HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
SALIM ÇONOĞLU 2
İ. M. Galimcanova 3
Kader Pekdemir 4
Kardeş Kalemler 5
Osman Çeviksoy 6
Gülzura Cumakunova 7
“Aşk İle Gençlik Geçti, Hayat Geçti…”
Tatar yazar ve bilim adamı Alimcan İbrahimov’un yazdığı gibi “Anasından şair olup doğan”, Tatar, Türk, Doğu ve Avrupa edebiyatının en güzel gelenek ve kazançlarını yoğurup onları yaratıcılığına temel alan, duruşu ve iç dünyası ile dünyaca tanınan Byron ve Sagit Remiev gibi isyankâr romantik şairleri andıran çağdaş Tatar şiirinin önde gelen ismi Redif Gataş, bu yıl Mart ayında 80 yaşını kutladı.
Tatar ve Türk dünyasının en önde gelen Kazan Utları adlı edebiyat ve sanat dergisinde kırk yılı aşkın şiir bölümünü yöneten, şiirlerinde her şeyden önce Tatar halkını, vatanını, güzelliği ve aşkı metheden, milletinin şanlı geçmişi ile gururlanarak bugünü hakkında endişelenen ve geleceğiyle ilgili yorumlarda bulunan şair, her kuşakta kendi okuyucusuyla buluşmayı başarmıştır. Zengin bilgi ve felsefi düşünceye sahip olan Redif Gataş, 1960’lı yıllardan beri Tatar şiirini yeni isimlerle zenginleştirmiş, Tatar edebiyatına yeni kuşak şairler getirmiştir. Onun öğrencileri (Zülfet, Nais Gamber, Rafael Sibat, Rkail Zeydulla, Gazinur Morat, Nuriye İzmaylova, Çulpan Zarif, Luiza Yansuar, Liliya Gubaydullina vb.), çoktan şiirde öz yolunu bulan şair ve şahıslar olarak tanındılar. Sadece ünlü şair Zülfet’in üstadı olması bile öyle bir ayrıcalık ki böyle bir şansa hangi şair daha sahip? Şairin zengin kütüphanesindeki kitapların yarısı yazarları tarafından hediye edilmiş olup, onları şiir âlemine getiren üstatlarına minnet sözüyle başlamaktadır. Tatar şiirinde Sovyet döneminde ve 1990-2000’li yıllarda parlayan yıldızları elinden tutan ve onları fedakârca şiir dünyasına getiren şair, şüphesiz Redif Gataş olmuştur. Ben kendim şahsen Kazan’da yaşadığım yıllarda onun iş yerine gittiğimde Ufa’daki arkadaşlarının gönderdiği bin bir türlü ottan yapılan balsamı çaya dökerek dünyaca ünlü şairlerin hayatlarıyla ilgili konuşup şiirlerini okuduğumuz günleri hâlâ çok özlüyorum. Kazan şehrine verdiğim birkaç anlamın içinde mutlaka şair Redif Gataş da vardır. O, daha yeni Rus Filolojisi bölümü mezunu olan beni Tatar şiiri dünyasına getirdi, henüz hayatta olan klasik yazar ve şairlerimiz ile tanıştırdı ve doğal olarak yaratıcılığımda üstadım oldu. Artık Türkiye’ye gittiğimde de bütün mesafelere rağmen başarılarıma sevinip yaşadı ve Tatar şiirine gelen yeni kuşak genç şairlerle aramı canlı tutmaya yardımcı oldu. Kaderime, böyle bir insanla karşılaştırdığı için her zaman şükrettim. Redif Gataş’ın gönlü, iç dünyası öyle özel ki o, zaman kimin zamanı olduğuna hiç aldırmadan, hiçbir mevkii şair olmaktan daha yüksek görmeden her zaman dünya meşakkatlerinden üstün kalmayı ve şiir gibi tertemiz duyguları korumayı başardı. Kendisinin de dediği gibi “Şairin kıblesi bir devre, bir zamaneye bağlı olamaz. Ayrıca şair, devlet sisteminin, siyasetin de kulu olamaz. Şair, ancak muhabbet kulu olabilir…”[1] Gataş, sadece şiirde değil, her gün hayatın akışında şair olup kalmayı bilir.
Redif Gataş (Redif Kaşfulla oğlu Gataullin), 1941 yılında Başkurdistan’ın Kuşnarenko kazası Mars köyünde çiftçi bir ailede doğar. Şair, doğduğu köyünün adını şiire layık bularak her zaman gururlu bir biçimde “Ben, Mars’tan!” demeyi de ihmal etmez. Ayrıca, Başkurdistan toprağında bulunan bir Tatar köyünde dünyaya gelen Gataş, Başkurt Türkçesini de öğrenerek kardeş Başkurt halkının tarihi ve halk edebiyatını da benimser, Ufa’da Tatar ve Başkurt şairleri tarafından her zaman beklenen bir dost ve konuk olup kalır. İlk ve orta eğitimini doğduğu köyde tamamlayıp Başkurdistan Devlet Üniversitesi Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanır. Fakat buradaki eğitimle yetinemeyip şairler şehrine, Tatarların ruhî Mekke’si olan Kazan’a gelir ve eğitimini Kazan Devlet Üniversitesi’nin Tatar Filolojisi Bölümünde devam eder. Eğitim döneminde Edebiyat Toplumu’nun en aktif üyesi olarak tanınır ve 1964–1965 yıllarında Tataristan’da çıkan çeşitli gazete ve dergilerde ilk şiirlerini yayınlar. Diğer ünlü Tatar şair Ravil Fayzullin ile beraber o yılların en güçlü, en gözde şairlerinden sayılır. 1965 yılında yayınlanan “Güller Su İstiyor” adlı ilk şiir kitabına giren “Erkek Olalım”, “Ben Doğruyu Söylüyorum”, “Düş”, “Yelken”, “Kuyu”, “Yirmi Dört Yıldız ve On Yedi Deniz”, “Anne, Gönder Beni Uzak Seyahate” gibi şiirleri, duygusal, derin ve felsefi içerikli olmalarından dolayı bugün de ortaokul ve lise ders kitaplarında önemli yer almaktadır. Gataş’ın ilk kitabıyla ilgili Sibgat Hakim, Hasan Tufan, Şevket Galiyev ve Fatih Husni gibi ünlü Tatar şair ve yazarları olumlu fikirlerini bildirirler.
1968 yılında şairin “Güneşli Adalar”, 1969 yılında, “Denizi Arıyorum” isimli başka şiir kitapları da yayınlanır. “Güller Su İstiyor” kitabı, şairin çocuksu hayallerini yansıtır. “Güneşli Adalar”da Gataş, artık hayat felsefesine ermeye başlayan bir genç olarak tanınır. “Denizi Arıyorum” kitabında ise o, sanki gençliği ile vedalaşıp artık yeni bir hayata kucak açar. Daha sonraki yıllarda şairin “Gönül Taşları”, “Çocukluk Ülkesi” gibi şiir kitapları yayınlanır. Ünlü Tatar şairi Sibgat Hakim’in fikrine göre onun bu kitapları, “şiir ve aşk adaları” sıfatında sanki gençlik ve aşk romantizmini birleştirip bütünleştiriyorlar gibi.[2]
1973 yılında Redif Gataş’ın “Dil Anahtarları”, 1976 yılında “Yıldız Yeli”, 1978 yılında “Erkek Olalım”, 1980 yılında “Çağrı”, 1987 yılında “Muhabbete Merhamet” gibi şiir kitapları yayınlanır. O yıllarda şair, daha Redif Gataş ismiyle değil, Redif Gataullin olarak bilinir ve şiirlerini de Avrupa şairlerine özenerek daha çok serbest nazımla yazmayı tercih eder. Fransa, İngiltere, İspanya gibi Avrupa ülkelerini, Türkiye’yi ve Türk Cumhuriyetlerini gezen şairin yaratıcılığı daha zenginleşir, daha bir derinleşir. Hayal, artık yalnız başına olmaktan çıkarak gerçekçi renge boyanır. Olgunluk dönemi şiirlerinde Redif Gataş daha çok dünyayı sarsan savaş afetleri hakkında hüzünlü düşünceler, bir kez bile göremeden şehit giden babasına duyduğu özlem, insanların yarını için endişe gibi konular işler:
Babamı özlüyorum. Uzak Mars köyü! İlk önce
Yıllar geçtikçe annemin saçlarında Dünyayı senden gördüm.
Ne zaman akların çoğaldığını görürsem, Üç çocuk ve annem, bize
Ne zaman yüzümü onlara gömersem, Dört pencere dördümüze…
Babamı özlüyorum… Bütün yollar
Beni bir kere olsun göremeyen Roma’ya mı ancak gider?
Babamı ben, Hayır, bütün yollar hayat,
Artık onun yaşında olan oğlu, Sana götürmekte…
Hâlâ özlüyorum… Çocuklukta anladığım bu, ilk madde.
(“Babamı Özlüyorum”) (“Uzak Mars Köyü!”)
Erkek olalım, Kulağımda yankılanıp durur,
Her daim ve her adımda. Sanki türkü olur:
Afacan bir çocuk olduğunda. - Avrupa’da Tatar şairleri!
Gök’e bakıp hayal kurduğunda, Avrupa’da –Oder, Visla, Vltava’da- kabirleri…
Dövüldüğün anda. Hangi rüzgâr atmış o erleri
Erkek olalım. Buralara? Berlin’deki kamptan
Delikanlı olup ilk kez sevdiğinde. Avrupa’ya bakmış Celil.
Hayal olan kıza bir gün erdiğinde. Vatanını savunmuştur Kerim.
İlk kez ona öfkelendiğinde. Polonya’dan geçmiş Kutuy.
Barıştığın günde… Avrupa’da Bayan...
(“Erkek Olalım!”) (“Avrupa’da Tatar Şairleri”)
Milletsever bir şair olan Redif Gataş, yukarıda anılan “Avrupa Tatar Şairleri” isimli şiirinde Avrupa’da savaş sırasında şehit olan Musa Celil, Fatih Kerim ve Adil Kutuy gibi şairleri düşünerek hüzünlenir, onların yaptığı kahramanlıklarla gurur duyar. Şairin zihnini aynı zaman Avrupa medeniyetinin ünlü şahısları, onların hayatı, zor kaderi, yaşadıkları büyük aşklar da meşgul eder. Ama şiire taşıdığı konular ne kadar çeşitli olursa olsun şairin kıblesi hiç değişmez. Romantik kişiliği, âşık canının duygusallığı, her fırsatta güzelliğe ve muhabbete tapma özelliği, hepsi aynı kalır. Tatarların ünlü yazarı Arif Ahunov, Gataş’ın şiirlerinde gezinerek onlarda geçen konu ve detayları bir araya toplayıp böyle der: “Yerde acele ederek yaşayan âşıklar, nazlı yeller sıfatında gece yarısı pencereyi açan romantizm, diğerlerin yanlışını görse de kendi hatalarını göremeyen samimi köy çocuğu, dünyayı sevmeyi öğreten genç öğretmen, rüzgârın kaldırdığı yelkenler, vatanı için kendilerini acımayan erler, beklemekle geçen hayatın dayanılmaz zorluğu, hayatında hiç görmediği bir babaya verilen sorular, yeni zirveleri arzulayan yürek, ömür isimli mavi beygir at, yere bakarak yanan yıldızlar, bizleri ağlatarak ayıran yollar, unutma ve unutmama felsefesi, sıcaklıktan ve halsizlikten su isteyen güller…”[3]
Dünya’daki güzellikleri görüp de gözleri hep Gök’e bakan, canı hep âlem, cennet özlemiyle yanan Redif Gataş’ın şiirlerinde acayip bir ahenk oluşur. Onlarda, hafif hüzünle örtülü bir mehtabın ve ılık yaz akşamının havası hissedilir:
Her yaprak, senden gelen selam, mendil. Bu güzel toprak, hüzün, keder ili
Üvezleri öptüm. Seni özledim! Özleyip de yâd eder olsa beni,
Bu güzellik yazdan kalan bir hayır. Toprak mı vatan? Cevap yok… Ben, Âdem.
Vahiy bekler olsam seccadem çayır Cana toprak burası. Ruh, âlemden…
Diz çöküp dua ettim. Gök’te gözüm… Unutur muyum ben hiç Firdevs Kevser’i?
Bir ses geldi… Vallahi senin sözün! Orada kaldı ebedi cevherim…
(“Sen gitsen de…”) (“Özlersem cennet bağını…”)
Şairin gönlü, uzun süre suya hasret kalan bir gül gibi kana kana sevgi ile aşk deryasından içer. Dünyanın bütün gizemi, bütün güzelliği onun yüreğinde yeniden yeşerir ve şiir olarak açar. Gataş’ın, hayattaki her şeye kendine özgü bir bakış açısı vardır. O, bir türlü büyüyemeyip doğa ile bütünleşerek hep genç kalan bir köy çocuğunu hatırlatır.
1990’lı yıllar, Gataş’ın canına ve şiirlerine yeni bir soluk verir. Artık şair, Doğu’nun en güzel geleneklerine dayanarak, onun en güzel çiçeklerini derleyerek hem içerik hem şekil açısından gerçek anlamda millî şiirler yazmaya başlar. O, halkının tarihte bıraktığı şöhreti şiirleri aracılığıyla yeniden gündeme getirir ve halkını millî özüne dönmeye çağırır. Şair, 1990’lı yıllarda “Bir Yıldızın Nuru”, “Rubailer Bahçesi”, “Kalbine His Yollarsam” ve “Bu, Sana Ettiğim Dua” adlı rubaî kitapları yayınlar. 2001 yılında ise “Gazeller” adlı kitabı yayınlanır. 1990-2000’li yıllarda yazdığı bütün şiirlerinde de Hayâm, Hafız, Nizami, Fuzuli gibi büyükleri yâd ederek hayatın aslını düşünür, ebedi sorulara cevap arar. Şairin Göklere eşit yaratılan canı ve ruhu, daima Göklerle bir monolog içinde olur. Yaşı elliden geçen şair, yeniden gençliğine götürebilecek tek güce sığınarak sevgi ve aşk kapılarını aralar:
Bir gördüm seni, hisler şaştı gitti Sorsa kardeşin “Gataş kaç yaşında?
Dalgalandı duygular, taştı gitti… Kart değildir. Daha siyah saçı da…”
Öldüm, bittim… Gör, sen kazandın Hanım: Cevap verirsin: “Nuh ömrü canında,
Dönmez yola yine bir âşık gitti… Yusuf ahı hissinde, gözyaşında!”
(“Gururlanır mısın?”) (“Tarih Yaşında Belki”)
En önemlisi Gataş, 1990-2000’li yıllarda yazdığı şiirlerinde Doğu edebiyatının ilham çeşmesinden içerek Tatar şiirine rubaî, gazel ve kaside gibi türleri yeniden kazandırdı, onları yaşadığı dönemin bezekleri ile süsledi. Millet kaderi, ilâhi güzellik, kadın güzelliği, aşk, sevgi, yaşam ve ölüm felsefesi, dünyanın faniliği gibi insanlık tarihi için en önemli ebedi konular, Redif Gataş’ın yaratıcılığında okuyucuların gönül derinliklerine geçip orada ebediyen bir taht kuracak kadar özel tanımlamalar, felsefi genelleme ve içten duygular aracılığı ile verilir.
Güz soyunmuş doğaya benzer halet… Ellide de seviyorum hak desem mi?
Güya sensiz kalacağım, muhabbet! Saçlarımda da şükür az ak desem mi?
Hisleri taşıp güz çiçeğe duran Severek mi gülerek mi yanımda
Elma ağacı da öldü… Ya, Hayat! Duran gençliğe bakarak “Ah!” desem mi?
(“Hüzünlü Bir Münacat”tan) (“Hüzünlü Bir Münacat”tan)
Redif Gataş, Abdulcabbar Kandalıy, Abdullah Tukay, Sagit Remiyev ve Şehzade Babiç gibi Tatar şairlerinin üstat olarak tanır ve kendisi de ustaca Tatar köyünün ilahi güzelliğini tasvir eder, Tatar halkının geleneklerini büyük bir coşkuyla şiirlerine taşır. Tatar halk türkülerinden esinlenip şiirlerini türkülere özgü hüzünle örter. Söz konusu, Tatar, Kreşin ve Başkurt halk türkülerini Redif Gataş kadar iyi bilen başka bir Tatar şairine günümüzde zor rastlanır.
Redif Gataş’ın daha bir özelliği vardır. O, Tatar kızlarını ilahi zatlar olarak görür ve her şiirinde güzelliği ve nazı ile Fars ve Türk şairlerinin övdükleri kızları dahi geçen “milli yâr”i metheder. “Fedadır canım sana millî güzeller ili…” diye yazar Gataş bir şiirinde. Onun yâri, bazen bütün Tatar halkının acıklı kaderinin yükünü üstlenen, nazları ile şairi deli eden “alev saçlı yeşil gözlü” bir şaire “zalim yâr”; bazen sınavı kazanma peşine düşen bulut saçlı, ceylan gözlü bir öğrenci; bazen Tatarların yaşadığı başka bir yöreden gelen siyah saçlı siyah gözlü inatçı bir Mişer güzeli... Gülyâr, Yıldızyâr, Nurzat, Gülbala, Benliyâr… Adı ne olursa olsun en önemlisi o, Süyümbike Hanbike’ye layık olacak kadar güzel, cesur ve bilgin şairi şaşırtacak kadar kendisi de geniş bilgiye sahip bir Tatar kızı! Gataş’ın şiirlerinde yer alan kızlar, hepsi şairin şiir dünyasında özel bir devir açan gerçek şahıslardır. Gençlikten ayrı düşünülmeyen Gataş günümüzde de gönüllü ve davetli olarak üniversite, lise ve okullara gider, gençlere şiir akşamları düzenler, büyük coşku ve heyecanla Tatar klasiklerini ve kendi şiirlerini okur. Kızlar da ona bu tür görüşmelerde en büyük armağan olarak Türk dünyasında gençliğin ve aşkın ebedi simgesi olan el işi mendiller hediye ederler... Redif Gataş, aldığı çeşitli ödüllerin yanı sıra Tatar edebiyatında kendi uyduran “Mecnun Ödülü”ne sahip aşk şairi diye de anılır.
Redif Gataş, Tatar şiirinin asla düzelmeyecek, asla yola gelmeyecek uslanmaz bir âşığıdır. Fakat şairin Tatar tarihinde kaybolmayacak kadar değerli iz bırakan ve millî kahramanlar seviyesine yükselen şahıslara adayıp yazdığı şiirleri de çoktur. Mesela, Süyümbike Hanbike, Abdullah Tukay gibi şahıslarla ilgili şiirleri, bir şahsın kaderini Tatar halkının kaderi ile bir bütün olarak izleme, feci kadere sahip olan ünlü insanların kaderi örneğinde Tatar halkının geleceği hakkında düşünme açısından büyük önem taşırlar.
Redif Gataş 1990-2000’li yıllarda ifrat çok yazdı ve Tatar şiirini yeni zirveye çıkardı. Onun şiirleri o kadar millî bezeklerle süslüdür ki başka bir dile ve lehçeye çok zor çevrilir. Redif Gataş’ın şiirlerinde sık sık Seyf-i Saraî, Şemsettin Zeki, Abdulcabbar Kandalıy, Abdullah Tukay, Sagit Remi, Derdmend, Şehzade Babiç, Mustafa Numan, Nacar Necmi, Zülfet, Müderris Aglyam gibi Tatar, ve Hayam, Hafız, Nesimi, Nevai, Fuzuli, Pir Sultan Abdal gibi Doğu ve Türk klasiklerinin isimleri anılır. Gataş, şiirlerinde eski Türk, Tatar ve ayrıca Doğu edebiyatı geleneklerini geliştirerek Tatar edebiyatını, Tatar şiirini yeni, ilginç tasvirler, motifler, simge ve detaylarla zenginleştirdi. En eski şiir türlerinden sayılan gazel ve rubaîyi Tatar temeline taşıdı.
Redif Gataş, Doğu, Türk, Batı ve Rus edebiyatları konusunda ansiklopedik bilgiye sahip bir şairdir. Dersliklerde en bilgin bilim adamlarının bile veremeyeceği bilgiyi o verebilir size. Güçlü bir hafızaya sahip şair, birçok dünya klasiğini ezbere bilir. Ayrıca, onun gibi dinleyicileri cezp edecek kadar güzel şiir okuyan başka bir çağdaş Tatar şairi zor bulunur. Bu yönüyle onu Sagit Remiyev’e ve Hadi Taktaş’a benzetirler. Şair Robert Minnullin, Gataş’ın bu özelliği hakkında şöyle yazar: “Gataş’ı dinlemek gerekir! Şairi tanımak, onun şiirlerini anlamak için, onların derinliğini ve gizemini düşünebilmek için en azında bir defa olsun onun sahnede şiir okuduğunu dinlemek gerekir! Her şeyini unutarak bu kadar coşku ve heyecanla kendi şiirlerini ancak Gataş okur!”[4]
Redif Gataş, çeşitli yıllarda çeşitli şairlerle ilgili araştırmalar yaptı ve makaleler de yazdı. Örneğin, Dağıstan şairlerini Tatar Türkçesine çevirip Tatar okurlarına kazandırdı. Şairin, Abdulcabbar Kandalıy, Şehzade Babiç, Hadi Taktaş, Nuri Arslan, Sibgat Hakim, Seyfi Kudaş, Hasan Saryan, Hasan Tufan Engam Atnabayev, Fenis Yarullin, Ahsan Bayan, Ravil Fayzullin, Robert Minnullin, Zülfet gibi Tatar ve Mustay Kerim, Safuan Alibay gibi Başkurt ve Mağcan Cumabay gibi Kazak şairleri ve eserleri hakkında güzel yazıları vardır. 2013 yılında Kazan’da Tatar Türkçesinde yayımlanan “Mağcan Cumabayev. Can Sözü” adlı kitabın hem editörü, hem birçok şiirini Tatar Türkçesine çeviren de Redif Gataş’tır.[5]
Redif Gataş’ın şiirleri, çeşitli yıllarda Rus, Başkurt: Türk vb. dillere de çevrildi. Ayrıca şair, her zaman Türk şiirine de yoğun ilgi duymuştur. Daha fazlası, birçok Türk şairinin (Yunus Emre, Neci Fazıl Kısakürek, Faruk Nafız Çamlıbel, A.Nihat Asya vb.) eserlerini 1990’lı yıllardan bu yana Tatar Türkçesine çevirip Kazan’da çıkan dergi ve gazeteler aracılığı ile Tatar okurlarına da tanıttı.
Redif Gataş 2009 yılında Abdullah Tukay’ın doğum gününde verilen ve Tatar dünyasında en büyük edebiyat ve sanat ödülü sayılan Abdullah Tukay ödülüne layık oldu.
Ünlü şair Redif Gataş’ın arkamdan şiirler yazarak beni Türkiye’ye uğurladığına da 20 yıl ömür geçmiş. Muğla Üniversitesinde görev yaptığım zamanlar Tatar Edebiyatı dersinde öğrencilerimle onun şiirlerini severek tahlil ederdik. Artık Kars’ta Kafkas Üniversitesinde çalışmaya başladığımda da Tatar Türklerini şahsımla tanıyan ve yüksek lisans yapmak için Kazan şehrini seçen öğrencilerim oldu. İşte anne tarafından damarlarında Tatar kanı akan ve şu an öğrenimini Kazan’da devam eden sevgili öğrencim Muhammed geçende sözüme kulak verip Redif Gataş’ı ziyaret edip ondan selam ve kitaplar getirmişti. Şairin 80 yaşına girdiğini kabul etmek benim için biraz zor. Çünkü ilk kez doktora öğrencisi olarak “Segıyt Remiyev ve Nesimi” adlı makalemi onun çalıştığı Kazan Utları dergisine götürdüğümde şair henüz 55 yaşındaydı ve gönlümde hep öyle kaldı.
Gönlünü şiir ve hayal dünyasıyla besleyen, romantik kişiliği ve bilginliği ile farklı bir duruşu olan Redif Gataş’ı 80 yaşını doldurmasından dolayı içten yürekten tebrik eder, sağlıklı bir ömür diler ve gelecekte de aramızda görmek isterim. Çünkü Redif Gataş’ı üstadı olarak tanıyan Tatar şair Rafael Sibat’ın da yazdığı gibi “Taktaşları, Gataşları olan edebiyat, bahtlı ve tahtlı edebiyattır, “Ah!” çekecek kadar zengin ve edepli edebiyattır!”[6]
x x x
Aceleye getirilir insan
Bütün hayat boyu.
Acele ederek sever. Acil
Geçer derler, toyu.
Aceleciyim ben de. Gör
Kalbim açık, Hayat!
Kovalıyor beni güneş, yıldız…
Esen yel nihayet!
Bir soğutur dünya, bir terletir.
Belki acıktırır.
Yola çıkmam için fırsat adlı
Kapı açık durur.
Mutluyum ben! Her bir günü ile
Dünya yapar sınav.
Ancak âşık olan dayanmakta
Yerin bu hızına!
x x x
Erenler! dedim, siz medet veriniz!
Duam mı ulaştı? Yardım ettiniz:
Meydanda yeni divanım… Olmuş mu?
Üstatlarım! Özletti sohbetiniz…
Şimalde Şark gülleri yetiştiren
Bir fakirim, gazelde şakirdiniz…
Türklere Arap Farsıdan yol açan
Siz, Saraî, Nevaî, işitiniz!
İdil-Ural’da bu bapta Fuzuli
Ünü almış, Şemsitdin Zeki’yimiz…
Yazıldı Sıçan yılında… Ey Gataş!
Bir Huda’ya ve yâre ümidimiz!
x x x
Rabbim! Bana mı hediye, işlemeli bu mendil?
Ellerime aldım. Gözüm kamaştı, tutuldu dil…
Asırlardan miras ona işlenen milli bezek.
Halkımın gönül rengidir elimdeki bu mendil!
Gül işlenmiş… Yanında da açılmamış bir gonca.
Keşke anlaşılır olsa gülün konuştuğu dil!
Bir ana Halil sandım ben kendimi… Bu hediye,
Söz kesmektir… Galyabanu, canım kurban sana, bil![7]
Gelecekte neler bekler? Nedir perde arkası?
Aşkına sahip çıkar mı “sen!” diye yanan bu dil?
Hayat güzeldir… Ah, Gataş, güller sonsuza dek genç!
Elimde aşkın simgesi, el işi eşsiz mendil!
x x x
Tarih hep tekrarlanır yâr, kelebek
Güle aleve uçuyor dönerek…
Ama gül, bir dikene dönüşmekte
Sevmiyorsa… Sabırlı olmak gerek!
Canı soğuk, hissi yalan olanı
Korkutur “Sana batarım!” diyerek…
Oda giren nice kelebek yandı!
Gül de o külden bitmiş olsa gerek…
Biz de ebedi kelebek, pervane!
Yakar alev… Batar gül… (kader, felek!)
Yâr kelebek canıma güç! Güzellik
Çağırmakta “sev, yaklaş ve ol helak!”
x x x
Baharının sayısından üç kere daha fazla
Gördüğüm güneş! Şairin hesapsız yollar geçmiş.
Sundu güllerden kâsede dünya neşe ve hüzün.
Doymadım hiç! Yoksa canım deryaya yatıp içmiş…
Güzelliğe giden yol bu. Seferi, sonsuzluğa.
Soğutmuş nice kalpleri, nice umudu kesmiş…
Hayal ve aşk hep el ele, hayatın anlamı bu!
Ülkemde mutlu olanın kabrinde al gül bitmiş…
Baharın kadar yazarsam, yâd edip gazelleri,
Belki derler: Gataş, histen kendine heykel dikmiş…
x x x
Eşi benzeri olmayan şiirini bir bilsen!
Gençliğin, o. Hiç unutma, gençliğinle farklı sen!
Yalnız on yedi baharı görmüş bu körpe gönlün!
Hakkın vardır ben söyleyen her söze bile gülsen…
Güzelliğin, gözlerindir. Gök renginde, masmavi!
Şiir tacını doğduğun gün hemen takmışsın sen…
Ne ki sana Gataş adlı şairin yazdıkları:
Büyük örnek kâmil gazel, sensin! Başka ne desem?
On yedi bahar, güneşin ve doğanın türküsü!
Yoksa indin mi Tanrı’nın eşsiz kaleminden sen?
(Çev. Çulpan ZARİF)
Kullanılan Edebiyat:
* Doç.Dr., Kafkas Üniversitesi Öğretim Üyesi, Tataristan, Türkiye ve Avrasya Yazarlar Birliği Üyesi, şair.
[1] Redif Gataş. Şigriyat, Sineñ Hakka! Kazan, Mägarif, 2003, s. 196–197.
[2] S. Hakim. “Cırnıñ Cire…” /Gataş Turında Kitap. Makalälär, Fikerlär, Parçalar, kitaplarga kereş süzlär häm esselar. (1962–1002). Kazan, 2001, s. 24.
[3] A.g.e., s. 109.
[4] Robert Minnullin. Gataşnıñ şigır şärabı / Redif Gataş. Gam Şärabı. Şigırlär. Kazan 2001, s. 9.
[5] Zaripova Çetin, Çulpan. “Doğumunun 125. Yıldönümünde ve Ölümünün 80. Yıldönümünde Mağcan Cumabay.” Kardeş Kalemler, Mart 2018, Sayı 135, s. 94.
[6] Gataş Turında Kitap: a.g.e., s. 128.
[7] Halil ile Galyabanu: Tatar dram ustası Mirheyder Feyzi’nin “Galyabanu” adlı aşk konulu dramının dillerde destan kahramanları.