HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
UFUK TUZMAN 3
HUDAYBERDİ HALLI 4
Osman Çeviksoy 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
Kısa bir yaşama (1877- 1926) çok şey sığdıran Saha halkının ilk şairleri arasında yer alan Aleksey Eliseyeviç Kulakovskiy (Sahaca adı Öksöküleex Ölöksöy), pek çok alanda eser vermiş bir sanatçı ve aydındır. Özellikle onun ardı ardına yayınlanan anlatı şiirleri sadece söz sanatı açısından değil, aynı zamanda taşıdıkları düşünsel yapı ile de günümüzde de değeri korumaktadır. Şairin 1909 yılında yayınlanan “Nehrin Hediyeleri” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz anlatı şiiri Sahaca “Örüs Belextere” (Өрүс бэлэхтэрэ) adıyla bilinmekte olup Rusçaya da “Darı Reki” (Дары реки) şeklinde çevrilmiştir.
Araştırmacılar temelde bu şiirin Rus şair Mihail Yuryeviç Lermantov”un 1839 yılında yayınlanan “Terek’in Hediyeleri” (Darı Tereka) şiirinden hareketle yazıldığını belirtmektedir. İlk bakışta şiirler arasında benzerlik görülse de Kulakovskiy’in şirini ulusal motiflerle bütünleştirdiği ve ona farklı bir karakter verdiği anlaşılmaktadır (Maksimova vd., 2014: 20).
Rus şair ve eleştirmen Viktor İvanoviç Koçetkov, Kulakovskiy’in Lermantov’dan etkilenmesini haklı görmekte ve Kulakovskiy’in ülkesinde çağdaş bir edebiyatın oluşmasında örnek olması için çevirilere ağırlık verdiğini ve 1908 Lermantov’un “Demon” şiirinin bir bölümünü Sahacaya çevirerek dönemin etkin gazetesi olan “Yakutskaya Jizn”de yayınladığını belirtmektedir (Koçetkov, 1986: 7)
Şairin Buz Denizi ve Lena arasındaki diyalogda Lena’nın diğer kollarının adının anması, özellikle bu kolların temel özelliklerini şiirsel anlatım içerisinde vermiş olması şiirin ulusal renklerle bütünleşmesine de ayrı bir katkı sağlamıştır (Sivtseva-Maksimova, 2015: 183).
Defalarca farklı tarihlerde hem Sahaca hem de Rusça olarak yayınlanan bu şiirin Rusçaya çevirisi Rus şairler Vladimir Alekseyeviç Solouhin (1924- 1997) ve Sergey Aleksandroviç Podelkov (1912- 2001) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kulakovskiy’in şiirlerinin farklı tarihlerde Rusçaya çevrildiği bilinse de bu konuda müstakil ilk yayın yukarıda adını verdiğimiz şairler tarafından yapılan çeviri esasında yer alan “Pesnya Yakuta. Stihi i Poemı” (Bir Yakutun Şarkısı. Şiirler ve Anlatı Şiirler) adlı 1977 tarihli yayındır. Bu yayının 88- 109 sayfaları arasında yer alan “Nehrin Hediyeleri” şiirinin Vladimir Aleskeyeviç Solouhin adlı şair tarafından çevrildiği, Podelkov’un ise “Şamanın Rüyası”, “Yazın gelişi” adlı anlatı şiirleri çevirdiği belirtilmiştir. Bu bilgi daha sonra Rus şair ve eleştirmen Koçetkov’un önsözünü yazdığı 1986 yılındaki yayında yer almış, fakat daha sonraki çalışmalarda yer almamıştır.
1986 yılındaki çalışmada çevirileri de değerlendiren şair Koçetkov’un adı geçen şairlerin şiirin yapısını bozmadıklarını ve özellikle de şiirdeki ritmik yapıyı vermek için çaba harcadıklarını belirtmiştir (Koçetkov, 1986: 13).
1926 yılında Bakü’de gerçekleştirilecek olan İlk Türkoloji kongresine katılmak için ülkesinden yola çıkan şairin Moskova’da ölümü (Dementyev, 2002: 9) onun yaratıcılık çalışmalarının sona ermesine neden olmuştur.
Şairin burada Türkçeleştirdiğimiz şiirinin konusu tarafımdan bir makalede ele alınmış ve şiirde hem Lena’nın Sahalar tarafından doyuran bir anne olarak tanımlandığı belirtilmiş (Duranlı, 2007: 55- 65), ne yazık ki bu makalede de şiirin bütün çevirisine yer verilmemiştir. Burada yer alan şiir çevirisi Rusça çeviri temel alınarak ve zaman zaman serbest çeviri kullanılarak verilmeye çalışılmıştır.
Şairin 1909 yılında kaleme aldığı bu şiir, günümüzde de doğal kaynakları kullanırken doğanın talan edilmesine tepki niteliğindedir. Eserlerinde ilk bakışta dönemine değinmiş gibi algılanan Aleksey Kulakovskiy’in şiiri gerçekte çağ üstü ve insanı, insan olmanın değerini ele almaktadır. Bu özellik ise Kulakovskiy’in sadece çağdaş Saha edebiyatının kurucu adı olarak kalmasına değil, aynı zamanda sanatıyla Saha edebiyatının eserleriyle yaşayan şairi olarak tanımlanmasına neden olmaktadır.
Nehrin Hediyeleri[1]
Üç koluyla yola çıkan,
Dalgalı akıntıyla yayılan,
Görkemli nehir- Lena,
Sayısız oğullarını çağırıp,
Bilinmez sayıdaki kızlarını toplayıp,
Çevik çocuklarını birleştirip,
Dalgalarla çılgınca oynayarak,
Çamurun sesini uğuldatarak
Buzlarıyla uğultuyu çoğaltarak,
Otoriter ve içten,
Doğu Sibirya’nın bütün
Sularını kendinde toplayarak,
Korkunç, zaferle
Kuzey Sibirya’nın bütün
Sularını yoluna alarak
Yaşanan orta dünyanın,
Kucaklanamayan dünyanın
En şanlı nehri olup
Gururlu ve uysal bir
Bir şekilde aktı arkadaşlar!
O özgür ve güçlüydü,
Dert- keder bilmeden geldi,
Okyanusa, büyük buz denizine
Aktı arkadaşlar!
Ucunu bucağını kimse bilmez,
Karşı kıyısını kimse görmez,
Buz tutmuş derinliğini kimse anlamaz,
Dibine kimse dokunmaya cesaret edemez.
Kıyılarında kar,
Ortasında buz,
Yukarısında fırtına,
Aşağısında dalga,
Genişlik, derinlik,
Rüzgârlar eser.
Nehrimiz Lena,
Buzdan hanıma ulaştı,
Onun koynuna girdi,
Buzlarıyla fısıldaştı,
Islık çaldı, uğuldadı,
Uzaklardan söz söyledi.
-Benim hanımım, benim ninem,
Bana kızgın,
Ben ki hediyeler getirdim.
Katı ninem,
Getirdiğim hediyeleri
Kabul edecek.
Senin dokuz asırdır
Donuk olan yüzünü
Eritmeye kararlıyım.
Yedi asırdır
Donuk olan
Saydam boğazını
Isıtmaya niyetliyim.
Buzdan dokuz kuşakla sarmalanmış
Donmuş yüreğini
Heyecanlandırmaya hazırım.
Tarafımdan oluşturulmuş
Her şey gibi,
Bu nedenle ben
Sana yaklaştım.
Korunmuş bütün sözlerini söyleyip
Doygun Lena,
Buzlu denizlere
Sularını dökmeye başladı.
Okyanus anadan
Bir şefkat, bir karşılık,
Olumlu bir tavır görmedi.
Onun gururlu ninesi
Soğuk yüzüyle ona baktı.
Nehir tekrar söyledi,
Onun kulağına fısıldadı,
Dibine yanaşıp cıvıldadı,
Göğsüne yanaşıp söyledi.
Ana toprağın tuzunu toplayıp
Senin nemini azaltıp
Büyük Sibirya’daki bütün nehir ve
Derelerin bana aktığını düşünüp
Ben seni tamamlamaya geldim.
Korkup ufaladılar,
Ağır buzlarını parçaladılar ve
Parlak, sıcak güneşin ışınları altında
Soylu ak saçlarının gümüşü soldu.
Ben sağlam buzları topladım
Senin rezervlerini tamamlamaya
Geldim.
-İşte böyle,
Acınası bir su damlası ile,
Güneşle devamlı tartışan,
Büyük buz dağlarını daha da büyüten,
Yorulmaz nefesiyle soğuk üfleyen
Şanlı okyanusun sularını tamamlamaya geldi
Bu küçük kız.
-Ben kederini dindiririm,
Beni dinle, kızma
Bak sana
Ne hediyeler getirdim.
Hatırla,
Yakın geçmişte bir zaman
Buz gibi olan sen
Tatlı su balıklarını
Bakmam ve beslemem için
Bana göndermiştin.
O zayıf ve açları
Ben besledim.
O sayıca azları
Ben çok yaptım.
Zırhlıları özgür bırakıp,
Yüzgeçlilerin üzerine titreyip,
Omurgalıları çoğaltıp,
Yumurtlayanları
Sessiz kuytularda uyuttum.
Böğürlerini gümüşe boyadım,
Karınlarını
Altın renklerle süsledim.
Pullar takarak,
Onlara hız vererek,
Bir nehrin ağzından diğerine
Onları sayılamayacak sürülere kattım.
Buraya çığları iterek
Sana bir ordu gibi geldim.
Tamam,
Bu dereler yeter,
Sıçrama, çamur atma,
Dur, zavallı bir dere
Nasıl da övünüyor küçük yavrusuyla.
Benim iyiliğim karşısında
Senin sürülerin birer sinek.
-Ben kederini dindiririm,
Beni dinle, kızma
Bak sana
Ne hediyeler getirdim.
Çok kıvrımlı kıyılarda,
Coşkun akıntıyla,
Üç dirsekli yatakta
Benim yetişkin kızım
Vilyuy aktı.
Bünyesinde tuzu eritip,
Bakırı çökeltip,
Demiri toplayıp,
Kendi dalgalarını dokudu.
Bu tuz,
Bu bakır,
Elbette bu demir,
Senden nasıl saklarım?
-Bu ne saçmalık?
Gözlerden uzak ol!
Bak, demir ve bakırla nasıl da övündün!
Sınırsız sularımda onları saklamak
Kolay mı sandın?
-Sakin ol ninem, öfkeni sustur,
Dinle söyleyeceklerimi.
Benim ilk kızım,
Daha doğrusu öz kızım,
Şanlı Aldan nehridir.
Onun doksan çevik oğlu,
Seksen becerikli kızı vardır.
Benim çınlayan akıntım ile
Güçlenen, dalgalanan
Tompo nehrinin
Yedi bin coşkun torunu vardır.
Çınlayan akıntısı
Soğuk nefesi ile
Uyanık Tıra nehri de vardır.
Taş böğürleri,
Kayalık kıyıları ile
Vahşi Handıga nehri de vardır.
Ormanlık dağları,
Sayısız geyik sürüleri ile
Güzel Tandıga nehri de vardır.
Sayısız kolları
Delip geçen suları ile
Parıldayan Aallıh nehri de vardır.
Yük istasyonları,
Çeşitli halkları ile
(Yakut, Rus ve Evenk)
En iyisi Mayııdanehri de vardır.
Ürkek avları,
Öten ördekleri
Gözetleyen balıkları ile
Yeşillenmiş Uyuudanehri de vardır.
Çizgili porsukları
Sedir ağaçları
Avcıları aldatan
Ormanlık Siliçila nehri de vardır.
Kapkara, ipek samurları
Avcının aklını başından alan
Büyüleyici Uçurnehri de vardır.
Bakır e-renkli akıntısı
Özgür nefesi
Geniş yatakları ile
Doyurucu Amga nehri de vardır.
Bu kız kardeşler,
Kayalık Yan dağlarının kayalarını ufalayarak,
Uçsuz Sibirya’nın nehir yataklarını keserek,
Paslanmayan çelik bıçaklar gibi,
Kayaları ufalayarak,
Kütleleri parçalayarak,
Tepeleri yok ederek,
Sırtları ikiye bölüp
Dağları taşa dönüştürüp
Taşları kuma çevirip
Kumu toza bulayarak
Bana neler getirdiler.
Geniş yatağına
Toprağı ve kumu ben verdim,
Hediye yerine sana
Ağır bir yük getirdim.
Yıkanmış toprağın bir kısmını
Sığlıklar ve adacıklar şeklinde
Yolda bıraktım.
İyi varlıklar,
İki ayaklılar,
Dünya sıkışık olursa
Onlara yerleşirler.
Adacıklardan kalan ne varsa
Sana veriyorum.
Toprağın kalıntılarını
Kara suyu ile sana döküyorum.
Kumun kalıntılarını
Sarı suyla sana getiriyorum.
-Aptallık mıdır bilmem,
İki ayaklılara acıdım,
Onlara yardımcı olmaya çalıştım…
Sen bilir misin?
Çağlar önce yaratılan
İnsanı nasıl izlerim?
Biz düşmanız,
Biz birbirimize kindarız.
-Tamam, kızma dur
Daha söyleyecek sözüm var.
Kız kardeşim
Aldan Hatun,
Küçük kızı TattaHatun.
Bizim Yakutlar
İçin şanstır.
Bizim uluslarımız için
Yiyecekle doludur.
Uysal yatağında akar,
Bizlere, Yakutlara hayat verir.
Karakteri uysal ve boyu kısa,
Fakat yüzü bilenmiş oval.
Eteği şerit işli,
Deri yaka süslü.
Samur kürklü,
Çanağı oymalı, yazılı,
Yaldızlı,
Küçüğümüzdür TattaHatun.
Onun kıyılarında,
Büyük çiftliklerinde
Görkemli şölenlerinde
Kutsal törenlerinde
Beyaz şaman kadının yardımıyla,
İki ayaklıların yararına
İyi ruhları anmak için
Kurban yağını ateşe döktüler.
Korkunç şamanın yardımıyla,
İki ayaklıların yararına,
Kötü ruhları anmak için
Kurban salaması[2] kurdular.
Çiğ eti ateşe atıp
Kötü ruhları memnun ettiler.
Hayvanların kanını delikli kaplara döküp
Kötü ruhları sakinleştirdiler.
Toprağın koruyucuları
Ve beyaz ilahları
Merhamete getirdiler.
Zor yollar,
Taş dağlar,
Uyuklayan ormanlar,
Azgın nehirler,
Büyük denizler adına
Kurban bile verdiler.
Bütün bu yerlerden
Yaralı her şeyi alıp
Bu şölen ve törenlerin
Ruhunu alıp,
Sen yaşlı ninemi
Yatıştırmak için
Sana getirdim hediyeler.
-Ne bunlar!
Ne bu saçmalık!
Bu şölenlerden,
Şaman dualarından,
Aptalca eğlencelerden
Benim kazancım ne?
-Kızma nine,
Kesme sözümü.
Görmüyor musun?
Benim güçlü gövdeli kızım
Vitim Hatun,
Hastalıklı, asi bir oğlan gibi çirkinleşti.
Ormanın derinliğindeki
Suyu bulanık,
Kıyısı dar,
Eşiği sarp oldu.
Gözlerden ormanıyla korunan,
Hastalıklı, fakat sevimli oğlan
Bodaybo nehri,
Onun çevresindeki kayaları
Altınla süsledik,
Onun dibine
Bol altın yaydık,
Onun yatağının kenarlarını
Parlak altınla kapladık,
Kimse bunların farkına varmasın diye
Onu kayalık dağlarla çevreledik,
Kimse bunlara ulaşmasın diye
Onu gür ormanlarla gizledik,
Onun ayı ve kurtlarını,
Vahşi hayvanlarını gözettik.
Biz ona hasta diye
Özen gösterdik,
Biz onu altınlı diye sakladık.
Fakat ne oldu?
Her şeyi merak eden insan
Beyaz, düz yüzü,
Akıllı, tatlı konuşması,
Hafif ayakları,
Kıvrımlı beyniyle
Hazinemizi keşfetti.
Engin Sibirya’nın
Cesur yiğitleri geldi,
Uçsuz bucaksız Rusya’nın
Yorulma bilmez piyadeleri geldi,
Büyük şehirlerin
Açıkgöz insanları geldi,
Pek çok devletin
İktidarlı yöneticileri geldi,
Pek çok krallığın
Müfrezeleri ve alayları geldi,
Küçük oğlan Bodaybo’nun
Küçük yatağını
İstedikleri yöne çevirdiler,
Küçük Bodaybo’nun
Şırıltılı akıntısını
İstedikleri gibi değiştirdiler.
Koruyucu
Sık ormanlarını
Kar kümesi gibi
Beyaz yongalara çevirdiler.
Devasa ormanları
Kömüre dönüştürüp
Toprağa kül gibi serptiler.
Ateş ve suyun gücüyle
Büyük kayaları ufaladılar.
Büyük taşları
Dinamitlerle un ufak ettiler.
Cehennem kapıları gibi
Maden ocakları ağızlarını açtı.
Demir yolu gürledi,
Ağır lokomotifler ıslık çaldı,
Çelik aletler takırdamaya başladı.
Sivri kürekler,
Sondaj makineler gıcırdadı,
Toprak yıkama makineleri gürüldedi,
Elektrik lambaları
Yanıp sönmeye başladı...
Altın kayaları
Keskilerle kazdılar,
Değerli toprakları
Küreklerle attılar,
Altın kumu
Avuç avuç serptiler.
Altınla sersemlediler,
Paraya olan açlıkları kudurdu.
Sanki ilk insanlarmış gibi
Sıcak bir coşkuyla yabanileştiler.
Gerçeği, iyilikleri unuttular.
Kim fazla alırsa
O doğruydu.
Cinayetlere ve suçlara katıldılar.
Fakir Lena’da bak ne oldu!
Suçlar arttığı için
Barışcıl kabileler kötüleri tuttuğu için
Ben bu altının çoğunu aldım,
Bahar sularıyla yıkadım,
Sonbahar sularıyla çökelttim,
Altın dolu suları
Sana getirmeye karar verdim.
İstenilen misafir olsun diye
Sana bir avuç temiz altın getirdim.
Yapabildiğim kadarını yaptım,
Daha iyi olmasını istedim.
Bütün sözlerini söyleyen
Engin Lena Hatun sustu,
Sallanmaya solumaya başladı.
Nine kayaları kaldırmaya başladı,
Nine sisten çıkıp böğürmeye başladı,
Dokuz gün dokuz gece,
Kudurdu, köpürdü,
Buz dağları uğuldadı, tipi her yöne saldırdı,
Çınladı, uğuldadı, bilendi,
Onuncu gün yavaş yavaş sakinleşti.
Korkunç gözlerini kızına çevirdi,
Buz gibi ağır
Sözlerle konuşmaya başladı:
-Görüyor musun aklarımı?
Dünya yaratıldığından beri
Parlak beyaz güneşe
Ve değersiz iki ayaklılara
Karşı savaşmak için verdiğim
Yemini tutuyorum.
Bu yeminle bilindim,
Bu yeminle ünlendim.
Sen ise zavallı insanları koruyor,
Umutsuz ulusları gözetiyor,
Ezilmiş halklara acıyor,
Dayanıksız kayıkçılara üzülüyorsun.
Bu saçmalıklarla bana ise
Daha az su veriyorsun.
Şeytan kız,
Suyun uyuz akıntısı...
Eğer gerçekten sen
Ninene hediyeler vermek,
Benim kırağı yağmış buzlu boğazımı serinletmek,
Buz tutmuş, bayat ciğerimi yumuşatmak,
Buzlu, donmuş yüreğimi hafifletmek isteseydin
O zaman
Hayatında mutluluğu bilseydin,
Besili, tatlı,
Büyük ve küçük iktidarlı olsaydın,
Kendi yatağını aşıp
Bana akardın.
O zaman
Cesur yiğitlerinle,
Çaresiz gençlerinle,
Kendi gücüne güç katıp,
Yaşamda başarıyı bilip,
Karnını şişirip
Bana akardın.
O zaman
Meleklere benzer,
Kutsal, güzel kadınların,
Büyük ve büyüleyici gözlerini
Dibe yayıp
Bana akardın.
O zaman
Onların güçsüz bedenleri,
Sevecen kalpleri,
Aydınlık ruhlu
Genç kızlarını
Dibe serip
Bana akardın.
Bu hediyeler olmaksızın
Neden boş elle bana geldin?
Yaşlı ninenin karşısına
Değersiz notalar seriyorsun,
Bunlar için
Karşılık istiyorsun.
Yaşlı kızını
Kardan bir soluk ile,
Islık çalan bir kırbaç ile,
Ölü bir el ile
Acımasız soğuğu
Size gönderiyorum.
Senin patikalarını, yollarını
Karla örtecek,
Sıcak kızlarını titretecek.
Sen, yedi ay
Buza, buzdan bir yatağa yatırıp
Bir kale gibi kilitleyecek.
Seni yeniden yaratmak için
Gözyaşı ile bilemek için
Kimse seni görmesin diye
Sekiz ay
Seni derin kar altında tutacak.
Buz fırtınası
Yoğun bir tipi altında
Dokuz ay senin karanlıkta tutacak.
Büyük oğlunun
Sadık kızı ile birlikte
Buzdan bir sisin soluğu ile
Buz kütlesinden burnu ile
Buz saçaklarından kirpikleri ile
Donmuş yarıklar gibi gözleri ile
Buz çatlağından yelesi
İki buz dağından sırası ile
Dağlar üzerindeki kamburu ile
Ağzından gri buz ateşi çıkaran
Buz soğuğunun büyük boğası
Acımasız ayazı size gönderiyorum.
O çatırtı ile geliyor,
Kar daha bir kalınlaşıyor.
O gıcırtıyla koşuyor,
Bu daha da sertleşiyor.
Burnundan ıslık çalıyor,
Kar tipisi daha bütünleşiyor.
Boğazından bir inilti çıkıyor,
Kuduran karlar havada dönüyor.
Acımasız kışın büyük boğasının
Bütün Sibirya’da böğürtüsü duyulur.
Her avluya saldırır,
Ona açlık ve veba eşlik eder.
Şikayetler artar,
Fakat oğlum,
Burnu akan karı koca
Sana kızgın değildir.
Senin merhamet gösterdiğin
Her şey donacak.
Soğuk, ölüm,
Kar, karanlık.
Yüzyıl bitene kadar
Böyle olacak!
1909 yılı.
Kaynakça
Dementyev, V. V., “Dar Pevuçego Slova”, Kulakovsky, A. E., Snovidenie Şamana. Stihi i Poemı, ss. 3- 14.
Duranlı, M., “Modern saha Türk Şiirinin Kurucusu A. E. Kulakovskiy ve Onun Eleştirel Eseri ‘Nehrin Hediyeleri’, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2007, c. VII, S. 1, ss. 55- 65.
Koçetkov, V., “Zaçiatel Yakutskoy Literaturı”, Nastuplenie Leta. Stihi i Proza. İzbrannıe Soçineniya, Moskova, 1986. ss. 3- 14.
Maksimova, P. V., Grigoryeva, L. P., Kompozitsionnıy Analiz Poemı (Na Materiale Yakutskoy Literaturı), Yakutsk, 2014.
Sivtseva- Maksimova, P. V. “Poemı A. E.Kulakovskogo v Svete Problem İstoriçeskoy Poetiki”, Vestnik SVFu, No 3 (47), 2015, ss. 180- 190.
Sleptsov, P. A., Yakutsko- Russkiy Slovar, Moskova, 1972.
[1] Rusçadan çevirdiğimiz şiir metninin kaynağı: Kulakovsky, A. E., Snovidenie Şamana. Stihi i Poemı, ss. 79- 100.
[2] Salama. At kılından yapılmış bir ipe at yelesinden yapılmış ve ruhlara sunulmuş objelerin asılması şeklindeki tören aksesuarı. Bkz. Sleptsov, P. A., Yakutsko- Russkiy Slovar, Moskova, 1972, s. 311.