NEHRİN HEDİYELERİ


 01 Kasım 2022



Kısa bir yaşama (1877- 1926) çok şey sığdıran Saha halkının ilk şairleri arasında yer alan Aleksey Eliseyeviç Kulakovskiy (Sahaca adı Öksöküleex Ölöksöy), pek çok alanda eser vermiş bir sanatçı ve aydındır. Özellikle onun ardı ardına yayınlanan anlatı şiirleri sadece söz sanatı açısından değil, aynı zamanda taşıdıkları düşünsel yapı ile de günümüzde de değeri korumaktadır. Şairin 1909 yılında yayınlanan “Nehrin Hediyeleri” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz anlatı şiiri Sahaca “Örüs Belextere” (Өрүс бэлэхтэрэ) adıyla bilinmekte olup Rusçaya da “Darı Reki” (Дары реки) şeklinde çevrilmiştir. 

Araştırmacılar temelde bu şiirin Rus şair Mihail Yuryeviç Lermantov”un 1839 yılında yayınlanan “Terek’in Hediyeleri” (Darı Tereka) şiirinden hareketle yazıldığını belirtmektedir. İlk bakışta şiirler arasında benzerlik görülse de Kulakovskiy’in şirini ulusal motiflerle bütünleştirdiği ve ona farklı bir karakter verdiği anlaşılmaktadır (Maksimova vd., 2014: 20).

Rus şair ve eleştirmen Viktor İvanoviç Koçetkov, Kulakovskiy’in Lermantov’dan etkilenmesini haklı görmekte ve Kulakovskiy’in ülkesinde çağdaş bir edebiyatın oluşmasında örnek olması için çevirilere ağırlık verdiğini ve 1908 Lermantov’un “Demon” şiirinin bir bölümünü Sahacaya çevirerek dönemin etkin gazetesi olan “Yakutskaya Jizn”de yayınladığını belirtmektedir (Koçetkov, 1986: 7)

Şairin Buz Denizi ve Lena arasındaki diyalogda Lena’nın diğer kollarının adının anması, özellikle bu kolların temel özelliklerini şiirsel anlatım içerisinde vermiş olması şiirin ulusal renklerle bütünleşmesine de ayrı bir katkı sağlamıştır (Sivtseva-Maksimova, 2015: 183).

Defalarca farklı tarihlerde hem Sahaca hem de Rusça olarak yayınlanan bu şiirin Rusçaya çevirisi Rus şairler Vladimir Alekseyeviç Solouhin (1924- 1997) ve Sergey Aleksandroviç Podelkov (1912- 2001) tarafından gerçekleştirilmiştir. 

Kulakovskiy’in şiirlerinin farklı tarihlerde Rusçaya çevrildiği bilinse de bu konuda müstakil ilk yayın yukarıda adını verdiğimiz şairler tarafından yapılan çeviri esasında yer alan “Pesnya Yakuta. Stihi i Poemı” (Bir Yakutun Şarkısı. Şiirler ve Anlatı Şiirler) adlı 1977 tarihli yayındır. Bu yayının 88- 109 sayfaları arasında yer alan “Nehrin Hediyeleri” şiirinin Vladimir Aleskeyeviç Solouhin adlı şair tarafından çevrildiği, Podelkov’un ise “Şamanın Rüyası”, “Yazın gelişi” adlı anlatı şiirleri çevirdiği belirtilmiştir. Bu bilgi daha sonra Rus şair ve eleştirmen Koçetkov’un önsözünü yazdığı 1986 yılındaki yayında yer almış, fakat daha sonraki çalışmalarda yer almamıştır. 

1986 yılındaki çalışmada çevirileri de değerlendiren şair Koçetkov’un adı geçen şairlerin şiirin yapısını bozmadıklarını ve özellikle de şiirdeki ritmik yapıyı vermek için çaba harcadıklarını belirtmiştir (Koçetkov, 1986: 13). 

1926 yılında Bakü’de gerçekleştirilecek olan İlk Türkoloji kongresine katılmak için ülkesinden yola çıkan şairin Moskova’da ölümü (Dementyev, 2002: 9) onun yaratıcılık çalışmalarının sona ermesine neden olmuştur. 

Şairin burada Türkçeleştirdiğimiz şiirinin konusu tarafımdan bir makalede ele alınmış ve şiirde hem Lena’nın Sahalar tarafından doyuran bir anne olarak tanımlandığı belirtilmiş (Duranlı, 2007: 55- 65), ne yazık ki bu makalede de şiirin bütün çevirisine yer verilmemiştir. Burada yer alan şiir çevirisi Rusça çeviri temel alınarak ve zaman zaman serbest çeviri kullanılarak verilmeye çalışılmıştır. 

Şairin 1909 yılında kaleme aldığı bu şiir, günümüzde de doğal kaynakları kullanırken doğanın talan edilmesine tepki niteliğindedir. Eserlerinde ilk bakışta dönemine değinmiş gibi algılanan Aleksey Kulakovskiy’in şiiri gerçekte çağ üstü ve insanı, insan olmanın değerini ele almaktadır. Bu özellik ise Kulakovskiy’in sadece çağdaş Saha edebiyatının kurucu adı olarak kalmasına değil, aynı zamanda sanatıyla Saha edebiyatının eserleriyle yaşayan şairi olarak tanımlanmasına neden olmaktadır.

 

Nehrin Hediyeleri[1]

Üç koluyla yola çıkan,

Dalgalı akıntıyla yayılan,

Görkemli nehir- Lena, 

Sayısız oğullarını çağırıp,

Bilinmez sayıdaki kızlarını toplayıp, 

Çevik çocuklarını birleştirip,

Dalgalarla çılgınca oynayarak,

Çamurun sesini uğuldatarak

Buzlarıyla uğultuyu çoğaltarak,

Otoriter ve içten,

Doğu Sibirya’nın bütün 

Sularını kendinde toplayarak,

Korkunç, zaferle

Kuzey Sibirya’nın bütün 

Sularını yoluna alarak

Yaşanan orta dünyanın,

Kucaklanamayan dünyanın

En şanlı nehri olup

Gururlu ve uysal bir

Bir şekilde aktı arkadaşlar!

O özgür ve güçlüydü,

Dert- keder bilmeden geldi,

Okyanusa, büyük buz denizine 

Aktı arkadaşlar!

Ucunu bucağını kimse bilmez,

Karşı kıyısını kimse görmez,

Buz tutmuş derinliğini kimse anlamaz,

Dibine kimse dokunmaya cesaret edemez. 

Kıyılarında kar,

Ortasında buz, 

Yukarısında fırtına,

Aşağısında dalga,

Genişlik, derinlik,

Rüzgârlar eser. 

Nehrimiz Lena,

Buzdan hanıma ulaştı,

Onun koynuna girdi,

Buzlarıyla fısıldaştı,

Islık çaldı, uğuldadı,

Uzaklardan söz söyledi.

-Benim hanımım, benim ninem,

Bana kızgın, 

Ben ki hediyeler getirdim.

Katı ninem,

Getirdiğim hediyeleri 

Kabul edecek.

Senin dokuz asırdır

Donuk olan yüzünü 

Eritmeye kararlıyım.

Yedi asırdır 

Donuk olan

Saydam boğazını 

Isıtmaya niyetliyim.

Buzdan dokuz kuşakla sarmalanmış

Donmuş yüreğini 

Heyecanlandırmaya hazırım.

Tarafımdan oluşturulmuş

Her şey gibi,

Bu nedenle ben

Sana yaklaştım.

Korunmuş bütün sözlerini söyleyip

Doygun Lena,

Buzlu denizlere

Sularını dökmeye başladı.

Okyanus anadan

Bir şefkat, bir karşılık,

Olumlu bir tavır görmedi.

Onun gururlu ninesi

Soğuk yüzüyle ona baktı.

Nehir tekrar söyledi,

Onun kulağına fısıldadı,

Dibine yanaşıp cıvıldadı,

Göğsüne yanaşıp söyledi.

Ana toprağın tuzunu toplayıp

Senin nemini azaltıp

Büyük Sibirya’daki bütün nehir ve

Derelerin bana aktığını düşünüp

Ben seni tamamlamaya geldim.

Korkup ufaladılar,

Ağır buzlarını parçaladılar ve

Parlak, sıcak güneşin ışınları altında

Soylu ak saçlarının gümüşü soldu.

Ben sağlam buzları topladım

Senin rezervlerini tamamlamaya

Geldim.

-İşte böyle,

Acınası bir su damlası ile,

Güneşle devamlı tartışan,

Büyük buz dağlarını daha da büyüten,

Yorulmaz nefesiyle soğuk üfleyen

Şanlı okyanusun sularını tamamlamaya geldi

Bu küçük kız.

-Ben kederini dindiririm,

Beni dinle, kızma

Bak sana

Ne hediyeler getirdim.

Hatırla,

Yakın geçmişte bir zaman

Buz gibi olan sen

Tatlı su balıklarını

Bakmam ve beslemem için

Bana göndermiştin.

O zayıf ve açları

Ben besledim.

O sayıca azları

Ben çok yaptım.

Zırhlıları özgür bırakıp,

Yüzgeçlilerin üzerine titreyip,

Omurgalıları çoğaltıp,

Yumurtlayanları

Sessiz kuytularda uyuttum.

Böğürlerini gümüşe boyadım,

Karınlarını 

Altın renklerle süsledim.

Pullar takarak,

Onlara hız vererek,

Bir nehrin ağzından diğerine 

Onları sayılamayacak sürülere kattım.

Buraya çığları iterek

Sana bir ordu gibi geldim.

Tamam,

Bu dereler yeter,

Sıçrama, çamur atma,

Dur, zavallı bir dere

Nasıl da övünüyor küçük yavrusuyla.

Benim iyiliğim karşısında

Senin sürülerin birer sinek.

-Ben kederini dindiririm,

Beni dinle, kızma

Bak sana

Ne hediyeler getirdim.

Çok kıvrımlı kıyılarda,

Coşkun akıntıyla,

Üç dirsekli yatakta

Benim yetişkin kızım

Vilyuy aktı. 

Bünyesinde tuzu eritip,

Bakırı çökeltip,

Demiri toplayıp,

Kendi dalgalarını dokudu.

Bu tuz,

Bu bakır,

Elbette bu demir,

Senden nasıl saklarım?

-Bu ne saçmalık?

Gözlerden uzak ol!

Bak, demir ve bakırla nasıl da övündün!

Sınırsız sularımda onları saklamak

Kolay mı sandın?

-Sakin ol ninem, öfkeni sustur,

Dinle söyleyeceklerimi.

Benim ilk kızım, 

Daha doğrusu öz kızım,

Şanlı Aldan nehridir.

Onun doksan çevik oğlu,

Seksen becerikli kızı vardır.

Benim çınlayan akıntım ile

Güçlenen, dalgalanan

Tompo nehrinin

Yedi bin coşkun torunu vardır.

Çınlayan akıntısı

Soğuk nefesi ile

Uyanık Tıra nehri de vardır. 

Taş böğürleri,

Kayalık kıyıları ile

Vahşi Handıga nehri de vardır. 

Ormanlık dağları,

Sayısız geyik sürüleri ile 

Güzel Tandıga nehri de vardır. 

Sayısız kolları

Delip geçen suları ile

Parıldayan Aallıh nehri de vardır. 

Yük istasyonları,

Çeşitli halkları ile

(Yakut, Rus ve Evenk)

En iyisi Mayııdanehri de vardır. 

Ürkek avları,

Öten ördekleri

Gözetleyen balıkları ile

Yeşillenmiş Uyuudanehri de vardır. 

Çizgili porsukları

Sedir ağaçları

Avcıları aldatan

Ormanlık Siliçila nehri de vardır. 

Kapkara, ipek samurları

Avcının aklını başından alan

Büyüleyici Uçurnehri de vardır.

Bakır e-renkli akıntısı

Özgür nefesi

Geniş yatakları ile

Doyurucu Amga nehri de vardır. 

Bu kız kardeşler,

Kayalık Yan dağlarının kayalarını ufalayarak,

Uçsuz Sibirya’nın nehir yataklarını keserek,

Paslanmayan çelik bıçaklar gibi,

Kayaları ufalayarak,

Kütleleri parçalayarak,

Tepeleri yok ederek,

Sırtları ikiye bölüp

Dağları taşa dönüştürüp

Taşları kuma çevirip

Kumu toza bulayarak

Bana neler getirdiler. 

Geniş yatağına

Toprağı ve kumu ben verdim,

Hediye yerine sana

Ağır bir yük getirdim.

Yıkanmış toprağın bir kısmını

Sığlıklar ve adacıklar şeklinde

Yolda bıraktım. 

İyi varlıklar,

İki ayaklılar,

Dünya sıkışık olursa 

Onlara yerleşirler.

Adacıklardan kalan ne varsa

Sana veriyorum.

Toprağın kalıntılarını

Kara suyu ile sana döküyorum.

Kumun kalıntılarını

Sarı suyla sana getiriyorum.

-Aptallık mıdır bilmem,

İki ayaklılara acıdım,

Onlara yardımcı olmaya çalıştım…

Sen bilir misin?

Çağlar önce yaratılan

İnsanı nasıl izlerim?

Biz düşmanız,

Biz birbirimize kindarız.

-Tamam, kızma dur

Daha söyleyecek sözüm var.

Kız kardeşim

Aldan Hatun,

Küçük kızı TattaHatun.

Bizim Yakutlar 

İçin şanstır.

Bizim uluslarımız için

Yiyecekle doludur.

Uysal yatağında akar,

Bizlere, Yakutlara hayat verir.

Karakteri uysal ve boyu kısa,

Fakat yüzü bilenmiş oval.

Eteği şerit işli,

Deri yaka süslü.

Samur kürklü,

Çanağı oymalı, yazılı,

Yaldızlı,

Küçüğümüzdür TattaHatun.

Onun kıyılarında,

Büyük çiftliklerinde

Görkemli şölenlerinde

Kutsal törenlerinde

Beyaz şaman kadının yardımıyla,

İki ayaklıların yararına

İyi ruhları anmak için

Kurban yağını ateşe döktüler.

Korkunç şamanın yardımıyla,

İki ayaklıların yararına,

Kötü ruhları anmak için

Kurban salaması[2] kurdular.

Çiğ eti ateşe atıp

Kötü ruhları memnun ettiler.

Hayvanların kanını delikli kaplara döküp

Kötü ruhları sakinleştirdiler.

Toprağın koruyucuları

Ve beyaz ilahları

Merhamete getirdiler.

Zor yollar,

Taş dağlar,

Uyuklayan ormanlar,

Azgın nehirler,

Büyük denizler adına

Kurban bile verdiler.

Bütün bu yerlerden

Yaralı her şeyi alıp

Bu şölen ve törenlerin

Ruhunu alıp,

Sen yaşlı ninemi

Yatıştırmak için

Sana getirdim hediyeler.

-Ne bunlar!

Ne bu saçmalık!

Bu şölenlerden,

Şaman dualarından,

Aptalca eğlencelerden

Benim kazancım ne?

-Kızma nine,

Kesme sözümü.

Görmüyor musun?

Benim güçlü gövdeli kızım

Vitim Hatun,

Hastalıklı, asi bir oğlan gibi çirkinleşti.

Ormanın derinliğindeki

Suyu bulanık,

Kıyısı dar,

Eşiği sarp oldu.

Gözlerden ormanıyla korunan,

Hastalıklı, fakat sevimli oğlan

Bodaybo nehri,

Onun çevresindeki kayaları

Altınla süsledik,

Onun dibine

Bol altın yaydık,

Onun yatağının kenarlarını

Parlak altınla kapladık,

Kimse bunların farkına varmasın diye

Onu kayalık dağlarla çevreledik,

Kimse bunlara ulaşmasın diye

Onu gür ormanlarla gizledik,

Onun ayı ve kurtlarını,

Vahşi hayvanlarını gözettik.

Biz ona hasta diye

Özen gösterdik,

Biz onu altınlı diye sakladık.

Fakat ne oldu?

Her şeyi merak eden insan

Beyaz, düz yüzü,

Akıllı, tatlı konuşması,

Hafif ayakları,

Kıvrımlı beyniyle

Hazinemizi keşfetti.

Engin Sibirya’nın

Cesur yiğitleri geldi,

Uçsuz bucaksız Rusya’nın

Yorulma bilmez piyadeleri geldi,

Büyük şehirlerin

Açıkgöz insanları geldi,

Pek çok devletin

İktidarlı yöneticileri geldi,

Pek çok krallığın

Müfrezeleri ve alayları geldi,

Küçük oğlan  Bodaybo’nun

Küçük yatağını

İstedikleri yöne çevirdiler,

Küçük Bodaybo’nun

Şırıltılı akıntısını

İstedikleri gibi değiştirdiler.

Koruyucu

Sık ormanlarını

Kar kümesi gibi

Beyaz yongalara çevirdiler.

Devasa ormanları

Kömüre dönüştürüp

Toprağa kül gibi serptiler.

Ateş ve suyun gücüyle

Büyük kayaları ufaladılar.

Büyük taşları

Dinamitlerle un ufak ettiler.

Cehennem kapıları gibi

Maden ocakları ağızlarını açtı.

Demir yolu gürledi,

Ağır lokomotifler ıslık çaldı,

Çelik aletler takırdamaya başladı.

Sivri kürekler,

Sondaj makineler gıcırdadı,

Toprak yıkama makineleri gürüldedi,

Elektrik lambaları

Yanıp sönmeye başladı...

Altın kayaları

Keskilerle kazdılar,

Değerli toprakları

Küreklerle attılar,

Altın kumu

Avuç avuç serptiler.

Altınla sersemlediler,

Paraya olan açlıkları kudurdu.

Sanki ilk insanlarmış gibi

Sıcak bir coşkuyla yabanileştiler.

Gerçeği, iyilikleri unuttular.

Kim fazla alırsa

O doğruydu.

Cinayetlere ve suçlara katıldılar.

Fakir Lena’da bak ne oldu! 

Suçlar arttığı için

Barışcıl kabileler kötüleri tuttuğu için

Ben bu altının çoğunu aldım,

Bahar sularıyla yıkadım,

Sonbahar sularıyla çökelttim,

Altın dolu suları

Sana getirmeye karar verdim.

İstenilen misafir olsun diye

Sana bir avuç temiz altın getirdim.

Yapabildiğim kadarını yaptım,

Daha iyi olmasını istedim.

Bütün sözlerini söyleyen

Engin Lena Hatun sustu,

Sallanmaya solumaya başladı.

Nine kayaları kaldırmaya başladı,

Nine sisten çıkıp böğürmeye başladı,

Dokuz gün dokuz gece,

Kudurdu, köpürdü,

Buz dağları uğuldadı, tipi her yöne saldırdı,

Çınladı, uğuldadı, bilendi,

Onuncu gün yavaş yavaş sakinleşti.

Korkunç gözlerini kızına çevirdi,

Buz gibi ağır

Sözlerle konuşmaya başladı:

-Görüyor musun aklarımı?

Dünya yaratıldığından beri

Parlak beyaz güneşe

Ve değersiz iki ayaklılara

Karşı savaşmak için verdiğim

Yemini tutuyorum.

Bu yeminle bilindim,

Bu yeminle ünlendim.

Sen ise zavallı insanları koruyor,

Umutsuz ulusları gözetiyor,

Ezilmiş halklara acıyor,

Dayanıksız kayıkçılara üzülüyorsun.

Bu saçmalıklarla bana ise

Daha az su veriyorsun.

Şeytan kız,

Suyun uyuz akıntısı...

Eğer gerçekten sen

Ninene hediyeler vermek,

Benim kırağı yağmış buzlu boğazımı serinletmek,

Buz tutmuş, bayat ciğerimi yumuşatmak,

Buzlu, donmuş yüreğimi hafifletmek isteseydin

O zaman

Hayatında mutluluğu bilseydin,

Besili, tatlı,

Büyük ve küçük iktidarlı olsaydın,

Kendi yatağını aşıp

Bana akardın.

O zaman

Cesur yiğitlerinle,

Çaresiz gençlerinle,

Kendi gücüne güç katıp,

Yaşamda başarıyı bilip,

Karnını şişirip

Bana akardın.

O zaman

Meleklere benzer,

Kutsal, güzel kadınların,

Büyük ve büyüleyici gözlerini

Dibe yayıp 

Bana akardın.

O zaman

Onların güçsüz bedenleri,

Sevecen kalpleri,

Aydınlık ruhlu

Genç kızlarını

Dibe serip 

Bana akardın.

Bu hediyeler olmaksızın

Neden boş elle bana geldin?

Yaşlı ninenin karşısına

Değersiz notalar seriyorsun,

Bunlar için

Karşılık istiyorsun.

Yaşlı kızını

Kardan bir soluk ile,

Islık çalan bir kırbaç ile,

Ölü bir el ile

Acımasız soğuğu

Size gönderiyorum.

Senin patikalarını, yollarını

Karla örtecek,

Sıcak kızlarını titretecek.

Sen, yedi ay

Buza, buzdan bir yatağa yatırıp

Bir kale gibi kilitleyecek.

Seni yeniden yaratmak için

Gözyaşı ile bilemek için 

Kimse seni görmesin diye

Sekiz ay

Seni derin kar altında tutacak.

Buz fırtınası

Yoğun bir tipi altında

Dokuz ay senin karanlıkta tutacak.

Büyük oğlunun

Sadık kızı ile birlikte

Buzdan bir sisin soluğu ile

Buz kütlesinden burnu ile

Buz saçaklarından kirpikleri ile

Donmuş yarıklar gibi gözleri ile

Buz çatlağından yelesi

İki buz dağından sırası ile

Dağlar üzerindeki kamburu ile

Ağzından gri buz ateşi çıkaran

Buz soğuğunun büyük boğası

Acımasız ayazı size gönderiyorum.

O çatırtı ile geliyor,

Kar daha bir kalınlaşıyor.

O gıcırtıyla koşuyor,

Bu daha da sertleşiyor.

Burnundan ıslık çalıyor,

Kar tipisi daha bütünleşiyor.

Boğazından bir inilti çıkıyor,

Kuduran karlar havada dönüyor.

Acımasız kışın büyük boğasının

Bütün Sibirya’da böğürtüsü duyulur.

Her avluya saldırır,

Ona açlık ve veba eşlik eder.

Şikayetler artar,

Fakat oğlum, 

Burnu akan karı koca

Sana kızgın değildir.

Senin merhamet gösterdiğin

Her şey donacak.

Soğuk, ölüm,

Kar, karanlık. 

Yüzyıl bitene kadar 

Böyle olacak!

1909 yılı.

 

 

 

Kaynakça 

Dementyev, V. V., “Dar Pevuçego Slova”, Kulakovsky, A. E., Snovidenie Şamana. Stihi i Poemı, ss. 3- 14. 

Duranlı, M., “Modern saha Türk Şiirinin Kurucusu A. E. Kulakovskiy ve Onun Eleştirel Eseri ‘Nehrin Hediyeleri’, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2007, c. VII, S. 1, ss. 55- 65.

Koçetkov, V., “Zaçiatel Yakutskoy Literaturı”, Nastuplenie Leta. Stihi i Proza. İzbrannıe Soçineniya, Moskova, 1986. ss. 3- 14. 

Maksimova, P. V., Grigoryeva, L. P., Kompozitsionnıy Analiz Poemı (Na Materiale Yakutskoy Literaturı), Yakutsk, 2014. 

Sivtseva- Maksimova, P. V. “Poemı A. E.Kulakovskogo v Svete Problem İstoriçeskoy Poetiki”, Vestnik SVFu, No 3 (47), 2015, ss. 180- 190.

Sleptsov, P. A., Yakutsko- Russkiy Slovar, Moskova, 1972.


 

[1] Rusçadan çevirdiğimiz şiir metninin kaynağı: Kulakovsky, A. E., Snovidenie Şamana. Stihi i Poemı, ss. 79- 100.

[2] Salama. At kılından yapılmış bir ipe at yelesinden yapılmış ve ruhlara sunulmuş objelerin asılması şeklindeki tören aksesuarı. Bkz. Sleptsov, P. A., Yakutsko- Russkiy Slovar, Moskova, 1972, s. 311.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 191. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 191. Sayı