şaire mansıp değil, kader lazım.

A.Blok

 

Narsuluu Gurgubayeva, bağımsızlık sonrası Kırgız şiirine gelen genç ediplerin arasında gerek şiirlerindeki içten ve yoğun duygularıyla gerek bütün âlemi içinde barındıran oldukça geniş düşünce yelpazesiyle okurları kendine çeken bir Kırgız şairesidir. Öyle şanslıydı ki şair kız -sanatının başlangıç etabını şahsi yaratıcılık perdesinin arkasına bırakıp- edebî camiaya girer girmez kendine özgü sesiyle, üslubuyla, keskin düşüncelerine ve tutkulu yeteneğine ilham veren bilgi ve entelektiyle tanınmıştır. Bu hem ebedî süreç için hem de şair için nadir görülen bir durumdur. 

Günümüz edebiyat camiasında Gurgubayeva’nın kaleminin çok farklı ve güçlü olduğuna dair fikirler vardır. Dolayısıyla bu yazıda, “Millî şiirimize Gurgubayeva ne kazandırmıştır?” sorusuna cevap aranacaktır. 

Şairin, sanatında ilk göze çarpıp hislere hitap eden özelliği; edebî eserlerde kronotop olarak adlandırılan zaman ile mekânın içsel bağlantılarına (M. Bakhtin) karşı tutumunun kendisinden önceki ediplerinkine göre çok farklı olmasıdır. Daha doğrusu o; millî şiirdeki dramatikliği pekiştirip, bir yandan mekânın sınırını sonsuzluğa doğru genişletirken, bir yandan da buna uygun olarak zamanı bazen sınırlandırıp bazen de genişleterek millî şiirdeki kronotopun yeni bir edebî modelini oluşturma cesaretini sergilemiştir. Bu eğilimdeki Narsuluu’nun arayışlarının neticesi olarak yazılan yenilikçi şiir deneyimleri edebiyat camiasında olumlu kabul edilmiştir. Şair zamanın da mekânın da çok işlevselliğinden yararlanırken kendini gökte süzülen kuş kadar özgür hissetmektedir. Mekân olarak: âlem, dünya, deniz, gökyüzü, ada, doğu, batı, kuzey, gün, uzak, yol, bozkır, şehir, ev, sokak, dışarıda, avluda, benim tarafımda, senin tarafında vb.; zaman olarak da: bügün, dün, erken, alacakaranlık, yaz, kış, güz, yaz, aylarca ve yıllarca, fecrisadık, ay, gün, gece, asırlarca vb. kelime ve kelime terkipleri Narsuluu’nun ortaya koyduğu edebî modelde yeni anlamsal güç kazanmış; bu şekilde şair küreselleşen dünyamızdaki insan kaderinin varoluşçuluk krizini keskin düşüncelerle açık ve net bir şekilde edebî açıdan ele almıştır. Narsuluu’nun şiirleri, yüzyılların kesiştiği mekân ve zaman dilimindeki geçiş devresinin maraz yüzüyle küreselleşme hareketinin kargaşalı hızını ve böyle bir fonda insan hayatıyla bilimin değeri ve öneminin kalmayıp hayatın da anlamsızlaştığı bir dönemi net yansıtmaktadır. Bundan dolayı okurlarının çoğunluğu, daha çok entelektüel kesim, onun şiirlerinde kendi kaderlerinden bir parça görebilmektedirler. Zira şairin şiirlerinde tasvir ettiği şahsi hayatıyla kaderi, artık genelgeçer tipik bir karaktere sahiptir. 

Uzak coldo uçu tübü karargan,Uzun yolda, ucu sonu kararan,
Kargış tiygir, kadam sayın cañı adam.Lanet olsun, adımbaşı yeni adam.
Oo, men seni taanıy albaym, sen meni,Ama seni tanıyamam, sen beni,
İzde, taanı köp içinen can argam.Ara, tanı kalabalık içinden.
  
Taanı dagı suray körbö atımdı,Tanı ama, takılma hiç adıma,
Ayay körbö aarçılbagan caşımdı.Acıyıp da bakmayasın yaşıma.
Deñiz cıttuu şamaldı ırda sen maga,Deniz kokan esintiden haber sal,
Araldı ırda cayın, kışın caşılduu.Yeşil ada şarkısını aşıla.
  
Saga çeyin caşıl aral, deñizsiz,Sana kadar yeşil ada denizsiz,
Azı arzıdı, köbü meni ceñişti.Çoğu incitti, azı gönül aldılar.
Atım surap, aarçıgandar köz caşım,Adım’ sorup, gözyaşımı silenler,
Kayra maga köz caş bolup berişti [1, 35].Acı verip gözümde yaş oldular [1, 35].

 

Şairin böylesi ruh hâline girmesinde bir yandan göç dalgalarının yaşandığı yıllardaki gurbet hayatı sebep ise bir yandan da “gözyaşının silinmediği” günümüzdeki şahsi hayatı yani kader yolu ve buna mukabil olarak da zaman ile mekânın içsel bütünlüğü önemli etken olmuştur. 

“Deniz kokulu rüzgâr ve yeşil ada” özlemiyle insana huzur veren hayat tarzına duyulan ihtiyaç ve bu ihtiyacın başı sonu belirsiz kaotik bir dünyada giderilmesini sağlayacak gerçek koşulların olmaması, yani şairin içinde bulunduğu durumdan çıkış yolunun yokluğu, şiirin ana motifini oluşturmaktadır. Narsuluu’nun zaman ile mekân için kullandığı şiirsel ifadelerin arasında Kün/Gün(eş) kavramının özel anlamı vardır:

 

Kün oygonot sen caşagan taraptan,Gün  doğarsa senin ülken taraftan,
Men tarapta Kün ölöt da, Kün öçöt.Bu tarafta, Gün söner hem Gün ölür.
Bilem, sende Kündü tosmoy adat bar,Sende Günü karşılamak âdettir,
Meni Kündün batpaganı cüdötöt. Güneş batmaz bende uzun Gün olur.
  
Çıgış… Batış… Aralıgı bir kılım,Doğu… Batı… aralığı bir asır,
Menin düynöm teñ ekige bölündü…Benim dünyam tam ikiye bölündü…
Men Kudayga salıp tursam sırtımı,Ben Tanrı’ya döner iken sırtımı,
Ne Kudayday calgız bolup köründüñ? [2]Tanrı gibi neden yalnız göründün? [2]

 

Bu satırlarda vurgulanan GÜN(EŞ), elbette Narsuluu tarafından ilk defa kullanılmamıştır. Dünya edebiyatında da millî edebiyatımızda da çok kullanıldığına ayrıca daha detaylı yorumlarına rastlamak mümkündür. Ama Narsuluu’nun “Gün”ü (gezegen anlamında) sadece Narsuluu’ya aittir.

Genel olarak evrensel anlamda (mekân ve zaman çerçevesinde) gün kavramı, çeşitli bilimlerin konusunu teşkil eder. Edebî eserlerde ise kurgunun gerektirdiği çok yönlü düşünceleri aktarma aracı olarak karşımıza çıkar. Gün(eş); Tanrıdır, hayat bahşedendir, dirliktir, yaşamdır, sıcaklıktır, yüksekliktir, kıvançtır, sonsuzluktur, seven ve sevilen kişidir, erişilmez olandır, zamandır, vakittir, umuttur, kuvvettir, ateştir, merkezdir, âlemin özüdür, yıkıcı güçtür vb. Bu işlevsel anlamların içinden Gün kavramı; yazarın kaderine, dünya görüşüne, bilgi düzeyine, düşünme yetisine ve eserde vermek istediği fikrine göre modellenir. Narsuluu’nun şiirlerinde de Gün çok anlamlı bir kavramdır: bazen geçmiş hayat, bazen hayatın ta kendisi, bazen de hayatla aşkın sembolü olan kalptir, bazen zaman, bazen vakittir, bazen anlamsız hayat, bazen ömür, bazen de ölüm vb. Yukarıdaki şiir mısralarında ise gün, vakit, zaman ve doğa olayı olarak lirik kahramanın “başından geçirdiği gününü” yani hayatın kısır döngüsünü ifade etmektedir. Bu şekilde içinde bulunduğu durumu (anlamsız yaşamı) daha da güçlü ifade etmek için zaman ile evreni kucağına alan sonsuz mekânın iç içe ele alınması; batı ile doğunun, sonsuz gökyüzü ve dünyanın sahibi olan Tanrı aracılığıyla sanatsal modellenmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da Kırgız şiirindeki yeni bir ivme olarak değerlendirilebilir. 

Gerçek hayatta güneş uyanır (doğar), ama ölmez ve sönmez. Şair; bu tarafta diyerek kendisinin bulunduğu mekândaki güneşin “sönerek” “öldüğünü” dile getirirken, güneşin “sönüp” “ölmesini” değil, zamanın durgunluğuna ve yaşamın -şairin şahsi hayatının- anlamsızlığına vurgu yapmaktadır. Çünkü Kırgız halkının mantalitesine göre gün geçirmek; dirlik kaynağı olarak ömrün özüdür. Lirik kahraman (ben) için “batmayan gün(eş)”, onun iç dünyasının özlem ve tasa dolu perperişan hâline işaret etmekle birlikte zamanın hızını azaltarak, mekânın sınırlarını zorlamaktadır. Zamanla mekânın böylesi zıt ilişkisi üzerine kurguladığı sanatsal ifadeleriyle şair, düşüncenin vaz geçilmez olduğunu sağlamayı başarmıştır. Zamanı sanatsal modellemenin, zamansal hareketin her zaman, her insan için aynı olmadığı ile ilgili Nobel ödülünün sahibi A. Einstein’in keşfettiği izafiyet teorisi [3] ile örtüşmesi şaşırtıcıdır. Zamanı herkes farklı kullanır, farklı algılar ve farklı geçirir. Zaman da her insanın kaderini aynı şekilde etkilemez.

Elbette, Einstein fizikte zamanın mekândaki hareketi yerin çekim gücüne göre belirleneceğini ispatlamışsa, Narsuluu zamansal hareketin insanın psikolojik durumuna, kaderine göre belirleneceğini net olarak ifade etmiş ve böylece Kırgız şiirinde kronotopun yeni modelini ortaya koymuştur.

Kırgız dünya görüşünde âlem, bazı ölçü ve kriterlerle tanımlanır. O ölçü kriterleri, “biri kem dünüyö/ bir eksik dünya” [4,35] ve “tögöröktün tört burcu/ dünyanın dört köşesi” [4,91] (mekân) felsefeleriyle belirlenir. Bir eksik dünya felsefesine göre kaderine küserek Tanrıya sırtını dönmüş lirik kahramanın “ikiye bölünmüş dünyası” ve doğu-batı arasının “bir asırlık” mesafe olarak hissedilmesi; aradaki bağın ebediyen kopuşunun metaforunu oluşturmaktadır. Zira bir asır insanın doğumundan ölümüne kadarki vakit dilimini karşılamaktadır. Ancak “Tanrı gibi yalnız görün”en adam mekânda kopan bağı tekrar birleştirme kudretine sahiptir. Dolayısıyla kopan bağın iki ucunun arasına bir asırlık mesafe girmesine rağmen, o, “Tanrı gibi görün”en obje, sevdiği insanın manevî dünyasında onun ayrılmaz bir parçası olarak yaşamaktadır. Böylece onun gördüğü günlerini (hayatını) “öldürmekte ve söndürmektedir”.

Ancak maneviyatı güçlü, hassas ruhlu ve duyarlı bir kimse böyle büyük aşkla karşılaşır, onun ıstırabına katlanır, ateşine yanıp soğuğuna donabilir. Narsuluu mekân gibi zamanın da çok yönlü boyutunun nabzını tutabilmektedir. Zaman onun için kıştır, bahardır, güzdür, yazdır, ömürdür, ölümdür, üşüyüp donmak ve yanıp tutuşmaktır: 

…Eşikte kar… Ak köşögö – Cer düynö,…Dışarıda Kar… Beyaz Perde – Yer Dünya,
Aktan bütöt, bilem, ömür saparı.Haktan biter yolculuğu hayatın.
Karday muzdak tağdırıñdı men bilgen,Kaderini kar misali bildiğim,
Karday muzdap nege koşo caşadım?!Karda kışta donup neden yaşadım?!
  
Nege üşüdüm? Öz örtümö baykabayNiye üşüdüm? Ateşliydim halbuki
Nege küydüm? Kaysı birin aytayın?Neden yandım? Anlatayım neyini?
Caşoo mağa – añğırağan ay talaa,Hayat bana sanki ıssız bir bozkır,
Asmanı alıs, deñizderi çaypaluu… [2]Gökyüzü uzak, çalkantılı denizi… [2]

Zamanı çarçur eden kader, bazen insana şans getirir bazen de onu çıkışlı inişli yollarında talihsizlikle baş başa bırakarak yaşamı anlamsızlaştırmaktadır. Sonra o; hayatın yasalarının hükmüne uyarak tekrar mekândaki sonsuzlukta “ıssız bozkır”, “uzak gökyüzü” ve “çalkantılı deniz” aracılığıyla sanatsal modele dönüşmekte, insanın ruhundaki canlılığı devam ettirerek sürekli farklı anlamlar kazanmaktadır.

Aslında N. Gurgubayeva’nın bilinçaltındaki insan ruhunun sonsuzluğu, gökteki Gün ile yerdeki deniz gibi her türlü mevhumu içinde barındıran âlemle -mekânla- özdeştir; zaman ise, tam aksine, insan hayatının oldukça kısalığına çağrışım yapan bir mevhumdur. Zaman ve mekân bir yandan ikisi birlikte bir bütünü oluşturuyorsa, bir yandan da biri yekdiğeriyle tezat oluşturup, birinin sonsuzluğu diğerinin boyutunu daraltarak sınırlandırmaktadır:

 

Calın süyüü, carım bakıt apkelgen,Ateşli aşk yarım talih getiren,
Deñiz düynöm, egiz düynöm, söz düynöm…Deniz dünyam, ikiz dünyam, söz dünyam…
Caşap cürgöm cazmışıma baş berbey,Yaşar iken baş eğmeden kadere
Cazmıştı da şul caşoogo köndürgöm.Alıştırdım bu hayata onu da.
  
Biyikterden biyikterge eerçitken,Yükseklerden yükseklere çekerler,
Calgan düynöm, cangan düynöm, Kün düynöm…Sahte dünyam, yanan dünyam, Gün dünyam…
Süyüü menen ay tutulgan, Cer bütkön,Ay tutulur, yaratılır aşktan Yer. 
Men baarı bir carkıp caşap ülgürböym…[2]Yetişmek zor gayrı parlak hayata… [2]

Bir eksik dünya tabiri gereğince, ruhun deniz gibi sonsuzluğuna rağmen, “yarım talih” getiren aşkın karşısında zaman da ömür de yenik düşerek mutluluk eksilmekte, “parlak hayata” ulaşmanın zamanı da (“yetişmek zor gayrı parlak hayata” mısraından anlaşıldığı üzere) daralmaktadır. “Yarım” ifadesiyle verilen lirik kahramanın mutluluk çanağının yarı dolu olması ise, talihinin eksikliğine işaret etmekle birlikte “yükseklerden yükseklere çekerek ateş gibi yanan Gün dünyasının” yakılıp yıkılmasına, “ayın tutulmasına” ve böylece hayatın anlamsızlaşmasına yol açmaktadır. 

Birçok yetenekli şair gibi Narsuluu’nun kader yolu da -şiir mısraında görüldüğü üzere- tam olmayan “yarı” talih olarak tanımlanan yalnızlık olgusuyla kesişmiştir. Yalnızlık, şairlerde şahsi bir olgu olarak karşımıza çıkar. Narsuluu için yalnızlık, aşksız ve eşsiz bir hayattır. 

 

Caşoonun tuura körgön katası üçün,Hayatın doğru gibi görünen hatasından, 
Caşaybız eki öyüzdö calgızsırap.Kaldık biz yalnızlıkta, ayrı, ayrı.
Bizge azır bütün bolup caşaş üçün,Birlikte bütün olup yaşamaya,
Düynönün bütündügü azdık kılat… [1, 18] Dünyanın bütünlüğü yetmez gayrı… [1, 18]

 

dörtlüğünde görüldüğü gibi yalnızlık, sadece kaybetmek değil, aynı zamanda tasa, özlem ve üzüntüden dolayı ruhsal zedelenme ve bunların neticesinde ortaya çıkan iç dünya rahatsızlığıdır.

 

Oorup catam, oorup... Calgız başımdı,Ben hastayım, hasta... Yalnız başımı,
Batıra albay uşunça keñ düynögö,Sığdıramayıp işbu koca dünyaya,
Calgız tutkan calgızdıktan caşınıp,Yalnız tutan yalnızlıktan saklanıp,
Oturamın özümö-özüm süylöböy [1, 21].Otururum konuşmayıp kendimle [1, 21].

 

Bu dörtlükten anlaşıldığı üzere insan psikolojisi ile kader yoluna uygun olarak zaman da durgunlaşıp hareketini yavaşlattığı gibi, mekânın sonsuzluğu da daralabilmektedir. Şiirdeki “kendisiyle konuşmayıp” terkibi ise gerek benzersiz bir şiirsel ifade olarak gerek şairin içinde bulunduğu durumu en iyi şekilde anlattığı orijinal ifadesi olarak daha önce görülmemiş “Narsuluu stili”ni oluşturmaktadır. Şair, şiirlerinde düşüncesini apaçık dile getirdiği gibi, kelime “oyunları”na da vakıftır: bazen kelimesinin kölesine dönüşmekte bazen de kelimeyi köle gibi kullanmaktadır. 

Şairin “Kün Cürögüm/ Gün(eş) Kalbim” adlı bir sonraki şiirinde Gün, bir zamanlar hayatına ışık saçan bir kimseyi, sevdiği adamını temsil etmektedir. Şiir kahramanı onu kaybetse de o duyguların bahşettiği sıcaklık hislerinde ebediyen muhafaza edilmektedir. Ayrıca kalıcı olarak gönlünün derininde yer aldığını “Rüyasında gelen mutluluk” şeklinde orijinal bir ifadeyle dile getirmektedir. Aşağıdaki parçada görüldüğü üzere, eğer, “sarı perdeli güz” duyguları yaralayan tasaysa, tekrar onun “yeşeren yeşil bahara yerini bırakması” zaman eksenindeki sonsuza dek devam eden hareketliliktir; ama buna mukabil olarak rüyada gelen adam ise mekânın “… çok çok uzaklarındadır”: 

Birde küzdöy köşögösü sapsarı,Bazen güzce sapsarıdır perdesi,
Birde cazday caşıl bolup büçürlöp.Bazen yeşil bahar gibi yeşerir.
Bir sen bolup alıs, alıs caktağı,Seni andırsa uzakların her demi,
Keede menin bakıt kiret tüşümö…Rüyamda da mutluluğu yaşarım…
  
Bul bir kıyal, bul cön tüştör bolgonu,Bu bir hayal, yalnızca bir rüyadır,
A eşikte çındık boroon, burganak.Gerçek farklı, dışarıda tipi var.
Kün cürögüm, men dagı ele coldomun,Güneş kalbim, düşmüş yola revandır,
Coldogu ömür cogolot ce uurdalat![2]Ömrü yolda kaybeden var çalan var! [2]

 

Sonraki mısralarında şiirin havası tamamen değişmektedir. Rüyada değil, çalkantılı gerçek zaman dilimindeki kahramanın hayatı, yol uzamı aracılığıyla dile getirilirken, ilk satırlardaki sonsuzluk yok sayılarak yaşamın tatsız sıkıcı günleri de hayatı anlamsızlaştırmaktadır.

Aşk konusunu işlemeyen şair kalmamıştır neredeyse... Bazen aşk konusunun cılkını çıkaran sıkıcı şiirlere de rastlamak mümkündür. N. Gurgubayeva aşkın ne olumlu ne de olumsuz hiçbir yönüne fazla takılır. O, insana verilen ulvi duygunun yıkımını ölümle eş değer bir kayıp olarak algılar:

 

Salam saga şamalı oor tündüktön,Selam rüzgâr, esen ağır kuzeyden 
Sabırı bek caşoodoğu Carıgım.Sabrı güçlü, hayattaki Işığım.
Ontop coldor ekööbüzdü bir kütkön,Yollar inler ikimizi bekleyen,
Oorup keldi maga bügün cañı kün…Bana bugün geldi yeni hasta gün... 
  
Asman menen ar bir münöt tünörüp,Gökyüzüyle her dakika kararır,
Küügüm tüşpöy, künüm bütpöy telmirem.Akşam olmaz, günüm bitmez, gerginim.
Sendik bolboy kalgan üçün tübölük,Senin yârin olamadım bir ömür,
Katuu körböy turam azır cerdi men [1,37].Gayrı görmem katı olarak yeri ben [1,37].

 

Burada hayatı anlamsızlaştırarak lirik kahramanı varoluşçu çizgide tutan şey, şairin kendisi değil, aşkın çöküş dönemini beraberinde getiren “hastalıklı yeni gündür”. Böyle bir durumu kendi ölümü gibi kabul etmesi, aşka bağlılığın derecesini belirlemektedir. Zira bu tür bir kişiliğe sahip olmak, her insana nasip olmayan fenomenal bir olgudur. Entelektüel filozof E. Nurushov’un [5] araştırmalarına göre, New York’taki Stony Brook Enstitüsü’ndeki profesörler, nörobiyoloji bilimi aracılığıyla, nadir insanlarda karşılıksız aşk duygusunun sonsuza kadar yaşadığı sonucuna varmışlardır. Bu tür ender rastlanan kişiliğe sahip insanların kalbine saplanan apanganın[1] oku, saplandığı kimseyi var olmakla yok olmak arasında ukdeli ikilemin içine atıp, onun hayatını çekilmez yapmanın yanı sıra zamana da köstek vurmaktadır. İşte o ender kimseler gibi Gurgubayeva da lirik kahramanı aracılığıyla, âşık olduğu ama sonsuza dek birlikte olamadığı adamına bakarcasına, hiç bitmek bilmeyen bir günün içinden gergin gergin gökyüzüne bakarken, “her dakikası belirsizlik” içine sürüklenen zaman da sanki kösteğe vurulmaktadır. Bu sayede Gurgubayeva, kendine özgü edebî platformda kendinin de imajını yaratabilmiştir. Belirtmek gerekir ki, ancak yüce insanlık vasfını koruyup geri adım atmayan bozkurt gibi inatçı, sağlam prensiplere sahip ve vicdanı pak insan aşkı bu şekilde ele alabilir, bu kadar yüksek derecede sanatsal yorumlayabilir. Zira, aşkın ömürden daha değerli olduğunu idrak edip, onun Allah’ın kudretine eşdeğer sihirli büyüsüne nüfuz edebilmek ender kimselere nasip olur.

Narsuluu gün kavramını sadece kendi kaderinin sembolü olarak kullanmıyor ayrıca onu kişiselleştiremeyeceğini de iyi biliyor. Günün “ölümü” ile “sönüşü”nü hayatın anlamsızlaşması olarak yorumlayan şair, çağının sorunlarını da kendisiyle özdeşleştirerek çok net ve açık bir şekilde dile getirebilmiştir. Onun okuyucunun yüreğini parçalayan “Gruz -200/ Kargo-200” adlı şiirinde de “gün(eş) sönüyor”. Fakat bu şiirde lirik kahramanın kaderi değil, genel olarak halkın kaderinin acı gerçekleri, millî trajedi söz konusudur. Bu şiir, gözyaşları içinde okunurken, okuyucunun kalbine iğne gibi saplanıyor:

 

Cük – 200... Cüz? Eki cüz? Mümkün miñ,Kargo - 200 ... Yüz? İkiyüz? Belki bin,
Kargış tiygir, sen kançançı tabıtsıñ?!Kimin şimdi kesilecek neşesi,
Kimdin azır çart ayrılıp külküsü,Lanet olsun, sen kaçıncı tabutsun?..
Kimge öçtü canıp turgan carık Kün?Kime söndü yanan parlak Güneşi?
  
Kim eleñ sen? Atasıñbı? Enesiñ?Baba mıydın? Anne miydin? Kim idin?
Ce balasıñ calgız üydö çıraktay...Belki çocuk… ailenin göz bebeği...
Kimdin azır örttöp catat denesin,Şimdi kimin yanmaktadır bedeni,
Tirüü kalgan ayıbı özün çıdatpay?Kurtulmak mı ayıbının sebebi?..
  
El biylegen bektin, baydın, cakşının,Zengin Bey’in, idareci kimsenin 
Katası – sen, birok alar bilişpeyt.Hatasısın, ama onlar bilmezler.
...Öz kaygısın körbögöndör baktıluu....Öz kaybını görmeyenler mutludur.
Tömön turğan tömöndüktü biyik deyt [1, 43-44].Alçaktaki alçaklığı yüksek der [1, 43-44].

 

Modern Kırgız şiirinde göç konusunu ele alan pek çok eser yazılmıştır. Ancak, dünyayı temelli dolaşan gurbetçilerin naaşlarının taşındığı kargo aracılığıyla tüm kamuoyunun, yönetimin yarasını deşip, geçim derdiyle vatanından uzakta kalmaya mahkûm olan gurbetçilerin hayatını tüm ayrıntılarıyla bu kadar açık, net ve dokunaklı olarak henüz hiç kimse dile getirmemiştir. 

Gurgubayeva, şiirlerde kullanılan “yol” kavramında da belirli derecede değişiklik yapmıştır. Özellikle Doğu şiirinde yol; manevî arayışlar için bir platform olarak dervişin yaşama alanı şeklinde geçiyor. Narsuluu’da ise yol; istikrarsız düzenin, ömrü gurbet ellerde geçenlerin hayatını temsil etmektedir.  Gurbetçinin yolunun güzergahı (seyahat alanı) “üzüntü ve keder” ile dolu olunca “yılların bile sesi çıkmaz” olmuştur. Ama şair, ilerde, bu zaman diliminin (“sesi çıkmayan yıllar”ın) “dikkatle incelenip” bütün ayrıntılarıyla anlaşılacağı asırların geleceğinden ayrıca yüzyıllar boyu gündemde kalacağından emindir.

Narsuluu; bu dünyayı zamansız terk ederek tüm Kırgız halkını üzüntüye boğan usta ozan Elmirbek İmanaliev’e atfen -yakın bir zaman önce- yazdığı Keçikken Kat/ Geçikmiş Mektup” adlı şiirinde yüzyıl kavramını, inanılmaz açılımını yaparak, yeni bir estetik zirveye taşırken,

Kanatı cok bagınta albas düynödön,Kanatsız hiç kazanılmaz dünyadan,
Caratı cok, canı bütün çıkkan az...Yaralanmadan canı bütün çıkan az...
...Akınzaadam, kim öz bizge, kim bötön?...Ozan-zâdem, öz bize kim yabancı?
Cürögüñdü cüdöttübü it talaş?  - Kalbi kırıp, bıktırdı mı boş dalaş?

mısralarıyla bir soru sormaktadır. Bu soruda sanki iki büyük yeteneğin (Elmirbek ile Narsuluu’nun) iç dünyaları arasında temiz, arı ve hassas duygusal bir bağın olduğu göze çarpmaktadır. Şair bu bağı, “biz” çoğul birinci şahıs zamiri aracılığıyla dile getirmiştir. “...Ozan-zâdem, öz bize kim yabancı?” soru cümlesiyle her ikisinin tabiatıyla kaderindeki benzerliğe işaret edilerek, ikisinin de feraset derinliğiyle entelektüel seviyelerinin yüksekliğinin aynı olduğu izlenimi yaratılmaktadır. Hayatta birbirleriyle karşılaşmasalar da bazı kimselerin arasında böyle gizemli bir bağın, benzerliğin olabileceği konusuna büyük yazar C. Aytmatov da değinmiştir. Aytmatov, sadece insanlar aracılığıyla değil, aynı zamanda insan ve hayvanın arasındaki karşılaşılan benzerlikler aracılığıyla böylesine gizemli bir bağın varlığına işaret etmiştir... Şiirin genel yapısından tek bir mısraını bile çıkartmak veya ayrıca ele almak mümkün değildir. Çünkü mısralar da benzer kaderlere sahip şairlerin tabiatlarındaki ortak noktalar gibi ve iç dünyalarındaki doğal bağ misali iç içe geçerek kaynaşmış durumdadır. Ancak makale konusu gereği “biz” ve “yüzyıl/asır” sözcüklerinin bulunduğu mısraları ayrıca diğerlerinin dışında ele almak zorundayız. 

 

Teñdep, tüzdöp Teñir bergen önördün,Hünerin de gelen yüce Tanrıdan, 
Teñi bakıt, teñi şor go bilgenge.Yarısı mut, yarısı kederdir bilene.
Köptün ırı kılım aşpay köönördü,Çoğu şiirler kaldı asırlar ardında,
Köptör külün üyö albadı bir cerge.Çoğu kimse toplayamadı külünü bile.
  
Köptör sındı, Uluu sözdün cügünön,Çoğu sındı Yüce Sözün yükünden,
Köptör sattı, ıymanın da, ırın da!Çoğu sattı imanını, şiirini! 
...Casap, calgap calañ gana süyüüdön,...Nefes verip sade güçlü sevgiden,
Oñoy beken, ömür koşuu kılımga?...Kolay mıdır, hayat vermek yüzyıla? ...
  
Door ömürün söz uzartat, söz süröyt.Çağın ömrünü söz güdüler, uzatır.
Süröyt anan sendeylerdin çındıgı!Sen gibi kimselerin gerçeği de destekler!
Sen ırdasañ, bir kılımdı öpkülöp,Sen yüzyılı öperek şarkı söylersen,
Calgan bele, carkıganı bir kılım?Yalan mıdır, parladığı yüzyılın?
  
(Asmandayım, ak tañdayım, ak tañday,(Gökteyim ben, söz ustası hatibim,
Köönö sözdün tamırı da, butagı...Köhne sözün hem köküyüm hem dalı...
...Kaçandır bir bizdin dagı asmanda,... Bizim dahi gökyüzünde gün gelip,
Karkıralar katar buzbay uçabı?...)Düzenini bozmadan turnalar uçar mı? ...)
  
Calgızdıkka canın töşöp, köşörgön,Yalnızlığa karşı durup, katlanan,
Muñ akınım, bulbulum da, duldulum.Keder dolu, küheylan bir şairim.
Tagdırıñdı özüñ gana kötörgön,Kaderini yoktur başka taşıyan,
Tarazalap bere albayt go bul kılım.Değerini bilemez ya bu yüzyıl.

 

Narsuluu, bu şiirinde, adını bilen her Kırgız’ın gönlünün derininden yerini alan Elmirbek’in emsalsiz imajını sonsuzluk metaforu olan asra/ yüzyıla benzetirken, onun ortaya koyduğu manevî dünyasının ölümsüzlüğüne dair özel bir kavram yaratabilmiştir. Bu iki şairin büyük düşünceleri, “yan yana uçan turnalar gibi Kırgızların gökyüzünde” ebediyen süzüleceğine inanıyoruz. Bir de yüzyılı “öperek” onun “ömrüne ömür katmak” ise millî edebiyatаki Elmirbek’in ikinci ebedî hayatı olarak değerlendirilebilir. Metin bağlamında bakılınca, şiirin son mısraında, okuyucuyu derinden sarsan ukdeli ve acıklı birçok problemi içinde bulunduran zamanın insanın kaderine etkisi dile getirilmiştir.

Ama yine de Narsuluu’nun kendi için yarattığı karaktere göre (gözü karalık, inat ve aşırı yüzeysellikten dolayı) aşırı derecede dile getirdiği düşüncelerini de göz ardı edemeyiz. Elbette bu aşırılığın onun hayata karşı memnuniyetsizliğinden ötürü Hüda’ya -Tanrı’ya- karşı isyan derecesindeki iç dünyasının “buhranıyla” sanat oluşumunun zor bir döneme rastlamış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Böyle bir tutum; ateşli gençliğin geride kalan izi, sıkıntılı dönemin geçici rengi ve yüzü olarak algılanabilir. Zira, yaşam, sadece aşktan ibaret değildir ve bunu da şair çok iyi bilmektedir.

 

Olturamın süylöböy da, estebey,Otururum konuşmadan, anmadan,
Eñşeriltken eski süyüü kaygısın.Eski aşkın üzen, kıran hüznünü.
Mından arı mınday uluu kek menen,Artık bunu büyük kinle sarmadan,
Meni Kuday menden gana ayrısın!Ancak benden Hüda ayırsın özümü.
  
Menden gana… Başka eç kaçan eç kimdi,Ancak benden … Asla başka kimseyi,
Maga Kuday berbesin da albasın!Allah bana vermesin hem almasın!

veya: 

Kumsarıp maksatıñdın kunu kaçkan,Kalmamış amacının bir anlamı, 
Kudayıñ köptön beri ündöy elek.Tanrın çoktan etmemiştir ses meğer.

 

Bu mısralardaki sanatsal çıkarımlar, oldukça tek taraflı, acı ve iddialıdır. Kırgız dünya görüşünde genç nesli uyaran önemli faktörler vardır. Mesela Kırgızlarda gençler, konuşurken sözlerine çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Elbette iddialı konuşmak, keskin fikirli olmak iyi bir şeydir ancak Tanrı’ya kin besleyip “vermesin hem almasın!” şeklinde iddialı konuşmanın sonucunun ne olacağının da unutulmaması gerekiyor. Ama, aşağıdaki iki dörtlükte olduğu gibi bazı şiirlerinde estetik genellemelerle verilen düşüncelere Narsuluu’nun bizzat kendisinin de itiraz edeceği vaktin geleceğine de inanıyoruz:

 

Şul bakıtka caraşpagan üçün men,Bahtım bana yaramadı, ondandır
Caşoogo da caraşpagan öñdönöm…Yaramadı hayat dahi bana hiç...
Teñir menin sılagan cok beşenem,Rabbim asla okşamadı başımdan,
Özüm da aga beşenemdi tospodum…Ben de asla okşatmadım ona hiç… 
  
Tikenektey tilegimdi köp körüp,Diken gibi dileğimi çok görüp,
Tikenektey tilegimdi cek körüp,Diken gibi dileğimden nefret edip,
Tikenektey tilegim köz açırbay,Diken gibi dileğim göz açtırmaz,
Turmuş maga tirmiygen bir boz korgon –Hayat beni çevreleyen boz duvar. 

 

N. Gurgubayeva, talihsiz kaderiyle anlamsız geçen ömrüne rağmen, arayışlarının sonucunda ortaya koyduğu şiirlerinin geleceğinden emindir. O; şiirlerinde dile getirdiği kendi zamanından çok çok sonralara kanat çırpıp geleceğe hitap eden düşüncelerinin, kanatlı şiirlerinin zamana galip geleceğini hissetmektedir:

 

Uşul coldon, uyup kalgan muñ-zarga,İşbu yoldan, birikmiş gam kederle,
Buyukturgan burganaktar, kuyundar…Canı sıkar burağanla, kasırga…
Üñülüşüp ünü bütkön cıldarga,Bakar iken sesi boğuk yıllara,
Meni köröt men körbögön kılımdar [1,15].Beni görür görmediğim yüzyıllar [1,15].

            

N. Gurgubayeva, şiirlerde kullanılan “yol” kavramında da belirli derecede değişiklik yapmıştır. Özellikle Doğu şiirinde yol, manevî arayışlar için bir platform olarak dervişin yaşama alanı şeklinde geçiyorsa, Narsuluu’da da yol, istikrarsız hayatın, ömrü gurbet ellerde geçenlerin hayatını temsil ediyor. Gurbetçinin yolunun güzergahı (seyahat alanı) “üzüntü ve keder” ile dolu olunca “yılların bile sesi çıkmaz” olmuştur. Ama şair, ilerde, “sesi çıkmayan yıllar”ın “dikkatle incelenenip” bütün ayrıntılarıyla anlaşılacağı asırların geleceğinden ayrıca yüzyıllar boyu gündemde kalacağından emindir.

Şair, her ne kadar “yolda kaybolan” hayata üzülürse üzülsün, her ne kadar yalnızlıkta ezilirse ezilsin, aşağıdaki mısralardan anlaşıldığı gibi kendinin ve şiirlerinin gelecek ömrünün mekânsal sınırsızlığını, zamansal sonsuzluğunu görebilmiştir: 

 

Men ömürdön ketken kezde küz güldöp…Ben ölünce güz ayları yaz olur…
Öksüyt azı, öksüyt birok çın dilden.Çok az kimse yas tutarak üzülür.
Arasında acal sezip özün bir,Kendisini ecel gibi hisseden,
Biröö bolot küygöndördön köp küygön.İçlerinde biri var çok üzülür.
  
A men bolso ketken menen ömürdön,Gitsem dahi bu dünyadan ben işte,
Köksöösündö kalıp ketip köp ırdın.Çok şiir yazmak isteğiyle gözü açık.
Tegiz tiktep adır-budur düynögö,Bu dünyanın bakıp türlü hâline,
Közdöründö canıp turam Teñirdin [1, 38]Gözlerinde yanıyorum Tanrı’nın [1, 38]

 

Ancak şunu söyleyebiliriz ki şair, bu hayattan gitmeye pek acele etmeyerek çeşitli temalarda gücünü denerken, onun şiirlerinin de kendisinin görmediği asırlara ulaşacağı şüphesizdir. “Tanrı’nın gözlerinde parlayan” şairimiz, Kırgız  şiirine her zaman ışığını saçacağını temenni ediyoruz!..

 

KAYNAKÇA

  1. Gurgubayeva, N. Alıstagı ak carık/ Uzaktaki Beyaz Işık. B.: 2016, Uluu toolor.
  2. Gurgubayeva, N. “Menin emi barar cagım belgisiz/ Benim Artık Gidecek Yerim Belli Değil”. ruhesh internet portalinden.
  3. Einstein, A. Rabotı po teorii otnositelnosti/ Görelilik Kuramı Üzerine Notlar. М.: 2008. Amfora. 
  4. Cumabayev, B. Kırgız Düynö Taanımı/ Kırgız Dünya Görüşü.  B.: 2010, “Biyiktik”.
  5. Nuruşov, E. “Akındardın arzuusu: eroston esqatologiyaga” attuu adabiy filosofiyalık esselerden/ “Şairlerin arzusu: erostan eskatolojiye” adlı edebi ve felsefi makalelerden/ ruhesh internet portalinden.
  6. Panasova, E. Kontsept solntse v russkom yazıke i reçi: diss. kand. filol. nauk./ Rusçada Güneş Kavramı ve Konuşma Dili: Filoloji Bilimleri Doktora Tezi, Ekaterinburg, 2007.
  7. Parker, B. Meçta Einstein’a: V poiskah edinoy teorii stroeniya Vselennoy./ Evrenin Düzenine İlişkin Bütünleşik Kuramın Peşinde,  Snt.Pt.: 2001, Amfora. 


 

[1] Apanga: Hint mitolojisinde aşk tanrısı (E. Nuruşev’in adı geçen eserinden).

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 191. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 191. Sayı