HaftanınÇok Okunanları
COŞKUN HALiLOĞLU 1
KEMAL BOZOK 2
HİDAYET ORUÇOV 3
Kardeş Kalemler 4
BAYAN AKMATOV 5
Emrah Yılmaz 6
MARUFJON YOLDAŞEV 7
Burası benim için soğuk
Işığın keskin akışında
sönmüş bakış yok oluyor
ve renkli müzisyenler
bizim düğünümüzde
batan güneşin
melodisini çalıyor
hadi dans edelim iki gözümün çiçeği
çünkü güneş, nehrin diğer tarafındaki
kızılın alaçakaranlığında
çoktan batıyor
ve gökyüzü ağlıyor
acaba bu yağmur mu gözyaşların mı?
rüzgar melodisi bu
veya kan duası,
hadi dans edelim iki gözümün çiçeği
dört yol ağızında
başka birinin sonbahar bayramında
ellerimle dokunuyor olacağım
senin vucüduna
ve karanlık bir gece olacak
ve kanımız
balmumu gibi sertleşecek
sarı, sakız benzeri bir
boş ve anlamsız gün gibi
işte bu tekne
beyaz çiçeklerle kaplanmış
burası bizim evlilik yatağımız
süt beyaz bir sisin içinde
ve dalgalar bizi sallıyor
ve biliyorsun dünya zemininin
yapraklarla kaplanmış olduğunu
ve özlemle ağlar
sonbaharda gökyüzü.
(Ukrayna dilinden tercüme eden Olga Virnık)
SEYAHATE DAVET
(Bodler'den)
Evladım, kız kardeşim,
Gel, ikimizin ayrılmaz olacağımız
Yerlere gidelim.
(Şarl Bodler)
...sevgilim,bir tanem,
bu yağmurlu günde
el ele tutuşarak
seninle seyahat edelim
dünyanın diğer ucuna;
orada bir halı var
yol boyunca döşeli,
oradaki yakılı köprüler
Nehrimizin kıyılarının üstünde,
ve cennetin kokusu,
ve göz kamaştırıcı bir parıltı
çeker bizi kendi cezbine...
bak sevgilim:
gecenin beyaz kefeninde
altın renkli güneş batar,
elin elimde
ve açık gökyüzüne
tek başına bir kuş kendini atar...
ve sana şunu söyleyebilirim:
koştuğumuz bu renkli dünya
bize ait,
hadi, uzun bir yolculuğa hazırlan
sonunda birlikte olacağımız yer orası.,inan...
yanımıza alalım
bir avuç elma yaprağı,
Trablus güneşinden bir parça
ve bir tutam sonbahardakı pelin otu,
ayrıca bu tuzlu yağmur gözyaşlarını
temiz ve ayıdın hayatta,
ve kanın ışıltısını
samsara'nın çarkında...
..aşağıya ineceğiz ilkbaharda,
yağmur yağdığında, değil mi?..
****
...işte uyandım ve çığlık attım:
ne kadar herşey çürümeye meyilli,
ve gittikçe yakından
her tarafımı gölgeler sarıyor,
ve uçuşan beyaz yapraklar
güneşi kapatıyor...
hatırlıyor musun
bizim tertemiz suyun
derinliklerine daldığımızı,
ve dalgaların yükselişi
sanki Tanrı’nın bizim için seçtiği
bir müziği gibiydi…
neden gökyüzü çöle dönüştüğünde
toprak bana yabancı geldi?...
***
Ölüm sanıldığından çok daha yakın...
Aslında
hepsi boşuna
hayat ise kül ve rüya...
işte bak:
pencerelerin siyah girintilerinde yırtıcı kuşlar
gökyüzünü kaplayıp
ok gibi uçar,
ışığın rengi ise
acı ve kirlidir...
biliyor musun
günlerinin sayılı olduğunu
yolunun ise ölçüldüğünü,
ve yılların bir ağ üzerinde asılı
diziliverdiğini,
eski bir sandıkta ise
Solotvın kilisesindeki[1] perdenin
artık ikiye bölündüğünü...
****
Sana varacağım
boş bakışının karanlık boşluğunda ,
ıssız gökyüzündeki yıldızların parıltısında...
yol kenarında duracağım
ve seni yolcu edeceğim
tek başıma
uzun gecenin arzusunda
Tanrı nehrinin kıyısında
boğulmuş gökyüzünün kubbesi altında...
seninle olacağım,
sen ise yetim kaldığında
gökyüzü ağlayacak
ve siyah pencereler dünyayı gizleyecek...
……………………………………………………
Rabbin neredesin!?.
***
Hassas sevgilim,
kalbimin sevinci
sensiz benliğim yalnız ve bomboş
soğuk, kaygılı gökyüzünün altında...
bir bak:
bizim yolumuz
çiçek açmış bahçeden
bu acımasız, gri kıştakı
parıldayan karlara dek
yanmış mutluluğun çölünden
geçmekte.
işte ıssızlık ve umutsuzluk rüzgarı,
ve yorulmuş özlem...
tatlım benim
biz kaçıyorduk,
fakat bizim ayrılmaz olacağımız yere
kaçamadık..
orada iki siyah güneş
ve ışık direkleri
yüksek gökyüzünü desteklemekte,
orada sarı çiçekler
ve donmuş açık alan
ve başkasının aşklarına ışık tutan
kırmızı çelenkler.
Işığım benim
işaretleri görüyorsun,
kimeraları yaratıyorsun,
ruhlarımız ise
dayanılmaz bir şekilde
karşılıklı titriyor…
söyle,
o zaman neden
bu yorgun günde
mutluluk kuşunu
kanatsız
göklere bıraktık.
Çiçeğim benim,
Ister misin
avuçlarımın içine
yüzünü saklayıp
nefesimle ellerini ısıtayım,
ister misin
tüm sıcaklığımı
sana vereyim,
zira sen benim ruh eşimsin
bu dünyada…
ister misin
birlikte olalım
sonraki hayatta?..
Canımın içi
Yüreğimin sızısı,
biz tek bir hayatı paylaşamayız,
aynı nefesle nefes alamayız,
aynı sıcaklığı ikimize bölemeyiz...
yalvarırım
bırak beni…
****
Sen dedin
Kan donuyor ve gün sönüyor,
ve güneş çok az, çok fazla üzüntü,
ve gece gözlerine dalıyor
tıpkı boş kalbi alev alıyor,
ve kuşlar endişeyle kanatlarını çırparak havalanıyorlar...
ben ise sana diyorum:
işte çimenler başımızın üstünde hışırdıyor
ve elma çiçeği beyaz bir yatak seriyor
tutkunun ve aşkın çarşaflarında,
ve hayat arkamızdan manasız sonsuzluğa uçuyor.
sen dedin:
işte çiçek kavurucu çöl güneşinin altında soldu
ve yaz ortasında bir boş bahçede gölgeye dönüştü,
ve dünya bize kayıtsız gözlerle bakıyor...
ve ben ise sana diyorum:
bahar semfonisinin bitmez heyecanını hatırlıyor musun?
ve çam çerçevesindeki evi,
ve gecenin çılgınlığındakı çocukların kahkahalarını,
kumda ayak izlerininin kaldığı
parıldayan tuzlu dalgalarda Poseidon'un[2] nazlı danslarını.
Sen dedin
her şey geçecek,
ve kasvetli sonbaharda sarı yapraklar
usulca ayaklarınızın altına düşecek,
ve yabancı kışın beyaz karları olacak,
ve söndürülmemiş arzuların
gri külleri dondurulmuş soğuk karanlıkta
belirsizliğe gömülmüş rüzgarla uçacak...
...
ben ise sana diyorum:
Seni bin yıldır tanıyorum
ve seni bin yıldır seviyorum.
(Ukrayna dilinden tercüme eden Tudora Arnaut)
[1] Ukrayna’nın Jitomer Vilayeti Berdiçevsk İli Starıy Solotvin köyünde yer alan 1885 yılında inşa edilmiş ahşap bir Kutsal Haç Kilisesi bulunmaktadır, 1885.Kilise, yerel öneme sahip mimari anıtlar arasında yer almaktadır.
[2] Poseidon Antik Yunan mitolojisinde en güçlü ve saygı duyulan tanrılardan biridir. Klasik çağda, Etrüsk ve Roma Neptün'ünün karşılık geldiği dünya sularının tanrı-efendisi olarak kabul edildi (Slavlara göre o Deniz Kralıydı). Mecazi olarak Poseidon bir deniz elementidir.