HaftanınÇok Okunanları
Ayşe Solmaz 1
ERKUT DİNÇ 2
ZEHRA TAŞDEMİR 3
KEMAL BOZOK 4
Emrah Yılmaz 5
ANAR 6
FEYZA TUĞÇE FIRAT 7
TUVA TÜRKLERİNİN TAMAM BİLİCİSİ
BİLGE ŞAMAN MONGUŞ KENİN-LOPSAN
Hayatı ve Dönemi
Şair, yazar, çevirmen, tarihçi, etnolog, etnograf, öğretmen, redaktör, Tuva Sosyalist Cumhuriyeti kültür emekçisi, Rusya Yazarlar Birliği ve New York Bilimler Akademisi daimî üyesi; S. A. Sarıg-ool Edebiyat Ödülü, Amerika Şamanlar Derneği “Şamanizm’in Yaşayan Hazinesi” unvanı, Tuva Cumhuriyeti Halk Sanatçısı unvanı, Halkların Dostluk Nişanı sahibi; Düŋgür şaman merkezinin kurucusu ve şaman…
Tüm bu unvanların ve daha nicelerinin sahibi, Tuva Türklerinin bilge şamanı Monguş Bora Höö Oglu (Borahoviç) Kenin-Lopsan, 11 Şubat 2022 tarihinde Tuva Cumhuriyeti’nde hayata gözlerini yumdu. Tüm engellemelere, yasaklara ve sansüre rağmen ömrünü bir araştırma enstitüsü gibi çalışarak Tuva Türklerinin kültürel varlığının tespit edilmesi ve yaşatılmasına adayan Kenin-Lopsan, Sibirya Türklüğünün bir ak sakallısı, bir tamam bilicisiydi.
Maalesef ki ülkemizde Türk dünyasının diğer sahalarının aydınları kadar iyi tanınmayan bir Tuva ertemden’i[1] olan Kenin-Lopsan’ın Türklük bilimi adına ifade ettiği anlamı, yaşam mücadelesini, edebî ve akademik hüviyetini kavrayabilmek için yazarı kendi devriyle birlikte ele alıp incelememiz uygun olacaktır. Zira Monguş Kenin-Lopsan’ın bir akademisyen ve edebiyatçı olarak karakterinin nasıl şekillendiğini ve bir bireyi olduğu toplumu nasıl etkilediğini Tuva tarihinden ve yaşadığı devrin şartlarından bağımsız incelemek mümkün değildir.
Kenin-Lopsan’ın dünyaya geldiği 20. yüzyıl, Tuva Türklerinin belki de en uzun yüzyılı olarak kabul edilmelidir. Çünkü bu yüzyıl, Tuvaların Sibirya’da büyük güçlerin doğrudan ya da dolaylı çatışmalarının arasında hayatta kalma mücadelesi verdikleri, hızla değişen tarihsel koşullara rağmen kendi kültürel kimliklerini inşa etmeye ve bu kimliklerini korumaya çalıştıkları zorlu bir yüzyıl olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk tarihinin en önemli coğrafi bölgelerinden biri olan Tuva, Türk kağanlıklarının ardından Moğol hakimiyetine girmiş, Moğol İmparatorluğu dağıldıktan sonra bölge güçleri arasında el değiştirmiş ve 1717 yılından itibaren ise Çin’in son imparatorluk hanedanı Mançulara tabi olmuştu. Bu askeri valiler tarafından çetin koşullar altında yönetilen Tuvalar, ağır vergiler ve baskı politikalarına maruz kalmış, en nihayetinde 1883-1885 yılları arasında Aldan Maadır İsyanı (Altmış Kahraman) gibi Çin tarafından acımasızca bastırılan ayaklanmalar çıkmıştı (Arançın, 2001: 66-309). Ancak uzun zamandır Afyon Savaşları, Batılı sömürgecilerin müdahaleleri ve Japon işgali gibi nedenlerle kaynayan bir kazana dönen İmparatorluk, 20. yüzyılın başında Çin’de ülke geneline yayılan isyanlar yüzünden güç kaybetmiş ve nihayetinde 1911 yılında patlak veren Xinhai Devrimiyle yıkılmıştı. İmparatorluğun yıkılışı beraberinde büyük bir iktidar boşluğunu getirmiş ve Çin parçalanmaya başlamıştı.
Bu gelişmeleri fırsat bilen Tuvalar, güney komşuları Moğolları takiben 15 Şubat 1912 tarihinde bağımsızlıklarını ilan etmiş ve hemen ardından tıpkı Moğollar gibi Rus Çarlığından himaye istemişlerdi. IV. İvan döneminden itibaren başlayarak Sibirya’yı kademe kademe ele geçiren Rus Çarlığı, Tuva’nın protektotarı unvanı almış ve bölge 1914 yılında Uryanhay Kray (Uryanhay İdari Bölgesi) olarak adlandırılmıştı[2].
Bu tarih Tuvaların 20. yüzyılda kaderini çizen en önemli gelişmelerden biridir. Çünkü önceden Mançuların Tuva topraklarında yasakladıkları kalıcı Rus yerleşimlerinin önü açılmış, bilhassa Sayan Dağları’nın gölgesinde kurulan Turan gibi şehirlerde Rus nüfusu hızla artmıştı. Rus nüfusunda yaşanan artış bu toprakları Rus coğrafyasının kaderine ortak etmiş, böylelikle Çarlık Rusyasını yıkıma götüren Rus İç Savaşı, Tuva’ya da sıçramıştı.
Ekim Devrimi’nden hemen sonra kıvılcımlanan ve 1917-1921 tarihleri arasında süren bu iç savaş, Bolşeviklerin bir anlamda ölüm kalım savaşı verdikleri ve hakimiyetlerini tüm Rusya’ya kabul ettirmeye çalıştıkları bir “terör” dönemini de beraberinde getirmişti. Anti-Komünist Beyazlar (Tuv. Aktar) ve Bolşevikler (Tuv. Kızıldar) arasındaki çatışmalar Sibirya’da, Baykal gölü bölgesine göz diken Japon İmparatorluğu’nun da müdahaleleri ile daha da kızışmış, her ne kadar Tuva toprakları bu iç savaşın merkezinde yer almasa da çok sayıda Tuva Türkü, Kızıllar ve Beyazların arasındaki çatışmaların kurbanı olmuştu[3].
Tuvalar bu çalkantılı dönemde çeşitli kurultaylar tertip edip kendi ülkelerinin geleceğini tayin etmek için yoğun bir mücadele vermişlerdi. Bunların arasında belki de en önemlisi 13–16 Ağustos 1921 tarihinde, Sug-Bajı köyünde toplanan 1. Tuva Koşunları Temsilciler Kurultayı’ydı. Kurultayda Tuva tarihi için en önemli dönüm noktalarından birisi olan Tannu-Tuva Cumhuriyeti’nin kurulması kararı alındı (Arıkoğlu, 2002: 173)[4].
1914 yılından Stalin’in öldüğü 1953 yılına kadar geçen süre, tüm Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi Tuva Türkleri için de oldukça sancılı bir süreçtir. Zira bolluk, refah, özgürlük getireceğine inanılan Komünizm aksine kıtlık, sürgün, sansür, hapis, idam getirmiş; ütopya kısa sürede bilhassa Türk kökenli halklar için bir distopyaya dönüşmüştür. Bu süreçte Tuvalar da Sovyetler Birliği’ndeki diğer soydaşları gibi önce askeri Komünizm’in acımasız uygulamalarına, ardından Stalin’in kolektifleştirme politikası ve repressiyalarına maruz kalmıştır.
Bu politikalar nedeniyle Tuvalar devrim karşıtlığı[5] bahanesiyle siyasi soruşturmalara uğramış, Buyan Badırgı gibi Tuva Türklerinin en önemli liderleri önce baskıyla siyasetten uzaklaştırılmış, değersizleştirilmiş, tehlikeli olarak gösterilmiş ve en sonunda da kurşuna dizilmiş; çok sayıda lama ve şaman tutuklanmış ve toplama kamplarına gönderilmiş, Lamaizm ve Şamanizm’e ait pek çok kutsal yapı ve alan tahrip edilmiş, Tuvaların pek çok gelenek ve göreneği yasaklanmıştı[6].
İşte Monguş Kenin-Lopsan, Tuva Türklerinin Homo Sovieticus insan tipi çerçevesinde şekillendirildiği, feodal bozkırlı yaşam tarzlarını terk edip kolektifleştirilmiş şehirli / kasabalı bir nitelik kazanmaya başladıkları, geleneksel kültürün tahrip edildiği, gelenek ve göreneklerin “geçmişin artığı” diye yasaklanıp reddedildiği ve siyasi sürgünlerin, hapislerin ve idamların kimi zaman etnik bir temizliğe dönüştüğü bir dönemde, Ekim Devrimi’nden sekiz yıl sonra, 10 Nisan 1925’te, o zamanki adıyla Tuva Halk Cumhuriyeti’nin Çöön-Hemçik vilayetinde, Höndergey köyünün Çaş-Tal mevkiinde dokuzu kız on beş çocuklu bir ailenin ferdi olarak doğdu[7].
Merhum yazarın böyle bir kırılma çağında, çok yönlü bir kültürel kişilik geliştirebilmesi, elbette ki bir tesadüf değildir. Kenin-Lopsan’ın kendi kültürünü bu kadar iyi özümsemiş olmasının ve bu kültürün korunması için akademik bir mücadele vermesinin ardında ailesinin tartışılmaz bir etkisi mevcuttur.
Günümüzde Adıg-Eeren şaman merkezinin baş şamanı ve merhum yazarın öğrencisi Kara-ool Dopçun-ool oglu Kara-ool’un (2014: 220) verdiği bilgilere göre Kenin-Lopsan aralarında çobanların, demircilerin, şarkıcıların, masalcıların ve kamların (şamanların) bulunduğu geniş bir ailede doğmuştur. Babası Monguş Bora-Höö Keldegey-ool çiftçi, avcı ve aynı zamanda masalcıydı; üstelik herhangi bir eğitim almamasına rağmen Moğolca ve Çince konuşabiliyordu. Yazarın annesi Sendinmaa Şiijek-ool da eşi gibi bir masalcı olarak tanınırdı. Kenin-Lopsan’ın büyükannesi Handijap Kuular ise Stalin’in repressiya politikaları çerçevesinde tutuklanarak bir toplama kampına gönderilen ünlü bir şamandı. Yazarın ailesi onun ilk mektebi olmuş, daha sonra bir akademisyen olarak derleyip yayımlayacağı masalları, efsaneleri, türküleri, alkışları aile bireylerinden dinleyip öğrenmişti.
Kenin-Lopsan’ın doğup büyüdüğü yıllar, Tuva’da bir taraftan modern eğitim kurumlarının açılmaya başladığı, diğer taraftan da geleneksel eğitimin göreceli olarak devam ettiği yıllardır. Bu yüzden yazarın ilk öğretmeni de Tuvalar için şamanlarla birlikte kutsal kişi olarak kabul edilen ve saygı gören bir Tibet laması olmuştu. Kambı-lama[8] Hevek Doŋgak Mıdık-ool öğrencisine Üstüü-Hüree Budist Tapınağı’nın baş laması Monguş Lopsan-Çiŋmit’in Latin kökenli Alman alfabesini esas alarak Tuva Türkçesi için hazırladığı taslak alfabeyi öğretmişti (Kombu, 2012: 83)[9].
3. sınıfa kadar Kızıl Yurt / Kızıl Çadır (Rus. Krasnoy Yurte) adı verilen bir köy yaz okulunda eğitim alan Kenin-Lopsan, Çadanaa’da 3. Sınıftan 7. sınıfa kadar eğitim gördü ve ardından Kızıl’a gelerek burada ilk mezunlarından birisi olacağı 2 Numaralı V.İ. İlyiç Ortaokuluna devam etti. Kızıl’daki eğitimini tamamladıktan sonra, diğer Tuvalı seçkin öğrencilerle birlikte eski adıyla Leningrad, günümüzdeki adıyla St. Petersburg’da Doğu Dilleri Fakültesi, Türk Dilleri Filolojisi Bölümünde Türkoloji eğitimi aldı (Kenin-Lopsan, 2010a: 345; Kombu, 2012: 83).
Burada aldığı eğitim, coğrafi ve tarihî koşullarla neredeyse dışarıya kapalı, izole bir ülke olan Tuva’nın genç evladı Kenin-Lopsan’a genç yaşında Tuvaların etnik ve kültürel olarak Türk dünyasının bir mensubu olduğunu öğretmiş, Doğu Dilleri Fakültesinde bu büyük ailenin diğer mensupları olan Türk halklarını tanıma fırsatı vermiştir. Yazarın hem akademik hem de edebî eserlerinde bir leitmotiv gibi tekrarladığı “Tuvaların Göktürklerin mirasçısı olduğu düşüncesi”, bu Türkoloji eğitiminin en önemli mahsulüdür.
Türkoloji’nin önde gelen isimlerinin öğrencisi olan Kenin-Lopsan, kendisinin Türkiye’de tanınmasını sağlayan isimlerden Ekrem Arıkoğlu’na 1995 yılında gerçekleştirilen bir röportajda akademik eğitimi ve Türk dünyası ile ilgili düşüncelerini şöyle aktarmıştır:
Bölümün başkanı Prof. Andrey N. Kononov’tu. Biz orada Eski Türk yazısıyla beraber Türk lehçelerinin de öğreniyorduk. Azerbaycan, Özbek, Kazak, Yakut, Hakas, Altay lehçeleriyle beraber Türkiye Türkçesi dersleri de aldık. Orada Türkiye Türkçesiyle, Tuva Türkçesinin benzerliğinin gördüm. Türk, Moğol, Çin tarihi dersleri aldık. Bu derslerde, bizim bu günlük topraklarımızdaki Gök Türk, Uygur, Kırgız ve daha sonra Moğol, Çin hakimiyetlerinin öğrendik. O zaman anladım ki bizim en eski atalarımız Gök Türklerdir. Yine biliyoruz ki bugünkü Anadolu Türkleri buralardan göç etmişler. Ankara, İstanbul adları bu şekilde kafamızda yer etti ve daha büyük bir anlam kazandı. Bazı kardeşlerimiz dünyanın çeşitli yerlerine göç etmiş. Biz Tuvalılar ise burada kalmışız (Arıkoğlu, 1995: 286).
Resim 1: Monguş Kenin-Lopsan’ın öğrencilik yılları, 1946[10].
1952 yılında lisans eğitimini tamamlayan ve memleketine dönen Kenin-Lopsan, “Şaman felsefesinin Komünist felsefeye aykırı olması nedeniyle” bilim adamı olarak çalışamamış (Arıkoğlu, 1998: 286) ve 1966 yılında Aldan Maadır Müzesinde (günümüzde Tuva Ulusal Müzesi) görev alana kadar bir taraftan Kızıl Pedagoji Kolejinde öğretmenlik mesleğini icra etmiş, bir taraftan da Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri (Tuva Basımevi) ismiyle bilinen devlet yayınevinde redaktörlük yapmıştır.
Kenin-Lopsan’ın çalışma hayatında şüphesiz Aldan Maadır Müzesi’nin çok ayrı bir yeri vardır[11]. Memleketinde bir akademisyen olarak görev alamasa da yazar, müzedeki görevi sırasında Tuva’nın tarihine ve kültürüne ışık tutacak belgeler, el yazmaları, pullar, paralar, Şamanizm’e ve Tuvaların geleneksel kültürüne ait somut ürünler toplayarak, müzenin envanterinin zenginleşmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Bir taraftan müzenin günümüzdeki en önemli koleksiyonlarını tesis eden araştırmacı, bir taraftan da burayı ileride Sibirya Türkolojisi için önemli başvuru eserleri olacak akademik çalışmaları için kullanacağı derleme ve tarama faaliyetlerinin tabiri caizse bir üssü haline getirmiştir.
Resim 2: Monguş Kenin-Lopsan’ın müze envanteri için yaptığı çalışmalar (Biçeldey vd, 2019: 8).
Monguş Kenin-Lopsan sonraki yıllarda, Sovyetler Birliği’nde değişen koşulların da etkisiyle yüksek öğrenimine devam etme şansı bulmuş; Doğu Dilleri Fakültesinden mezuniyetinden otuz yıl sonra 1982’de SSCB Bilimler Akademisi Leningrad Etnografya Enstitüsünde Syujetı i poetika tuvinskogo şamanstva (Tuva Şamanizminin Konuları ve Poetikası) başlıklı kandidat tezini, 1997’de ise Problemı etnografiçeskogo izuçeniya tuvinskogo şamanizma po materialam şamanskogo folklora (Şaman folkloruna dayalı Tuva Şamanizmi'nin etnografik inceleme sorunları) başlıklı doktora tezini savunmuştur.
Bir Edebiyatçı Olarak Monguş Kenin-Lopsan
97 yıllık ömrüne, günümüzde her biri Tuva edebiyatının klasikleri arasında kabul gören çok sayıda ve farklı türlerde eserler sığdıran Kenin-Lopsan’ın edebiyat dünyasındaki ilk adımı, Tuvaların Ada-Çurttuŋ Ulug Dayını “Ana Vatanın Büyük Savaşı” olarak adlandırdığı II. Dünya Savaşı’nın bütün şiddeti ile devam ettiği yıllara rastlar.
Nazi Almanyası ile olan savaş, tüm Sovyetler Birliğini etkilediği gibi aynı zamanda himaye altındaki bağımsız cumhuriyetlerde de etkisini göstermiştir. Tuva Cumhuriyetinde o dönemde savaşa destek olmak için SSCB lehine maddi yardımlar toplanmış ve Eki Turaçılar[12] adı verilen gönüllü askerlerden oluşan birlikler cepheye gönderilmiştir. Bu durum eş zamanlı olarak edebiyata da yansımış, 1930’lu yıllardan itibaren Tuva edebiyatında tanıklanan Komünizm değerlerini benimseme ve bunları birer tema olarak eserlerinde işleme prensibi (Arıkoğlu, 1998: 497-500) daha da pekişmiştir.
Monguş Kenin-Lopsan’ın 1943 yılında, henüz 18 yaşında kaleme aldığı ve Dayınçı Kıygı “Savaş Çığlığı” adlı antolojide yayımlanan Gitlerge Kileŋ “Hitler’e Nefret” adlı ilk şiiri, Sovyetler Birliği döneminde tüm Türk dünyası edebiyatlarında benzerlerine rastlayabileceğimiz bir edebî atmosferi göstermesi açısından önemli bir örnektir.
İlk şiirlerinde Sovyetler Birliği’nin Komünist değerlerini ele alan Kenin-Lopsan, daha sonraki dönemlerde halk kültüründen izler taşıyan şiirler neşretmeye başlamıştır. Özellikle son eserlerinden biri olan Tölge’de Şamanist dünya görüşünü, bu inanca göre şekillenmiş ruh inanışını mısralarına taşıyan şairin diğer şiir kitapları şunlardır: Ulug Oruk “Büyük Yol” (1956), Oktayabrnıŋ Oglu-dur Men “Ekim’in Oğluyum” (1959), Biçii Başkı “Küçük Öğretmen” (1963), Çalgınım “Kanadım” (1967), Tölge “Kader” (2003), Meeŋ Çüreem “Benim Kalbim” (2010).
Güçlü ve üretken bir şair olan Kenin-Lopsan, aynı zamanda Tuva edebiyatında romancı kimliğiyle de önemli izler bırakmış bir edebiyatçı olarak kabul edilmektedir. Onun Tuva tarihine, Tuvaların halk kültürüne, geçmişte yaşadıkları acılara ve geleceğe dair umutlarına ışık tutan romanları, bu sahada roman türünün gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Bu romanlar arasında belki de kaderi nedeniyle en dikkat çekici olanı Çügürüg Sarala’dır. Roman, yazarının ilk dönem eserlerinde devlete hâkim olan ideolojinin arzu ettiği kıstasları bir edebî tavır olarak benimsemesine ve konjonktüre uygun temaları işlemesine karşın, SSCB’de pek çok örneği görülen edebî sansürün Tuva edebiyatında en önemli örneği konumundadır. Üstelik eserin uğradığı bu sansür, Tuva edebiyatı tarihini değiştirecek bir niteliktedir.
Bilindiği üzere modern Tuva edebiyatı, 1930 yılında Tuva Türkçesinin bir yazı dili olarak planlanmasıyla doğmuş ve ilk edebî eserler de bu dönemde Şın “Gerçek” gibi gazetelerde ya da müstakil olarak yayımlanmaya başlamıştır. Bu minvalde şiir, öykü, deneme türünde çeşitli eserler kaleme alınmakla beraber, roman türündeki eserlerin yayımlanması savaş sonrasına sarkmıştır (Arıkoğlu, 1998: 497). Erken dönem Tuva edebiyat tarihlerinde roman türündeki ilk eser olarak Salçak Toka’nın[13]Arattıŋ Sözü “Halkın Sözü” adını taşıyan üç ciltlik eseri (1951, 1967, 1968) gösterilmektedir. Bununla birlikte Monguş Kenin-Lopsan’ın “1948-1952 yılları arasında, Doğu Dilleri Fakültesinde öğrenciyken Neva nehrinin kıyısında yazdım” dediği Çügürüg Sarala “Yüğrük Sarı Ala” romanı, kronolojik olarak Tuva edebiyatında yazılan ilk roman olmasına karşın Komünist Parti yönetimi tarafından sansürlenmiş ve yayımı engellenmiştir.
Tuvalı akademisyen S. S. Kombu’nun verdiği bilgilere göre Kenin-Lopsan, 1952 yılında fakülteden mezun olup memleketine döndüğünde yayınevine romanın müsveddelerini vermiş, ancak Parti, kitapta anlatılan atın kötü bir imaj yarattığını düşünmüş ve eseri Sosyalist gerçekçiliğin ilkelerine ters düşmesi nedeniyle hoş karşılamayarak yayımını yasaklamıştır. Yıllar sonra, 2001 yılında Tuva Kültür Emekçisi A. S. Kalga-ool romanın üç kere reddedildiğini ve ilk versiyonunun tamamen ortadan kaldırıldığını; eserin sansürlenmesindeki temel etkenin o dönemde yöneticilerin Tuva edebiyatında ilk romanın SSCB Yazarlar Birliği üyesi bir yazar tarafından yazılması gerektiğini ve Monguş Kenin-Lopsan’ın sıradan biri olduğunu düşünmeleri olduğunu ifade etmiştir (Kombu, 2015: 40-47)[14].
Eserinden vazgeçmeyen Kenin-Lopsan, 1965 yılında romanın ismini Ulug Hemniŋ Şapkını “Büyük Nehrin Coşkun Akışı” olarak değiştirerek yayımlayabilmiş; sonraki yıllarda ise söz konusu eser 1970 yılında Viktor Malyugin tarafından Stremnina velikom reki; S. Kozlova tarafından 1977 ve 1987 yıllarında Nastigayuşçiy ptitsu adıyla Rusça basılmıştır.
Resim 3: Ulug Hemniŋ Şapkını.
Stalin yönetimde olduğu dönemde yaşanan siyasi, kültürel ve iktisadi baskı politikalarına genellikle repressiya adı verilmektedir (Güngör, 2018: 19). Bu politikalar nedeniyle, Sovyetler Birliği’nde yaşayan farklı milletlere mensup insanlar kendi halklarının gözünde değersizleştirilmiş, vatanlarından sürülmüş, toplama kamplarına kapatılmış, idam edilmiş ve tüm hatıralarıyla toplumsal hafızadan silinmiştir. Tuva Cumhuriyeti tarihinde repressiyanın en tanınan mağduru yukarıda da zikredildiği gibi Buyan Badırgı’dır.
Buyan Badırgı, Tuva’nın 20. yüzyıl tarihinde cumhuriyetin kurulması ve hayatta kalması için büyük bir mücadele vermiş bir siyasetçidir. 1921 yılından itibaren devletin farklı kademelerinde görev alan, ilk anayasanın yazımında önemli roller üstlenen Buyan Badırgı, 1924 yılındaki Hemçik Ayaklanmasıyla ilgili görülerek siyasetten el çektirilmiş, tutuklanmış ve 1932 yılında başka Tuvalı siyasetçilerle birlikte idam edilmiştir. Uzun yıllar hatırası bir tabu olarak görülen Buyan Badırgı’ya itibarı Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, 1994 yılında Tuva Cumhuriyeti tarafından iade edilmiştir (Kenin-Lopsan, 2010c).
Tuva tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Buyan Badırgı’nın hayatını romanlaştırmak, kendi aile bireyleri de repressiya mağduru olan Kenin-Lopsan’a düşmüştür[15]. Yazarın roman-esse olarak tanımladığı ve Tuva edebiyatında tarihi / biyografik roman için en önemli örneklerden biri olan Buyan-Badırgı romanı ilki 2000, ikincisi 2010 yılında yayımlanan iki ciltten oluşmaktadır. Monguş Kenin-Lopsan, Buyan Badırgı’nın hayatını tarihî vesikalardan ve dönemin tanıklarının hatıralarından yararlanarak okuyucuya aktarmış; resmi tarih tarafından bir tabu kişilik olarak görülen ve unutturulmak istenen Buyan Badırgı’yı, edebî ve akademik üslubu harmanlayarak Sovyetler Birliği travması yaşamış Tuvalara hatırlatmaya ve yeni nesillere öğretmeye çalışmıştır.
Tuva’da yaşanan repressiyaların Buyan Badırgı gibi en önemli mağdurlarından birisi de merhum yazarın büyükannesi Handıjap Kuular’dır. 1885’te doğan Handıjap Kuular, erken yaşlarından itibaren güçlü bir şaman olarak kabul gören bir kadındı. 23 yaşında kendisiyle aynı acı kaderi paylaşacak olan ilk oğlu Sungar-ool’u doğuran bu kadın şaman, yaşadığı köyün idarecileri tarafından ailesiyle birlikte Moğolistan sınırındaki Övür’de ikamete mecbur kılındı (Kenin-Lopsan, 2010b: 343).
1932 yılında, Handıjap Kuular ve ailesinin repressiyanın karanlık ve acımasız yüzüyle ilk defa doğrudan karşılaştığı yıldır. Kenin-Lopsan’ın büyük annesi bu tarihte Tuva’da pek çok şamanın başına gelen baskı ve yıldırma politikalarının kurbanı olmaya başladı. Bir şaman olduğu için hüküm giyen Kuular’ın eşi seçim haklarından mahrum bırakıldı, çocuklarının okula gitmesi ve kızlarının evlenmesi yasaklandı (Mart-ool, 2021).
Kuular’ın Tuva’nın yetenekli ve zeki gençlerinden biri olan ve çevresinde liderlik özellikleri ile dikkat çeken oğlu Sungar-ool, Doğu Emekçileri Üniversitesindeki eğitimine başladığı yıl geri çağrıldı; Japon casusluğu ile suçlanarak tutuklandı ve 1938’de idam edildi. Handıjap Kuular da “Bir Japon casusunu korumak” suçlaması ile aynı yıl tutuklandı ve 5 yıl hapse mahkûm edildi. Ancak Handıjap Kuular, on yıl bile geçmeden bu kez 63 yaşındayken Hakasya’daki Çernogorsk kentindeki bir toplama kampına kapatıldı. 1953 yılında serbest bırakılan Kuular, kısa bir süre sonra Çadaan Nehri kıyısında hayata gözlerini yumdu[16].
Resim 4: Handıjap Kuular’ın Tuva Ulusal Müzesinde sergilenen fotoğrafı.
Gök kökenli şamanlardan kabul edilen[17] büyükannesinin yaşadıklarını Kara Deerniŋ Tınıjı’nda “Sadece yaşlı bir kadın için değil tüm Tuva toplumu için trajik bir hikâye” olarak ifade eden Monguş Kenin-Lopsan (2010b, 343), Tuva tarihinin en acımasız işkencelerine maruz kalan büyükannesi Handıjap Kuular’ın hatırasını ömrünün son deminde yayımlama fırsatı bulduğu romanı Sud’ba Şamanki “Bir Kadın Şamanın Kaderi” (2016) ile ölümsüzleştirdi.
Uzun bir zaman yayımlanmayı bekleyen bu eser, tıpkı Buyan Badırgı romanı gibi Tuva’nın karanlık günlerine ışık tutan ve yeni nesillere kendi atalarının yaşamış oldukları bu inkıraz dönemini şaman efsaneleriyle harmanlayarak aktaran önemli bir başyapıttır. Bu roman sadece bir trajedinin edebî belgesi değil, aynı zamanda Şamanizm’in romanıdır. Yazar büyükannesini romanda beyaz bir kurt olarak tasvir eder ve Şamanizm’in ruhunu, şamanların hayatlarını ve kişilikleri etrafında oluşan mitleri alegorik bir üslupla dile getirir (Samdan, 2019: 158-171).
Resim 5: Sud’ba Şamanki
Kenin-Lopsan’ın Tuva Türkçesiyle ya da Rusça kaleme aldığı diğer romanları da Tuva’nın geçmişiyle hesaplaşma, tahrip edilmiş kültürel hafızanın onarılması ve yeni yetişen kuşaklara Tuva Türklerinin unutturulmaya çalışılmış halk kültürünü etnopedagojik ilkeler doğrultusunda öğretilmesi amacı taşımaktadır.
Yazarın Tuva Türkçesi ile yayımladığı romanları arasında “Herejeenniŋ Çorgaaralı” “Kadının Gururu” (1971), Teniŋ Samı “Oğlak Dansı” (1976), Çitken Urug “Kayıp Kız” (2001)[18] ve bir dörtleme olarak yayımlanan Çılgıçınıŋ Öö “Çobanın Evi” (1980), Kırgan-Avay Öpey Irı “Ninenin Ninnisi” (1984), Azanıŋ Biçezi Konçug “Küçük Şeytan” (1989) ve Aldın Çürek “Altın Kalp” (1993) yer almaktadır. Bu romanlardan “Herejeenniŋ Çorgaaralı” 1973 yılında Gordost’ jenşçinı; Teniŋ Samı, 1981 yılında Tanets Kozerotm adıyla Rusça olarak da yayımlanmıştır. Yazarın Rusça kaleme aldığı romanlar ise şunlardır: Kinovar’ “Zincifre” (1972), Golosa “Ses” (1984), Sledi “Ayak İzleri” (1989), Tuvinka “Tuvinka” (1990).
Yazarın hikâye / uzun hikayeleri arasında Deerniŋ Körünçüü “Gökyüzünün Aynası” (1974), Hayıralıg Kalçan-Şilgi “Alnı Akıtmalı Güzel Kızıl Sarı At” (1978), Kaldar-Ak “Alacalı” (1985) ve Tanaa-Herel “Tanaa-Herel” (1986) ön plana çıkmaktadır. Bu eserlerden Deerniŋ Körünçüü, (Nebesnoye Zerkalo,1985) ve Kaldar-Ak (Kaldar-Ak, 1985) Rusça yayımlanmıştır.
Monguş Kenin-Lopsan’ın eserleri 1975 yılında iki ciltlik, 1993’te ise tek ciltlik antolojiler olarak Çogaaldar Çıındızı adıyla bir araya getirilerek basıldı. Yazarın eserleri ayrıca Tıva Şülük Çogaalınıŋ Antologiyazı “Tuva Şiir Antolojisi” (2014) ve Setkilderniŋ Çeçen Söŋü, Tıva Prozanıŋ Antologiyazı “Kalbin Güzel Hediyesi, Tuva Nesir Antolojisi” (2015) adlı derlemelerde de yer aldı.
Merhum yazar Tuva edebiyatına roman, hikâye ve şiirlerinin yanı sıra çevirileriyle de katkı sunmuştur. Kenin-Lopsan; Puşkin, Lermontov, Nekrosov, Şevçenko, Ukrainka, Mayakovskiy, Bardovskiy, Şipaçev, Tikjonova, Furmanova gibi gibi Rus / Sovyet edebiyatçılarının yanı sıra Heine, Byron ve Nazım Hikmet[19] gibi Alman, İngiliz ve Türk şairlerinin eserlerini de Tuva Türkçesine kazandırmıştır.
Bir Akademisyen Olarak Monguş Kenin-Lopsan
Monguş Kenin-Lopsan’ın akademik kariyerini başlatan ve onun için Tuva kültürünü bir araştırma odağı haline getiren şüphesiz Leningrad’da aldığı Türkoloji eğitimidir. Türkoloji’nin en önemli isimlerinden eğitim alan Kenin-Lopsan’ı bu doğrultuda yönlendiren ise Malov’dur.
Kenin-Lopsan, Ekrem Arıkoğlu ile yaptığı aynı röportajda akademik hayatının başlangıcını, Malov’un kendisini nasıl yönlendirdiğini, dönemin atmosferi nedeniyle araştırmalarında ve derlemelerinde yaşadığı sorunları şöyle anlatmıştır (Arıkoğlu, 1998: 497):
Üniversiteyi bitirince Prof. Malov beni çağırdı.’Üniversiteyi bitirdin. Tuva’ya dön şamanların dualarının derle. Zaman gelecek bunlar çok kıymetli hazineler olacak’ dedi. Ben buraya geldim. Çoğu zaman yaya bazen atlı hemen bütün köyleri dolaştım. Bu derlemelerin çoğunu ihtiyarlardan yaptım. Çoğu zaman gizli olarak yapmak zorunda kalıyordum. Bir defasında Kungurtug’a gittim. Ben gitmeden önce biri derleme yapmak istediğimi şamanlara anlatmış. Şamanlar korktular. Ben de kâğıt, kalemi çıkarmadım. Gece yarısına kadar sohbet ettik. Herkes uyuduktan sonra konuşulanları yazdım. Gittiğim yerlere sigaradan, iğneden iplikten hediyeler götürüyordum. Şimdi derleme yaptığım ihtiyarların çoğu öldü. Bu derlemeler sayesinde şamanlara ait bu efsaneler, dualar, şiirler kaybolmadı. Kısa zaman sonra yine bir eser yayınlayacağım. Adı da ‘Tuva Şamanlarının Şiirleri’, Prof. Malov’un yıllar önce gördüğü zaman şimdi geldi.
Tuva kültürünü bir bütün olarak değerlendiren araştırmacı somut olmayan kültürel mirastan taşınabilir kültürel varlıklara değin pek çok kültürel ögeyi araştırmış, sınıflandırmış, niteliklerini kayda geçirmiş ve bunlar etrafında gelişen gelenekleri araştırmalarında ele almıştır. Kandidat ve doktora tezi de dahil olmak üzere çalışmalarını Sovyetler Birliği’nin yıkılmaya yüz tuttuğu yıllardan itibaren yayımlayabildiği göze çarpan akademisyenin eserleri iki tema üzerinde yoğunlaşmıştır: Şamanizm ve Tuva folkloru.
Kenin-Lopsan’ın Şamanizm ile ilgili çalışmaları arasında alanyazınında en bilineni Obryadıvaya praktika i fol’klor tuvinskogo şamanstva “Tuva Şamanizminin Ritüel Uygulamaları ve Folkloru” çalışmasıdır. 1987’de Novosibirsk’te yayımlanan eserde Tuva Şamanizmi hakkında yapılmış çalışmalar değerlendirildikten sonra Tuva Şamanları ve Tuva Şamanizmi’nin ritüellerini iki bölüm altında incelemektedir. İlk bölümde Tuva şamanlarının soyları, nasıl şaman oldukları kaynak kişilerden derlenen bilgiler ve alkışlar ile belgelenmekte, şamanın görevleri, kostümü, ayin yaparken kullandığı düŋgür “tef” gibi araçlar, ongunlar ele alınmakta ve şamanların ölümleriyle cenazeleri hakkında bilgiler verilmektedir. İkinci bölümde ise kozmoloji ve Tuva şamanlarının alkışları tematik olarak okuyucuya sunulmaktadır. Çalışmanın Sibirya Şamanizmi açısından ön plana çıkan özelliği, o güne kadar kayda alınmamış ve yayımlanmamış çok sayıda alkışı barındırmasıdır.
Resim 6: Obryadıvaya praktika i fol’klor tuvinskogo şamanstva
Kenin-Lopsan’ın Şamanizm’le ilgili bir diğer çalışması ise 1993 yılında Kızıl’da yayımlanan Magiya tuvinskih şamanov (Tuv. Tıva hamnarının huvuları) “Tuva Şamanlarının Büyüleri” adlı çalışmadır. Sovyetler’in dağılmasından sonra Batı’da Sibirya Şamanizmi’ne olan ilgilinin giderek artması nedeniyle bir başvuru eseri olarak kaleme alınan kitap bu nedenle Rusça, Tuvaca ve İngilizce bölümlerden oluşmaktadır. 160 sayfalık eserde Tuvalar, Tuva kültürü ve Tuva Şamanizmi’nin temel kavramları incelenmekte; Şamanların kutsama ayinleri (Tuv. dagılga) ve bu ayinlerde söyledikleri alkışlar ele alınmakta, Tuvaların kutsal kabul ettikleri ayı (Tuv. adıg) gibi hayvanlara ilişkin bilgiler verilmektedir.
Algışi tuvinskih şamanov “Tuva Şamanlarının Alkışları” (Tuv. Tıva hamnarnıŋ algıştarı), şamanların ayinlerde söyledikleri alkışları tematik olarak inceleyen 209 sayfalık bir eserdir. Çalışmada Tuva şamanlarının alkışlarının melodik yapısı hakkında bilgiler verildikten sonra Şamanların soylarına göre alkışlar, şamanlığa, karanlığa, dünyaya, vahşi hayvanlara, ongunlara, hastalıklara ve tedaviye, çocuklara ve avcılığa dair vb. alkışlar örneklenmekte ve bu alkışların özellikleri hakkında çeşitli bilgiler verilmektedir. 1992 baskısı Tuvaca, 2007 baskısı ise Rusça olan eserde alkışlarda geçen Şamanizm’e ait kavramlar dipnotlarla açıklanmış ve alkışların kimlerden derlendiği belirtilmiştir.
1999 yılında yayımlanan Tuvinskie şamanı “Tuva Şamanları” Tuvalar arasında varlığını koruyabilmiş olan Şamanizm’in tarihsel kökenlerini araştıran ve etnografik olarak değerlendiren bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Eser iki bölüm ve on altı alt başlıktan oluşmakta ve bu bölümlerde Tuva şamanlarının ritüelleri, kullandıkları semboller, şamanların elbiseleri ve ayinlerde kullandıkları ongunlar ve Tuva Şamanizmi’nin kozmolojisi ele alınmakta, ayrıca ayinlerde kullanılan alkışların tematik olarak incelemesi yer almaktadır. Çalışmanın ekler bölümünde Kenin-Lopsan’ın Şamanizm üzerine çalışma yapan araştırmacıların ve şamanların fotoğraflarından oluşan kişisel arşiv görüntüleri de bulunmaktadır.
2002 yılında Kızıl’da yayımlanan Tıva hamnarnıŋ torulgaları “Tuva Şamanlarının Efsaneleri” adlı çalışma Tuvaca ve Rusçadır (Rus. Mifı tuvinskih şamanov). 2002 yılında Kızıl’da basılan eser, araştırmacının diğer eserlerindeki benzer temaları içermektedir. Bunlar arasında Şamanizm’e göre insan, insanın ölümü, şaman oluş, şamanların kökenleri; genel olarak tabiat unsurları, ateş, yer, ay, güneş, ağaçlar, nehirler, dağlar, çiçekler, vahşi ve evcil hayvanlar, kuşlar, balıklar, yılan; su, süt gibi temalar yer almaktadır. Çalışmada kaynak kişilerin kimlik bilgileriyle birlikte yazarın eserinde kullandığı etnografik terimleri içeren bir sözlük de yer almaktadır.
Monguş Kenin-Lopsan’ın Tuva folkloruna dair derlemelerini içeren eserleri Tıva çonnuŋ burungu ujurları “Tuva Halkının Eski Uğraşları” (1994), Tıva çaŋçıl “Tuva Gelenekleri” (1999), Oytulaaş (2004) ve son olarak Kara deerniŋ tınıjı “Kara Göğün Nefesi” (2010) gelmektedir.
Araştırmacının bu eserleri arasında en dikkat çeken çalışması Tıva çonnuŋ burungu ujurları ve Tıva çaŋçıl’ın bir araya getirilmesiyle 2010 ve 2017 yıllarında yayımlanan Tıva çaŋçıl adlı kitabıdır. Tarafımızdan 2019 yılında Türkiye Türkçesine aktarılan ve Bengü Yayınları arasında “Tuvaların Gelenekleri” adıyla çıkan bu eser, etnopedagojik bir çalışmadır. Takdim kısmında, çalışmanın yayımında katkısı bulunan Tuva Cumhuriyeti Eğitim, Bilim ve Gençlik Politikaları Bakanlığı kitabı “öğretmenlere, öğrencilere, anne-babalara” tavsiye etmektedir. Bu eser gerçekten de eğitim-öğretim faaliyetlerinde kullanılan pedagojik bir kaynaktır. Çalışmanın asıl amacı, Tuvalı çocukların Tuva kültürü çerçevesinde yetişmesini, Tuva ailesinin değerler sistemini benimsemesini sağlamaktır (Tosun, 2015: 2017-2038).
Çalışmanın birinci bölümü olan Tıva çonnuŋ burungu ujurları’nda on bir alt başlıkta Eski Tuvaların insan ömrünü çağlara ayırması, öldürülmesi yasak olan hayvanlar, kötü davranılması yasak olan hayvanlar; toprak, su ve gökyüzüne karşı yapılması menedilen davranışlar; erkek ve kız çocuklarının yaşlarına göre sorumlulukları, düğün gelenekler, Tuva çadırının özellikleri ve bununla ilgili gelenekler, akrabalara saygı gösterme gelenekleri, eski inanışlar, dokuz uğraş, dokuz kutsama, kutlamalar ve kutsama törenleri, eşyanın korunması, Şagaa kutlaması ve oytulaaş geleneği incelenmektedir. İkinci bölüm olan Tıva çaŋçıl’da ise çaŋçıl “gelenek” kavramı incelenmekte, bebek beşiği, gelenekler, ev göçürme, tabiatın zenginlikleri, avcılık gelenekleri, besicilik, Tuvaların hayvanları sınıflandırış biçimleri ve tarım gelenekleri ele alınmaktadır. Kitap, 2006 yılında Traditsionnaya kul’tura Tuvintsev adıyla Rusça olarak da basılmıştır.
Resim 7: Tıva Çaŋçıl “Tuvaların Gelenekleri”
2004 yılında yayımlanan Oytulaaş, Tuvaların SSCB döneminde yasaklanan oytulaaş geleneğini ele almaktadır. Oytulaaş, Tuva gençlerinin özgürce ve genel görgü kuralları çerçevesinde bir araya gelip türküler söyleyerek eğlendikleri ve eşlerini seçtikleri bir kutlamadır. Kenin-Lopsan’a göre bu geleneğin özü şudur: “Oytulaaş aşk şarkılarının bestelendiği özgür bir tiyatroymuş, bu nedenle gençler gönüllerinden geçen şarkıları kendileri muhteşem bir şekilde birlikte söylermiş. Oytulaaş şenliklerine katılan gençlerin hepsi kendi yetenekleri ölçüsünde birer şaire, birer sanatçıya dönüşürlermiş” (Kenin-Lopsan, 2019: 30).
Rusça ve Tuvaca olarak iki dilli olan kitapta oytulaaş geleneğinin tarifi, ne zaman kutlandığı, nerelerde tertip edileceği, bu kutlamalarda söylenen alkışlar, koşmalar ve bunların temaları ile kafiyeleniş düzenleri çeşitli örneklerle izah edilmiştir. Çalışmanın sonunda eserde oytulaaş geleneği ile ilgili kullanılan terimlerin açıklamalarını içeren bir sözlük de yer almaktadır.
2010 yılında Kızıl’da yayımlanan Kara deerniŋ tınıjı “Kara Göğün Nefesi”, Şamanizm’in temel kavramlarını, Tuva geleneksel kültürünün somut ya da soyut ürünlerini çeşitli derlemelerden ve hatıralardan hareketle ele alan Tuvaca/Rusça bir araştırmadır. Bu çalışmanın ilk bölümünde Tuva kültüründe yıldızlar, Tuva çadırlarının kültürel özellikleri; ay, güneş, gökkuşağı ve çadır; evcil ve yabani hayvanlar, saçı adetleri, Tuva kültüründe şeytanlar ve özellikleri ele alınmaktadır. Kitabın ikinci bölümü ise Monguş Kenin-Lopsan’ın hayatı ve çalışmaları üzerine odaklanmaktadır. Burada yazarın ayrıntılı biyografisi, anıları, hayatındaki önemli isimleri ele alınmakta ve kimi kişisel yazışmalara yer verilmektedir. Çalışma yazarın diğer eserlerinde de gördüğümüz üzere Tuvaca ve Rusçadır.
Monguş Kenin-Lopsan’ın Şamanizm çalışmaları şüphesiz ki Türk dünyası ve Türklük bilimi adına gerçekleştirdiği en büyük hizmetlerden birisidir. Bununla birlikte Kenin-Lopsan, sadece Şamanizm’e ait materyalleri derleyip yayımlamakla kalmamış, Şamanizm’in bir inanç sistemi olarak kurumsallaşması için mücadele vermiştir. Kenin-Lopsan, bu minvalde 1993 yılında Tuva Cumhuriyeti’nin ilk şaman merkezi olan Düŋgür’ü (Şaman Tefi) kurmuş, burada Sovyetler Birliği döneminde sayıları yok denecek kadar azalan şamanları bir araya getirmiştir. Düŋgür vasıtasıyla Tuva Cumhuriyeti’nde Sovyetler Birliği sonrasında tekrar canlanan Şamanizm, yeni şamanların yetişmesini beraberinde getirmiş ve Düŋgür dışında Tos Deer, Hattıg Tayga ve Adıg Ereen gibi başka şaman merkezleri faaliyete geçmiştir.
Zaman içerisinde Tuva hükümeti tarafından resmi bir halk hekimliği kliniği olarak kabul edilen Düŋgür, bir anlamda Sibirya Şamanizmi hakkında akademik bir merkeze dönüşmüş, Kenin-Lopsan burada düzenlediği akademik toplantılarla bu inancın uluslararası tanınırlığını sağlamıştır. Bu nedenle Amerika Şamanlar Derneği, aynı zamanda aktif bir şaman olan Monguş Kenin-Lopsan’a Şamanizm inancı ile ilgili faaliyetleri nedeniyle “Şamanizm’in Yaşayan Hazinesi” unvanını vermiştir[20].
Sonuç
Monguş Kenin-Lopsan’ın hepsi birer etnopedagojik kaynak olan kendi derlemeleri ve doksan yedi yıllık ömründe biriktirdiği anılardan oluşturduğu halk bilimi çalışmaları, aslında bir endişe’nin ürünüdür. Bu endişenin kaynağı ise Tuva’da son yüzyıl içerisinde yaşanan kırılmaların kültürel belleğe ve kolektif bilince zarar veren bir erozyona neden olması, Tuvalıları bir arada tutan dil, kültür ve inanç bağının yara almaya başlamasıdır (Tosun, 1995: 2027).
Merhum yazar bütün edebî ve akademik eserlerine yansıyan bu endişeyi, Tıva Çaŋçıl adlı eserinde şu acı cümlelerle dile getirmiştir (Kenin-Lopsan, 2019: 214):
Yakın zamana kadar yaşayan güzel geleneklerimizi unuttuk, yasakladık, “geçmişin artığı” diye küçük gördük, kuşaktan kuşağa bir miras olarak aktarılan bu gelenekleri terk ettik. Dilimizin kıymetini bilemedik. Tuva’nın tarihini öğrenmedik. Yurdumuzu, dilimizi her zaman koruyup kollayan ve bizlere ulaştıran atalarımızın tarihiyle ilgilenmedik. Yetenekli insanları, lamaları ve kamları kötü insanlar olarak bildik…
Kenin-Lopsan’a göre Tuvaların kültürel devamlılıklarında yaşadığı bu inkırazın en büyük müsebbibi, Komünist Parti’dir. Onun bilhassa akademik çalışmalarında Çaŋgıs Nam üyezi’nde (Tek Parti dönemi) meydana gelen bu travma pek çok defa dile getirilmiştir:
Tuva'da 1929'dan beri Tuvaların ve Türk dünyasının ilk dini olan Şamanizm’i yok etme politikası izleyen komünist ideolojinin tutsağı olduk (Kenin-Lopsan, 2010b: 353). “Oytulaaşın Tuva halkının manevi kültüründeki en eski oyun olduğuna şahsen inanıyorum. 1929'da tamamen gereksiz olduğu ortaya çıktı ve 1933'ten sonra antik çağdan kalma bir kalıntı olarak yasaklandı. Gençler tutuklandı, en acımasız şekilde cezalandırıldı, yargılandı” (Kenin-Lopsan, 2010b: 30). Çok güçlü şamanları hapishanelere attılar, bazılarının vurarak öldürdüler. Çocuklarının okullara almadılar veya ağır vergiler koydular. Aslında bu baskıları sadece şamanlarla sınırlandırmak yanlış olur. En karanlık yıllarımız komünist parti zamanıydı. Yedi yüzden fazla şaman vardı. Kırk yılda bunlardan ancak yedi tane kaldı (Arıkoğlu, 1998: 288).
Tek partinin ülkeye hâkim olduğu zamanlarda kamlara (şamanlara) yapılan zulüm arttığı için eski çağın alkışları, efsaneleri yazıya geçirilmemiş ve Tuva halkının da bir paha biçilemeyen hazinesi yok olup gitmiştir (Kenin-Lopsan, 2019: 117).
Kısaca söylemek gerekirse, kutsal geleneklerin büyük bölümü yasaklanmıştı. Kutsal merasimlerin en güçlü düşmanları komünistlerdi. Tuva’da hâkim olan devrimci partinin propagandası bütün kanunlardan ve kutsal geleneklerden daha güçlü olmuştu, bu nedenle eski zamanların geleneklerini devam ettiren insanlar “halk düşmanı” olarak kabul ediliyordu (Kenin-Lopsan, 2019: 243).
Tuva’nın bütün ilçe ve köylerinde ayrı ayrı sahalarda bozulmuş, yıkılmış ovaaların kalıntıları mevcut, bunlara baktığımızda ovaa kutsanmasının bizim yurdumuzda ne kadar çok yaygın olduğunu görüyoruz. Tuva’da ovaaların kutsanması yasaklaması ile o yerin asıl halkının atalarından bugüne kadar yayılıp gelen bu inanç ve bayram küçük görülmüş ve tarih sahnesinden çekilmiştir (Kenin-Lopsan, 2019: 150).
Bu nedenle Monguş Kenin-Lopsan, ülkesinin içinde bulunduğu politik şartların engelleyici etkisine rağmen bütün ömrünü Tuva Türkçesinin ve Tuva kültürünün muhafazasına, toplumsal hafızanın geri kazanılmasına ve yeni nesillerin etnopedagojik ilkeler ışığında yetiştirilmesine adamıştır. Onun tüm eserleri Tuvaların kültürel yaratımlarıyla doludur. Hemen hemen her eserinde Tuvaların atasözlerine (Tuv. üleger domaktar), bilmecelerine (Tuv. tıvızıktar), tekerlemelerine (Tuv. dürgen çugaalar), türkülerine (Tuv. ırlar) ve alkışlarına (Tuv. algışlar) tesadüf edilen eserleri bu nedenle Tuva Cumhuriyeti eğitim kurumlarının en önemli ana dili öğretimi materyallerine dönüşmüştür.
Onun eserlerinin bu folklorik unsurları barındırmasının yanında başka önemli bir özelliği de mevcuttur. Bilindiği üzere 1930 yılında bir dil planlaması ile bir yazı diline sahip olan Tuva Türkçesi, diğer Türk yazı dillerine kıyasla belki de en genç olanıdır. Bundan dolayı bu yazı dili, diğer Türk yazı dillerinde olduğu gibi erken dönem klasikleşmiş dil tanıklarına sahip değildir. Monguş Kenin-Lopsan’ın hem akademik hem de edebi eserleri Tuva Türkçesi sözlüklerine girmeyen, günümüzde unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş önemli bir söz varlığına ev sahipliği yapmaktadır. Sadece onun eserlerinin söz varlığı bile Tuva Türkçesinin bir kültürel sözlüğünü tesis etmeye yetecek niteliktedir.
20. yüzyılda çok çetin bir hayatta kalma mücadelesi veren Tuvaların 21. yüzyılı çok endişe verici gelişmelere gebedir. Bir taraftan Rusya Federasyonu’nun en yoksul cumhuriyeti olan Tuva Cumhuriyeti’nin idari kurumları lağvedilerek özerk cumhuriyet yapısı ilga edilmekte, bir taraftan çeşitli kanun ve yönetmeliklerle halkın ana dilde eğitim hakkı ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Zaten büyük ekonomik sorunlarla mücadele eden halk, bir taraftan iş bulabilmek adına ülkelerini terk ederek komşu bölgelere göç etmekte, öte yandan da gelecek endişesi nedeniyle çocuklarına Tuva Türkçesinden önce prestij dili olan Rusçayı öğretmeye çalışmaktadır. Son yıllarda ana dilini öğrenmeden yetişen Tuvaların sayısı hızla artmaktadır.
Bu sinsi Ruslaştırma, az nüfuslu bir Türk halkı olan Tuvaların geleceği için karanlık bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte Monguş Kenin-Lopsan, Tuvaların kim olduklarını, kültürel kodlarını, nereden geldiklerini hatırlatacak çok büyük bir külliyatı yeni nesillere miras olarak bırakmıştır. Monguş Kenin-Lopsan’ı tanıyan Tuvaları tanır, Monguş Kenin-Lopsan’ı tanıyan Sibirya Türklüğünü, Türklerin eski inançlarını tanır. Çünkü Kenin-Lopsan, sadece Tuvaların değil aynı zamanda tüm Türk dünyasının bir ak sakallısı, bir tamam bilicisidir.
Büyük şaman Monguş Kenin-Lopsan’ın keder çeri çırık bolzun, çıdar çeri çımçak bolzun!
Kaynakça
Arıkoğlu, E. (1995), Tuva’da Şamanizm’in Dünü, Bugünü, TKAE, Cilt XXXIII, Sayı 385, ss. 286-292.
Arançın, Yu. L. vd. (2001). İstoriya Tuvı, Tom I, Nauka, Novosibirsk.
Arıkoğlu, E. (1998), “Tuva Türkleri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, ss. 491-500, Ankara.
Arıkoğlu, E. (2002), “Tuva’nın XX. Asır Siyasi Tarihi”, Türkler Ansiklopedisi, C20, Yeni Türkiye Araştırmaları, ss. 173-179, Ankara.
Barnes, I. (2022). Rusya, Huzursuz İmparatorluk, Bir Tarihsel Atlas, vb. Yay.
Dopçun-ool, A. (2014). Skif, Hun, Türk Uranhaynıŋ Huulgazın Tıvaları, Kızıl.
Fridman, E. J. N. (2002), “Tuva Şamanizmi”, Türkler Ansiklopedisi, C20, Yeni Türkiye Araştırmaları, s.180-187, Ankara.
Güngör, E. (2018). Repressiya, Kırgızistan’da Siyasi Baskı, Sürgün ve Yokediliş (1917-1938), Bengü Yayınları, Ankara.
Kaadır-ool B., Solangı, Yu., Çırgalan O., Ottuk İ., Kadıg-ool, H. (2019). Razvitiye muzeynogo dela v Resbublike Tıva, Novie İssledovaniya Tuvı, S.2, ss. 4-20.
Kenin-Lopsan, M. (1987). Obryadıvaya praktika i fol’klor tuvinskogo şamanstva, İzdatel’stvo Nauka, Novosibirsk.
Kenin-Lopsan, M. (1993). Magiya Tuvinskih şamanov, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (1999). Tuvinskie şamanı, Moskva.
Kenin-Lopsan, M. (2000). Çitken Urug, Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2002). Tıva hamnarnıŋ torulgaları, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2003). Tölge, Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2004). Oytulaaş, ınakşıldıŋ kojaŋnarı, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2007). Algışi tuvinskih şamanov, Biçik, Yakutsk.
Kenin-Lopsan, M. (2010a). Tıva Çaŋçıl, Yu. Ş. Kyunzegeş Attıg Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2010b). Kara deerniŋ tınıjı, Yu. Ş. Kyunzegeş Attıg Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2010c). Buyan Badırgı, Yu. Ş. Kyunzegeş Attıg Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2017). Tıva Çaŋçıl, Yu. Ş. Kyunzegeş Attıg Tıvanıŋ Nom Ündürer Çeri, Kızıl.
Kenin-Lopsan, M. (2019). Tuvaların Gelenekleri, (Akt. İlker Tosun), Bengü Yay. Ankara.
Koçoğlu Gündoğdu, V. (2008). Tuva Türklerinin Kullandıkları Alfabeler ve Bazı İmla Özellikleri, Turkish Studies, Volume 3, Issue 7.
Koçoğlu Gündoğdu, V. (2022). Monguş Kenin-Lopsan’ın Çitken Urug Adlı Romanında Tuvalara Dair Bilgiler (Dilleri ve Kültürlerini Koruma Bağlamında), Sohreniye i razvitiye yazıkov i kul’tur korennıx naradov Sibiri, ss. 242-247, Abakan.
Kombu, S. (2012), “Kenin-Lopsan Monguş Borahoviç”, Tuvinskaya Literatura, ss. 83-91, Nauka, Novosibirk.
Kombu, S. (2015), Nastigayuşçiy ptiçu M. Kenin-Lopsan: tema edinstva fronta it tıla, k 90, letiyu pisatelya uçenogo, Novie İssledovaniya Tuvı, S2, ss. 40-47.
Lamina, V. A. (2007). İstoriya Tuvı, Tom II, Nauka, Novosibirsk.
Samdan, Z. B. (2019). Modifikatsiya arhetipiçeskogo obraza tuvinskogo şamana v trovçestve M. B. Kenin-Lopsana, Novie İssledovaniya Tuvı, S3, ss. 158-171.
Suvan, Ş. (2009). Hemçik Noyanı, Kızıl.
Tosun, İ. (2015), Etnopedagoji Açısından Monguş Kenin-Lopsan’ın Tıva Çaŋçıl Adlı Eseri, Turkish Studies, 10/8, ss. 2017-2038.
Turçaninov, A. A. (2009). Uryanhayskiy Kray, v 1915 godu, Kızıl.
Elektronik Kaynaklar
Dixon, O. (2021). Кенин-Лопсан (koodesnik.su), (Erişim tarihi: 17.06.2022)
Mart-ool, B. D. (2021). К 100-летию ТНР: Трагическая судьба матери и сына (шаманка Куулар Хандыжап и Куулар Сунгар-оол) — Национальный музей имени Алдан-Маадыр Республики Тыва (tuva.ru). (erişim tarihi: 12.04.2022).
[1] Tuv. Bilim insanı.
[2] Konu hakkında bk. Turçaninov, 2009.
[3] Konu hakkında bk. Barnes, 2022 ve Lamina, 2007.
[4] Daha sonra Tıva Arat Respublika (Tuva Halk Cumhuriyeti) adını alan bu cumhuriyet 1944 yılında Sovyetler Birliği’ne katıldı.
[5] Tuv. kontrrevolyusçu “devrim karşıtı”.
[6] Tuva Türkleri için bu dönemin belki de en olumlu yanı, Sovyetler Birliğinin başka sahalarında benzerleri tanıklanan bir dil planlamasıyla Tuva Türkçesinin bir yazı dili haline getirilmesidir. Bu tarihe kadar Tuva Türkçesi, Tuva Türklerinin ana Türk kitlesinden uzak kalmaları sebebiyle tarihî Türk yazı dillerinden herhangi birinin doğrudan bir mirasçısı olamamış ve bir yazı dili olarak gelişme imkânı bulamamıştı. Dinî sebeplerle Moğolca ve Moğolların kullanmış olduğu alfabeleri tercih eden Tuvalar için 1930’da Latin alfabesi esasında bir alfabe geliştirilmiştir. 1941 yılına kadar kullanılan bu alfabe, tüm Sovyetler Birliğinde olduğu gibi yerini Kiril alfabesine bırakmıştı.
[7] Tuva’da 1928 yılında 22 Budist tapınağı bulunmaktadır. 1932 yılında Tuva’daki lama sayısı 3500’dür. 1937 yılında Sovyetler’in Budizm’in izlerini Tuva topraklarında silmeye çalıştığı bir dönemde sadece 5 tapınak ve bu tapınaklarda yaşayan lama kalabilmiştir. Sonraki yıllarda bu tapınaklar ortadan kaldırılmış ve lamalar öldürülmüştür (bk. Fridman, 2002: 180).
[8] Bir tür Lamaist unvan.
[9] Tuva Türklerinin kullandığı alfabeler için bk. Koçoğlu Gündoğdu, 2008.
[10] Dixon, 2021: Кенин-Лопсан (koodesnik.su), (Erişim tarihi: 17.06.2022).
[11] Tuva Ulusal Müzesi’nin gelişimi ve Monguş Kenin-Lopsan’ın müzecilik çalışmaları için bk. Biçeldey vd. 2019: 4-20.
[12] Eki Turaçılar “Gönüllüler”, II. Dünya Savaşı’nda cephede savaşan Tuvalı askerlere verilen addır. Başkent Kızıl’da, Eki Turaçıları simgeleyen bir süvari heykeli bulunmaktadır.
[13] Tuvalı siyasetçi ve edebiyatçı. Tuva Halk Cumhuriyeti’nin SSCB’ye katılmasını sağlayan devlet başkanı.
[14] Monguş Kenin-Lopsan’ın B. Svetlana Monguş ile yaptığı röportajda romanıyla ilgili verdiği bilgiler için bk. ЦА №27 (2001) Монгуш Кенин-Лопсан: Я действительно человек XX века (centerasia.ru). (erişim tarihi 12.04.2022)
[15] Tuva edebiyatında Buyan Badırgı’nın hayatını anlatan başka bir eser için bk. Suvaŋ, 2009.
[16] Ayrıntılı bilgi için bk. Mart-ool, 2021.
[17] Gök kökenli şamanların şamanlık kabiliyetleri gök olayları ile ilgilidir. Bilhassa yıldırım ve gökkuşağı gök kökenli şamanların kökeni olarak kabul edilir. Şamanların soyları hakkında bk. Kenin-Lopsan, 2002: 88-168.
[18] Çitken Urug ile ilgili olarak bk. Koçoğlu Gündoğdu, 2022.
[19] Kenin-Lopsan, Nazım Hikmet’i Aprasyan Velikov’dan duymuş, Moskova’da Türk Dili Bölümünün öğretim üyeleri vasıtasıyla onun eserlerini tanımıştır. Yazar, Tuva’ya döndüğünde Nazım’ın Ferhat ile Şirin eserini Tuva Türkçesine aktarmış ve bu eser Tuva Müzikal Tiyatrosunda sergilenmiştir (Kenin-Lopsan, 2010b: 348).
[20] Günümüzde Tuva’da devlet tarafından himaye edilen Lamaizm daha kurumsal bir yapı ile karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte Tuvalar hala evlilik, yolculuk, iş kurma gibi konularda danışmak ya da tedavi olmak için bu merkezleri ziyaret ediyor ve şamanlar (ham kiji) çeşitli kutsama (Tuv. dagılga) törenlerine davet ediliyor.